Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Bilgi Felsefesi Nedir?

        Bilgi felsefesi ya da epistemoloji bilginin doğasını, imkanını, kaynağını, doğruluğunu ve sınırlarını inceleyen, araştıran felsefe dalıdır. Grekçe "episteme" (bilgi) ve "logos" (bilim) sözcüklerinden oluşan epistemoloji, Türkçe karşılığı olarak bilgi felsefesi, felsefenin varlık, bilgi ve değer gibi üç ana konusundan biridir (hatta en önemli konusudur denebilir).

        Bilgiyle ilgili soruların ve bu sorulara önerilen çözümlerin incelenmesi epistemolojik araştırmanın doğasını ve kapsamını oluşturur. Bilgi felsefesinde öne çıkan sorular ve problemler, tarihsel dönemlerde farklılık gösterse de günümüze kadar önemini koruyan, üzerine tartışılan konular vardır. Bilgi probleminin başlıca tartışma konuları şunlardır:

        Bilgi felsefesinin en öncelikli ve kaçınılmaz problemi, hiç şüphesiz bilginin imkanı problemidir. Bilginin imkanı problemi, bilgi felsefesinin en önemli ve klasik problemlerinden biridir. Bu problem içinde, doğru bilgiye ulaşılabilir mi, sorusu öncelikli tartışma konusudur. Şüphecilerin doğru bilginin olanaksızlığını savunmalarına karşı, Sokrates'le birlikte filozofların doğru bilginin mümkün olduğunu savunan öğretileri yaygın olarak kabul görmüştür. Bu bağlamda hem dogmatizm hem de ileri şüpheciliğe alternatif olan Descartes'ın sistematik şüphesi, Locke'un dikkatli deneyimciliği ve Kant'ın eleştirel kuramı (felsefesi) önemli epistemolojilerdir. Modern epistemolojide ise şüphecilik, solipsizm ile ilişkilendirilir.

        Bilginin doğruluk ölçütü problemi yüzyıllardır tartışılan konulardan biridir. Bu konuda, filozoflar tarafından bilginin doğruluk ölçütü olarak farklı kriterler kabul edilmiştir. Bu ölçütler şunlardır:

        Uygunluk ölçütü: Bilginin doğruluğu; düşünce, inanç veya önermenin ona tekabül eden olaya veya olguya uygun olmasıdır.

        Tutarlılık ölçütü: Bilginin doğruluğunun düşünce ya da bilgiler arasındaki tutarlılıktan oluştuğunu savunur.

        Apaçıklık ölçütü: Bilginin doğruluğunun bilginin apaçıklığından (açık-seçiklikten) kaynaklandığını iddia eder.

        Yararlılık ölçütü: Bilginin doğruluğunu sağladığı faydayla veya belli bir amaca hizmet etmesiyle özdeşleştirir.

        Uzlaşım ölçütü: Bilginin doğruluğunun uzlaşımlara, insani algılara ve sosyal deneyimlere bağlı olduğunu ileri sürer.

        Bilginin kaynağı probleminde ise en temel tartışma konusu, bilginin akla mı deneye mi veya hem akıl hem de deneyimin sentezlenmesine mi dayandığı veya deneyim ve akıl dışında sezgi gibi bir başka bilgi kaynağının olup olmadığı sorusudur. Bu sorulara verilecek cevaplara göre beş ayrı bilgi kaynağı söz konusu edilmektedir:

        Bilginin kaynağında sadece veya temelde aklın bulunduğunu öne süren akılcılık; bilginin kaynağında deneyimin bulunduğunu, insanın duyu yoluyla tecrübe ettiği şeyleri bilebileceğini savunan deneyimcilik; bilgide hem aklın hem de deneyimin aynı derecede rol oynadığını ileri süren sentezci yaklaşım; bilgi konusunda özel bir bilme yeteneği olarak sezgiyi temel alan sezgicilik; insanın ancak kendi yapılandırdığı (inşası olan) şeyleri bilebileceğini söyleyen oluşturmacılıktır.

        İnsanın bilgisine bir sınır getirilip getirilemeyeceği, onun dış gerçekliği olduğu gibi bilip bilemeyeceği problemidir. Bilginin sınırları problemi söz konusu olduğunda iki farklı görüş öne çıkar. Bazı filozoflar, bilinenle bilinmeyeni ayırmak için bilgiye sınır çekmiş, bazı filozoflar ise böyle bir sınırın olmadığını ileri sürmüştür. Bilgiye sınır çekilemeyeceğini savunan filozoflar, insandan bağımsız bir varlık alanını kabul eder ve insanın o alandaki nesneleri olduğu gibi bilebileceğini savunur. Realist filozoflar bu gruba girer. İkinci grup da ise bilgiye sınır çekilebileceğini düşünen Berkeley ve Kant gibi epistemolojik idealistler yer alır. Bu yaklaşıma göre, insan kesin ve doğru biçimde, dış gerçekliği değil de yalnızca kendi zihnindekilerini ve zihin içeriklerini bilebilir. İnsan dış dünyadaki varlıkları ancak dolaylı bir biçimde, onların kendi zihnindeki temsilleri ya da yansımaları aracılığıyla bilebilir. Diğer bir ifadeyle bu yaklaşım, insanın dış dünyadaki nesneleri olduğu gibi değil, kendi algıladığı gibi bilebileceğini iddia eder.

        YAZAR

        Adnan Ömerustaoğlu

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa