Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Benim tipimde biri olmanın esası, tam olarak ne düşündüğünde ve nasıl düşündüğünde yatar, ne yaptığı veya ne yaşadığında değil.” 20. yüzyılın en önemli bilim adamlarından, 1921 Nobel Fizik Ödülü sahibi Albert Einstein böyle diyor. Dolayısıyla onun hakkında yazmak, çok kolay olmasa gerek. Ama emin olun, bilim adamlarından biyograflara herkes şu konuda hemfikir: Abraham Pais’in kaleme aldığı “Kurnazdır Tanrı,” Einstein hakkında yazılmış en iyi biyografi. Bakın, bu kitaba önsöz yazan 2020 Nobel Fizik Ödülü sahibi Roger Penrose ne diyor: “Einstein’ın ve tüm çalışmalarının gerçekten mükemmel bir biyografisi. Tam da Einstein’ın isteyeceği türen bir biyografi.”

        Bir de bu biyografiyi kaleme alan Abraham Pais’e kulak verelim: “Bu çalışmanın temel amacı Albert Einstein’ın bilimsel bir biyografisini sunmaktır. Einstein’ın fizikçi olduğu zamanki fiziksel dünya kavramlarını, onları nasıl değiştirdiğini ve hangi bilimsel mirası bıraktığını anlatmaya çalışacağım. Bu kitap ucu açık tarihte bir makaledir, açık çünkü Einstein’ın eserleri bizi çözülmemiş ilke sorularıyla baş başa bıraktı. Bu soruların cevaplarını aramak günümüz fiziğinin temel bir arayışıdır. Bazı konular matematiksel ayrıntılara girmeden tartışılamaz, ancak okuyucuyu mümkün olan yerlerde standart metinlere yönlendirerek bunları asgari tutmaya çalıştım.”

        ALBERT EINSTEIN’IN BİLİMİ VE HAYATI (Abraham Pais / Çev: Alper Hayreter / Alfa Yayınları)
        ALBERT EINSTEIN’IN BİLİMİ VE HAYATI (Abraham Pais / Çev: Alper Hayreter / Alfa Yayınları)

        FİZİKTEKİ GELİŞMELERE BAKIŞ

        Evet, Einstein’ın bu kitabın öncesinde ve sonrasında çok sayıda biyografisi oldu. Pais’in kitabını bunlardan ayıran şey, Einstein’ın bilim insanı rolünü pek de etkilemeyen kişisel doğasıyla ilgili meselelere çok fazla değinmeden, bilimsel katkılarına ilişkin ayrıntı ve görüşleri paylaşması.

        Nitekim bilimsel tarafta söylenecek çok şey var. Çünkü Einstein erken yüzyıl fiziğine sadece görelilikten daha fazla şey kattı. Max Planck’ın 1900’deki çığır açan (kara cisim ışıma spektrumu üzerine) çalışmasının haricinde, Einstein zamanın klasik fiziğinden ayrılan ve çok önemli kuantum “dalga/parçacık” fikrini -ışığın elektromanyetik bir dalga olmasına rağmen bazen (şimdi “fotonlar” olarak adlandırılan) bir parçacıklar yığını olarak davranıyor olduğu fikrini- ortaya atan ilk kişiydi. Bu çalışmasıyla Einstein, kendisine bir Nobel Ödülü kazandıran ‘foto-elektrik etki’nin açıklamasını keşfetti. Doktora tezinde, varlıklarının hâlâ tartışmalı olduğu bir zamanda moleküllerin boyutlarını belirlemek için yeni bir yöntem geliştirdi. Havada asılı küçük parçacıkların minik kıpırdaşan “Brown” hareketinin ayrıntılı yapısını anlayan ve yeni istatistiksel fiziğe bir başlangıç sağlayan ilk kişilerden biriydi. Lazerlerin geliştirilmesine yol açan temel fikirlere katkıda bulundu. Tüm bunlara, devrimci özel ve temel görelilik teorilerini de eklemek lazım tabii.

        Pais, bu katkıların her birini tanımlarken, ilk olarak, Einstein’ın sahneye girdiği sırada fiziğin ilgili bölümlerinin durumunu net bir şekilde tanımlıyor, Einstein’ın öncüllerinin çalışmalarını ayrıntılı olarak açıklayan bir sahne hazırlıyor. Sonra, Einstein’ın katkılarını detaylıca tanıtıp tartışıyor. Dolayısıyla bu kitap aslında, 20. yüzyılın başlarında fizikteki gelişmelere harika bir genel bakış sağlıyor; çünkü Einstein’ın etki etmediği önemli bir teorik fizik alanı neredeyse yok gibi.

        “Kurnazdır Tanrı,” popüler bir eser değil. Ele alınan her temel alanda yer alan fizikle ciddi bir şekilde ilgileniyor ve uygun olan durumlarda matematiksel denklemleri sunuyor. Ancak bu, hiçbir şekilde kişisel etkilerin alâkasız olduğu tamamen nesnel bir bilimsel kitap da değil. Pais, Einstein’ın hayatının bazıları ilk bakışta neredeyse paradoksal görünebilen birçok yönünü de aydınlatıyor.

        REKLAM

        OTORİTEYİ HEP KOMİK BULDU

        Einstein alışıldık resminde, parıldayan gözleri, bıyıkları, vahşi beyaz saçları ve üzerinde sarkık bir süveterle dünya dışı yaşlı bir adam gibi görünür. Bu, Princeton’daki hayatının son 20 yılını, fizikçilerin çoğunluğunun temelde yanlış algılanacağına karar vereceği birleşik bir alan teorisine belirli bir yaklaşım için harcayan Einstein’dır. Bu resmin, görünüşte zarif bir görünüme sahip, Bern Patent Bürosu’nda çalışan ve birkaç çığır açan makalesiyle 1905’teki “mucizevi” yılın Einstein’ıyla bağlantısı nasıldır? Einstein’ın kuantum mekaniğiyle ilişkisine ne demeli? İlk olarak çağdaşlarının çok ilerisinde başlayıp sonradan tek bir yönde devam eden ve nihayetinde şüphesiz bir şekilde çağdaşlarının gerisinde kalan bu yalnız yolculuğuna neden çıktığını anlayabilir miyiz? Beş yaşında bir çocukken bir cep pusulasının mucizevi gibi görünen davranışına bayıldığı ya da on iki yaşında Öklit tarafından büyülendiği ilk yıllarında bilimine dair ipuçları bulur muyuz? Ya da genç Albert sınıfında olamasaydı daha mutlu olacağını söyleyen, Münih Lisesi’ndeki öğretmeninden “orada arka sırada oturup gülümsüyorsun ve bu bir öğretmenin sınıfından beklediği saygı duygusunu mahvediyor” şeklindeki şikayetinden daha fazla şey öğrenebilir miyiz? Einstein’ın otoriteyi komik bulma konusunda keşfettiği erken yeteneği, sonuna kadar onunla kalan bir özellikti.

        Einstein’ın kesinlikle bir aziz olmadığını, ancak birçok yönden takdire şayan bir adam olduğunu görüyoruz. Belki de kendisini çevresinden ayırmak için kayda değer bir yetenek sahibi olması şaşırtıcı değildir, şüphesiz hem kendisi için gerekli bir etken hem de iki evliliğinde bir gerginlik nedeniydi bu. Ancak son derece hassas vefat ilanlarında ve diğer bilim insanlarının ve arkadaşlarının takdirlerinde özellikle açıkça belirtildiği gibi, kesinlikle kişisel duygularından mahrum değildi. Ve net bir espri anlayışı vardı. İnsancıl, barış yanlısı ve enternasyonalistti. Hisleri, belki de sıkça, belirli bireylerden daha çok bütün olarak insanlığa yönelikti.

        Bununla birlikte, mesela bazen, Physical Review dergisine gönderdiği bir makalesinin uzunca bir raporla açıklanmasını talep eden bir hakeme gönderildiğini öğrendikten sonra asabi de olabilirdi. Einstein kızgın bir şekilde makalesini geri çekmiş ve bir daha asla bu dergiye makale göndermemişti. Ve kendi bilimsel çalışmalarını ilgilendiren öncelik durumlarında anlaşılabilir bir insani sıkıntı hissedilebiliyordu. Genellikle sonradan aşırı tepkisini gözden geçirirdi ve bu durumlarda önceki bir anlaşmazlığı ima etmek için müteakiben çok nazik uzlaşma mektupları yazmış olduğunu kayıtlarda bulabiliriz.

        “O BİR EFSANEDİR”

        “Einstein’ın yaşlandıkça fiziğe yaklaşımındaki gelişmeleri takip etmek de ilginçtir” diyor Penrose. Onun, 40’lı yaşlarına geldiğinde dramatik bir şekilde yavaşladığı ya da fiziksel gerçeği incelemek için belki de daha önceki olağanüstü içgüdülerini kaybettiği yaygın bir görüş. Ancak Pais’in netleştirdiği şey, Einstein’ın kendi teknik yargılarının o kadar güvenilir olmadığı alanlara gittikçe daha fazla yöneldiğini fark etmiş olduğudur. Einstein’ın, yetenekli bir matematikçi olmasına rağmen, engin doğal yeteneklerinin matematikte değil fizikte olduğu unutulmamalıdır. Bu, genel görelilikle ilgili kitabın, Einstein’ın 1907’de denklik ilkesinin temel rolünü kavramasıyla başlayan ve 1915’teki nihai alan denklemleriyle son bulan, özellikle mücadelelerinin tanımladığı bölümünde ortaya çıkmaktadır. Einstein’ın önceki çalışmalarında sergilediği kesinliğin yerine, şimdi tereddüt vardır: Sürekli olarak teorinin son şeklini bulduğuna inandığını söyler, sadece birkaç ay içinde sözünü geri alır ve aynı inançla bambaşka bir şey söyler…

        Pais’e göre bilim, her şeyden çok, Einstein’ın hayatı, bağlılığı, sığınağı ve kendisini soyutlama kaynağıydı: “İşte bu yüzden onu anlamak için bilimsel düşünme ve bilim yapma şeklini takip etmek gerekir. Ancak bu yeterli değildir. Aynı zamanda çok yetenekli bir Alman dili stilisti, müzik aşığı, felsefe öğrencisiydi. İnsanoğlunun durumu hakkında son derece endişeliydi. Bir koca, bir baba, bir üvey babaydı. O bir Yahudiydi. Ve o bir efsanedir. Bu hikâyede tüm bu unsurlara değinildi….”

        “Benden tek cümlelik bir Einstein biyografisi istenseydi, ‘Tanıdığım en özgür adam’ derdim” diyor Pais. Peki ya tek cümlelik bilimsel biyografisini yazacak olsaydı? Ona cevabı da şu: “Değişmezlik ilkelerini nasıl bulacağını ve istatistiksel değişimlerden nasıl yarar sağlayacağını, kendisinden önce ve sonraki herkesten daha iyi biliyordu…”

        “Kurnazdır Tanrı”yı bu gözle okumalısınız…

        REKLAM

        **

        İKİ TAVSİYE

        Televizyonda anlattığı, gördüğü hikâyeleri içine girerek, öncesini ve sonrasını da düşünerek yeniden kaleme almış Buket Güler. İçine şiirleriyle duygularını da koymuş. Bu gözle de okuyun. İnci Aral ise Türkiye’de sol siyaset içinde etkin biçimde rol aldıktan sonra Almanya’ya iltica etmiş Fatih’in ve ailesinin hayatını anlatıyor. “Ölüm gerçekten bir son mudur” diye sorarak…

        Hiç Tanımadım Hiç Unutmadım (Buket Güler / Nemesis Kitap)
        Hiç Tanımadım Hiç Unutmadım (Buket Güler / Nemesis Kitap)
        Yukarlarda En Uzaklarda (İnci Aral / Kırmızı Kedi)
        Yukarlarda En Uzaklarda (İnci Aral / Kırmızı Kedi)
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar