Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Dünya Sistemleri Teorisi Nedir?

        Modernleşme ve kapitalist kalkınma eleştirisi olan Dünya sistem teorisi, uluslararası ilişkilere sistemsel bir bakış açısı getiren ve temel analiz birimi olarak ulus-devlet yerine makro ölçekte dünya sistemini alan kuramın adıdır. Toplumsal değişimi ve dünya tarihini sistem yaklaşımıyla ele almayı öneren bu kuramın kökeni, Fransız tarihçi Fernand Braudel'in (ö.1985) Avrupa'da, egemen merkez ve zayıf çevre arasındaki uzamsal iş bölümüne dayalı güçlü bir ekonomik topluluk olarak tanımladığı ekonomi-dünya kavramına götürülebilir. 1970'lerde Marksist Sosyolog Immanuel Wallerstein (ö. 2019), dünya ekonomileri ve dünya imparatorlukları olmak üzere iki tip dünya sistemi olduğunu ve modern dünya sisteminin dünya ekonomi sisteminin devamı olduğunu belirtir. Bu iki sistem arasındaki fark, ilkinde siyasal kontrolün birbiriyle rekabet içindeki (kapitalist üretim tarzına dayanan) çoklu merkeze, diğerinde ise tekil merkeze ait olmasıdır. Modern dünya sisteminin kökeni, 16. yüzyıldan itibaren Coğrafi Keşifler ve Sanayi Devrimi'yle Avrupa ülkelerinin ham madde ve pazar arayışı doğrultusunda Afrika, Güney ve Güneydoğu Asya ülkelerini iktisadi ve siyasi hegemonyası altında tutmak için sömürgecilik ve emperyalizmin yaygınlaşmasını sağlayan kapitalizme ve merkantilist devlet politikalarına dayandırılır. Kapitalist üretim tarzına dayalı dünya ekonomisinin dinamiklerini anlamlandırmak için geliştirilen ve yeni sömürgecilik olarak da anılan bu kuram, bölgelerin birbirlerine pazar aracılığıyla bağlı olduğu bütün bir sosyal sisteme, dünya sistemine, merkez-yarı-çevre-çevre olarak uzamsal ve hiyerarşik bir iş bölümünün hakim olduğu ve bu iş bölümünün küresel iktidar ilişkileri çerçevesinde eşitsizliğe yol açtığı iddiasını savunur.

        Dünya sistem kuramcılarına göre Batı Avrupa'daki güçlü devletler merkezi, dünyanın geri kalan ülkeleri ise hem sömüren hem de sömürülen yarı-çevre ve sömürülen çevre ülkeleri temsil eder. Teknoloji, iş bölümündeki hiyerarşiyi belirleyen başat faktördür. Merkez, yayılmasını sağlamak için çevreye ihtiyaç duyar, aralarında eşitsiz bir değişim vardır; çevreden ucuza ham madde elde eder ve elde ettiği ürünü pazarı olan çevreye pahalıya satar. Ekonomik güç bakımından merkez ve çevre arasında duran ve rekabet gücünü kaybederek merkezden yarı-çevreye düşen ya da çevreyken yarı-çevreye yükselen devletlerden oluşması bakımından geçiş bölgesi olan yarı-çevre ise hem emek gücünün kaynağıdır hem de kar oranı düşük olan endüstrileri üstlenir. Çevrenin öfke ve başkaldırısını önlemesi ve kapitalist dünya sisteminin istikrarını sağlaması açısından önemli rolü olan yarı-çevre ülkeler, merkezde iş gücü ücreti çok arttığı zamanlarda kapitalist yatırım için elverişli olur. Burada vurgulanmak istenen temel nokta, üretilen meta ve ham maddenin dünya sistemindeki dağıtım ve paylaşımının eşitsiz olmasıdır. Bazı ülkelerin sürekli yoksul olmasını bireysel olarak ülkelerin dinamikleriyle açıklamak mümkün değildir; bu durum söz konusu devletlerin dünya ekonomik sisteminde ve uluslararası iş bölümündeki pozisyonuna bakarak açıklanabilir. Bu eşitsizliğin bugün küreselleşme ve kalkınmacı paradigma ile sömürgeci Batılı devletlerin çevre devletler olarak anılan Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkelerinin açıkça siyasi olarak değil ama ekonomik yaptırımlarla yönetimlerine karışması suretiyle ve Birinci Dünya ülkelerinin pazarlarına yarayacak biçimde sürdüğü savunulur. Çok-uluslu şirketler ve uluslararası örgütlerin bu eşitsizliğin devamına hizmet ettiği ve uluslararası ekonomik kuruluşların temel görevinin bu ülkelerin uluslararası ilişkilerine ve ekonomisine müdahale etmekten ziyade küresel eşitsizliklerin giderilmesi için uğraşmak olduğu iddia edilir.

        Günümüzde dünya sistem teorisinin işaret ettiği küresel eşitsizlik, merkez-çevre-yarı-çevre, Üçüncü Dünyacılık gibi kavramlar yerine Küresel Kuzey (merkezi temsilen) ve Küresel Güney (yarı-çevre, çevreyi temsilen) ile ifade edilmektedir. Bugün Küresel Güney'de bulunan Çin ve Hindistan gibi ülkeler dünya nüfusunun oldukça önemli bir kısmını barındırmalarına ve toplam üretim ve ticaretteki iyi konumlarına rağmen hem dünya genelindeki gelirlerinin düşük olması hem de insani gelişme göstergelerinde Kuzey'in gerisinde kalmaları, bu eşitsizliğe işaret eder.

        Dünya sistem teorisi, devletler arasındaki sömürü, bağımlılık ve iktidar ilişkilerini ve küresel eşitsizlikleri ortaya koyması bakımından önemlidir. Yine kalkınma tartışmalarının da merkezinde yer alan bu eleştirel bakış açısı, devletlerin iç işlerinin dünyadaki iş bölümüyle belirlendiğini ve devletler arasındaki ilişkilerin de bu iş bölümünü şekillendirdiğini iddia ederek uluslararası ilişkilerin sömürgecilik ve emperyalizm çerçevesinde gelişimine ve uluslararası siyasal ekonominin merkeziliğine dikkat çekmesi bakımından uluslararası ilişkiler literatüründe önemli bir yeri vardır. Bununla beraber, Dünya sistem teorisi, ülkelerin özgül dinamiklerini göz ardı etmesi açısından eleştirilmektedir.

        YAZAR

        Berrin Koyuncu Lorasdağı

        KAYNAK

        • Wallerstein, Immanuel. The Modern World-System I: Capitalist Agriculture and the Origins of the European World-Economy in the Sixteenth Century.Cilt. 1. Oakland: University of California Press, 2011.
        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa