Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Merkantilizm Nedir?

        16. ve 18. yüzyıllar arasında devletlerin ekonomik ve siyasal gücünü artırmak için ülke içindeki altın ve gümüş miktarını çoğaltmayı temel ilke olarak belirleyen düşünceler bütünü ve bunların Kıta Avrupası ve İngiltere'deki uygulamalarını ifade etmektedir. Terim ilk kez 1766 yılında fizyokrat Le Marquis de Mirabeau (ö. 1789) tarafından kullanılmış ve Adam Smith (ö. 1790) ile popüler olmuştur. Adam Smith merkantilizmi korumacı bir sistem olarak tanımlarken, G. Von Schmoller (ö. 1917), Orta Çağ koşullarını ortadan kaldırarak ulusal birliği sağlayan, W. Cunningham (ö. 1919) ise siyasal amaçları gerçekleştirmek için devletin ekonomik yönden güçlü olmasını hedefleyen bir sistem olarak belirtir.

        Merkantilist düşünce ve uygulamaların ortaya çıkışında feodalizmin siyasi parçalanmışlığının merkezi krallıklar şekline dönüşmesi sonucunda artan finansal problemlerin, ticari faaliyetlerin gelişmesiyle tüccarların paraya duydukları ihtiyacın, ulusal ve uluslararası ticarette devletin gücüne ve düzenlemelerine duyulan ihtiyacın, zenginlik ile değerli madenler arasında kurulan doğrusal ilişkinin rolü vardır. Ayrıca Reform hareketi ile zenginlik ve ticareti kötüleyen Orta Çağ düşüncesinin gözden düşmesinin ve coğrafi genişleme sonucunda dünya ticaretinin birbirine eklemlenmesinin de etkisi olmuştur. Bunlara, Montaigne (ö. 1592) ile kişilik bulan, birisinin veya bir devletin çıkarının ancak başkalarının zararına gerçekleşebileceği inancı ile dönemin, verimliliği öteleyen sıfır toplam ekonomi algısını da eklemek gerekir. 

        Merkantilizm teolojik bağlamda, toplumdaki her bireyin toplumsal bir yeri olduğu, bunun Tanrı'nın iradesini yansıttığı ve bu nedenle de zengin ve fakir farklılığının meşru kabul edildiği Orta Çağ düşüncesi üzerine tesis edilmişti. Dolayısıyla merkantilist düşüncede yoksulluk kişisel bir günah değil ekonomik sistemin doğal bir fonksiyonuydu.

        Külçecilik olarak isimlendirilen 1500 ila 1600 arasındaki dönemde amaç olarak hazinenin değerli maden birikimini artırmak için ülkeye değerli maden çekmek ve ihracını yasaklamak öne çıkarken, 1600-1700 arasındaki dönemde ilkel birikim genişleyerek değerli maden sağlama yöntemleri genişletilmişti.

        Aralarında devlet adamları, avukatlar ve politikacıların da bulunduğu düşünürlerin görüşleri bir doktrine dayanamayıp günlük problemlere çözüm arayan, bir bütünlüğü olmayan ve strüktürü bulunmayan düşünceler niteliğindeydi. Bu düşünceler ülkede değerli maden biriktirmeyi zenginliğin ölçütü olarak kabul ediyor, dış ticaretten kazanç elde etmeyi, bunun için ihraç değerlerinin artırılıp ithal değerlerinin düşük tutulmasını, ithalatın yasaklanmasını, ham madde ihracının vergilendirilmesini, tüccarlara vergi iadesi veya sübvansiyon verilmesini, devletin kanunlar ve yatırımları ile ticareti desteklemesini ve ülke ticaretini artıran kolonizasyon faaliyetlerine girişilmesini salık veriyordu.

        Merkantilist düşünürler nüfus artışına, iş gücünü çoğaltıp üretim maliyetlerini düşürdüğü ve dış ticarette maliyet avantajı yarattığı, vergi mükelleflerinin sayısını yükselttiği, güçlü orduyu oluşturarak sömürgelerin ve uluslararası ticaretin korunmasına imkan tanıdığı için sıcak bakıyorlardı. Üstelik şayet nüfus az olursa ücretler artar, iş gücü arzı azalır (geriye dönen arz eğrisi) ve işçiler az çocuk yaparak süreci tersine çevirirlerdi. Bu nedenle de ücretler asgari düzeyde belirlenmeliydi.

        Merkantilist düşünceye göre üretim süreci, üretimin çıktısı, üretim teknikleri ve istihdam koşulları Orta Çağ loncalarının yerini almaya başlayan devletler tarafından sıkı şekilde düzenlenmeliydi. Üretim maliyetli bakış terk edilerek dünyadaki fiyat farklılıklarına ve stok değerlerinin artmasına gözünü diken satışa odaklanılmalıydı. Piyasa fiyatının oluşmasında etkili olan arz ve talep ikilisinden talebin, satın alma gönüllülüğüne bağlı olduğundan veri kabul edilmesi nedeniyle arz öne çıkarılmalı ve monopoller kurularak arzın kontrol edilmesi ile ticari fazla sağlanmalıydı. 

        Faizler, ucuz borçlanma, üretim maliyetinin asgaride tutulması ve paranın faize değil de üretime aktarılabilmesi için düşük olmalıydı. Para arzı artırılarak bir yandan ticaret canlandırılmalı bir yandan da yükselen iç fiyatlar yoluyla dış ticaret avantajı elde edilmeliydi. Üstelik fiyatların düşmesi reel faiz haddinin parasal faiz haddinin üzerine çıkmasına ve paranın üretimden çekilmesine neden olurdu. Enflasyon, artan karlar aracılığı ile istihdamı da artırırdı.

        Merkantilizmin bu ekonomik önerileri onların miktar özdeşliğinin (MVxPT) mantığını bulduklarına, dış ticaret bilançosu kavramını geliştirdiklerine, geriye dönen emek arz eğrisinin farkında olduklarına, kamu harcamaları ve istihdam ilişkisini keşfederek para miktarı ile faizler ve yatırımlar arasındaki ilişkiyi de tespit ederek bunları iktisadi düşünce tarihine kazandırdıklarına işaret etmektedir.

        Merkantilizmin bu düşünceleri İngiltere ve Kıta Avrupası ülkelerinde 1500 ila 1750 arasında uygulama alanı buldu. Bazı araştırmacılar bu uygulamaları nitelikli emeğe, değerli maden miktarını artırmaya, ticaretin geliştirilmesine ve diğer uluslar ile yapılan ticaretin kolaylaştırılmasına yönelik olanlar şeklinde dört ana başlıkta toplanabileceğini ifade etmektedir. Bir başka gruplama merkantilist düşünce ve uygulamaların "milli", "müdahaleci", "metalist" ve "kolonyalist" olduğuna işaret etmektedir.

        Merkantilist düşüncelerin pratikte uygulanması Avrupa ülkelerinde yürürlüğe konulan bir dizi yasa ile gerçekleşmişti. Denizcilik kanunları, zanaatkarlar yasası, tekeller yasası, yoksullar yasası, yoksul vergisi yasası ile serserilerin ıslah edilerek üretime kazandırılması bu yasalardan sadece bazılarıydı. Bunlara, bütün üretim sürecinin denetlenmesini, istihdam koşullarının düzenlenmesini, rıhtım, iskele, depo, yol ve tersane gibi tesislerin inşa edilmesini, gemi yapımcılığı ile deniz ticari taşımacılığının millileştirilmesini ve merkantilizmin amacına hizmet edecek her türlü uygulamayı eklemek gerekir.

        Merkantilist düşünce iktisadi düşünceye yenilikler getirerek uygulamada ülkelere bazı avantajlar sağlasa da kimi eksikleri bulunuyordu ve uygulamalar sürdürülebilir değildi. İhraç malları fiyatının yüksek tutulmasının getirisi, ihracat miktarının azalmasına neden olurdu. Fiyat artışları, bileşik kaplar misali, değerli madenlerin ülkeyi terk etmesine zemin hazırlayabilirdi. Nüfus artışının bazı olumlu etkileri ile birlikte olumsuz etkileri de söz konusuydu. Ücretlerin yükselmesi arz eğrisinin geriye dönmesine neden olurken nüfusun azalmasına değil artmasına yol açardı. 

        Merkantilist düşüncenin en önemli paradoksu belki de bir yandan dış ticaret avantajı için ülke içi fiyatların düşük tutulması gerektiğini, bir diğer yandan da ülke içinde istihdamın, üretimin, karlılığın ve ihraç gelirlerinin artırılması için ülke içi fiyatların yüksek tutulması gerektiğini önermesiydi. Üstelik merkantilist düşüncede tarım kesimi sadece endüstriyel üretimi sürdürebilmek için yardımcı bir sektör olarak kabul edildiğinden savsaklanmıştı. Büyümenin bütün yükü işçi ve köylülerin üzerine yüklenmişti. Bireylerin refah ve mutlulukları ötelenerek devletin ve ulusun zenginleşmesi merkeze alınmıştı.

        Genişleyen ticari faaliyetler nedeniyle yükselen tüccar burjuvazi 1700'lü yıllarda, önceki dönemlerde talep edilen düzenleme ve müdahaleler yerine özgürlük talep etmeye başlamıştı. Artık ulusun zenginliği, yerini bireyin özgürlüğüne bırakıyordu. Birisinin çıkarının başkasının çıkarına neden olabileceği inancı yaygınlık kazanmıştı. Sıfır toplam ekonomi algısı ise dünya zenginliğinin bir sabite olmayıp verimlilik ile birlikte artabilen bir toplam olduğu şekline dönüşmüştü. Bu nedenle merkantilist düşünce ve uygulamalar yerlerini yavaş yavaş endüstriyel kapitalizmin doktrini olan liberal düşünceye ve klasik iktisat okuluna bırakmaya başlayacaktı.

        YAZAR

        A. Mesud Küçükkalay

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa