Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Şangay İşbirliği Örgütü zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diğer liderlerle konuşurken çekilen fotoğrafı Türkiye’de olay haline geldi. Sistemin destekçileri fotoğrafın Erdoğan’ın dünya liderliğinin gücünü gösterdiğini, muhalifler ise 'dinleyen diğer liderlere bakarsanız bunun nasıl bir liderlik olduğunu görürsünüz' filan diyerek bakışlarını ifade etiler.

        Anlamlı düşünme ve konuşmanın hayatımızda ne kadar eksik olduğunu ve buna ne kadar ihtiyacımız olduğunu sadece tek bir karede koparılan bu fırtınadan da görmek mümkün.

        Tabii o fotoğraf ne yandaşların arzuladığını ne de muhaliflerin dediğini gösteriyor. İki taraf da abartıyorlar ama bir konuda haklılar ve bunda ikisi de aynı fikirler üstelik.

        Bu imkansız ama iki taraf da sanki John Berger’in fotoğraf sanatı üzerine yazılarını okumuş ve anlamış gibi konuşuyorlar o kare hakkında. Berger’in dediği gibi her fotoğrafa uzun baktığınızda ona ilk baktığınızda göremediğiniz detayları görmeye başlarsınız ve o fotoğraf başta yapmadığını bir süre geçtikten sonra yapmaya başlar ve size konuşur. Son olayda da yandaşı da muhalifi de sanki o kare onlara bir süre sonra konuşmuş gibi bazı yorumlarda bulundular.

        Dediğim gibi iki taraftan da John Berger’i okuyup anlamış olanların fazla olduğunu sanmasam da fotoğraf sanatı adına bu yaklaşımlarını yine de olumlu karşıladım.

        Çünkü ben de bir süredir temeli caz olan ve oldukça yoğun fotoğraf bakılması içeren bir kitap yazdım, bu da basıma hazırlanma sürecinde şu aralar. Bu yüzden son fotoğraf üzerine çıkan tartışma ilgimi bu açıdan çekti.

        Dünya liderliği ve dünya siyaseti gibi konulara girmeden bugün o fotoğrafı yine bu açıdan biraz ele almayı düşünüyorum

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Janet Malcolm ve fotoğrafa teori olmadan bakmak

        Janet Malcolm ve fotoğrafa teori olmadan bakmak
        0:00 / 0:00

        Fotoğraf sanatı söz konusu olunca işe tabii ki John Berger ile başladık, Janet Malcolm’la devam edelim. Janet Malcolm’a da göre bir fotoğrafa derin ve uzun süre bakıldığında o bize kendi anlamını sonunda açığa vuracaktır. Malcolm da bir fotoğraf üzerine yazmaya başladığında elinde başlangıçta bir teori yoktur. Fotoğrafın verdiği duygularla başlar oradan da çeşitli duygularının iç bağlantılarından teori benzeri sonuçlara varır. (Bu bağlamda Brian Sholis’in 'Aparture' dergisinde 23 Temmuz 2020 tarihinde yayınlanmış olan ‘Why Janet Malcolm’s Photography Criticism Still Resonates’ başlıklı yazıyı okumakta yarar var.)

        Ben de bu aşamada fotoğraftan yola çıkarak o fotoğrafın verdiği duygulardan başlayıp bir yoruma ulaşabilmeyi anlatabilmeyi umduğumdan Barthes ile birlikte Janet Malcolm’u da yöntem açısından kendime yol gösterici olarak seçtim. Çünkü benim de elimde oluşmuş kesin bir teori yok.

        Ronald Barthes ve teori olmadan fotoğrafa bakmak

        Ronald Barthes ve teori olmadan fotoğrafa bakmak
        0:00 / 0:00

        Janet Malcolm ve Roland Barthes fotoğraf sanatı üzerine artık klasikleşmiş eserler bırakmışlardır.

        Janet Malcolm 1975-81 yılları arasında New Yorker dergisinde fotoğraf sanatı üzerine köşesinde yazdığı yazılardan yola çıkarak sonunda ‘Diana and Nikon’ kitabını oluşturmuştur. (Buradaki Diana, fotoğraf sanatçısı Diana Arbus’tur)

        Roland Barthes’in yapısalcı teoriye, semiotiğe, Marksizme, post yapısalcılığa yaptığı büyük katkıları burada anlatmaya herhalde gerek yok ama onun fotoğraf sanatı üzerine yazdığı Camera Lucida’nın aslında onun kitabı yazmaya girişmeden iki yıl önce kaybetmiş olduğu annesinin eski fotoğraflarına bakarak onun anısına oluşturduğu düşüncelerdir. Roland Barthes, Roland Barthes olduğu için bu son derece şahsi ve duygusal temelden yola çıkmış olsa da o kitabında yine müthiş geliştirmelere açık derin önermelerde bulunabilmiştir.

        Ben ‘Camera Lucida’yı yıllar içinde defalarca okumuş olmama rağmen her defasında kavramakta zorlandığımı fark ediyordum. Bu belki de kapsamlı bir teori bulmak beklentimden kaynaklanmış olabilir.

        Bunun asıl nedenini ise sonunda kitabın giriş yazısını yazan Geoff Dyer’in yazısını okuyunca anladığımı sanıyorum.

        Dyer temelde Barthes’in yazı metodolojisini irdelediği yazısında, onun 'başlangıçların' yazarı olduğunu ve başlangıçları yazmaktan özel keyif aldığını söylüyor. Yani Barthes’in ele aldığı konuyu yazmaya giriştiğinde ilk başta elinde sağlam bir teori olmadığını, sadece bazı başlanmış ve başlangıç öncesi düşünceler bulunduğunu, bunları yine de korkmadan kağıda döküp bu başlangıç önermelerinin bağlantılarını daha sonra yazısını yazarken düşündüğünü anlatıyor.

        Yani bizler bir teorinin henüz oluşum sürecinin düşünülme aşamasında, daha başlangıcından itibaren izleme imkanına ulaşabiliyoruz Barthes’i okurken.

        Ben Camera Lucida’yı her okumaya giriştiğimde her sayfada oluşmuş sağlam bir teori olmasını beklediğimden ve bu oluşma sürecini düşünemediğimden kavramakta zorlanıyormuşum eskiden ama artık meseleyi anlamış olduğum için çok daha keyif alarak okuyabiliyorum Barthes’i. Ondan hem keyif alıyorum hem de elimde bir teori olmadan fotoğraflara bakarken sadece doğaçlama gelişen duygularla o fotoğrafa anlam yükleme yöntemini onun gibi uygulamaya çalışıyorum. Elimde yine bir teori olmadan Şangay İşbirliği Örgütü zirvesindeki o fotoğrafın çağrıştırdığı düşünceleri de son yazıda anlatmaya çalışacağım.

        O fotoğrafın bende çağrıştırdıkları

        O fotoğrafın bende çağrıştırdıkları
        0:00 / 0:00

        İlk yazıda da dediğim gibi üzerinde çok tartışılan o fotoğraf ne yandaşın dediğini ne de muhaliflerin dediklerini çağrıştırıyor bende.

        Önceki yazılarda dediğim gibi bu fotoğrafa da elimde bir teori olmadan sadece bende bazı duyguları oluşturmasını bekleyerek baktım.

        Sonuçta söz konusu duygular olduğundan bunların da diğerleri gibi yanlış olması büyük ihtimal ama yine de oluşan duygularım şöyle:

        Cumhurbaşkanının bu türde çıktığı dış seyahatlerin içinde ABD ayağı da olduğu takdirde o gezinin en önemli potansiyel görüşmesinin Erdoğan açısından Biden ile yapabileceği bir görüşme olduğunu herhalde bilmeyen kalmamıştır artık. Şangay İşbirliği Örgütü zirvesindeki o fotoğrafa baktığımda ben yine Biden ile yapılabilecek bir görüşme heyecanını gördüm. O fotoğraf ile sanki Biden ve çevresine 'bakın benimle görüşmen senin için önemli, ben istersem bu dünya liderlerini etrafımda toplayabiliyorum' deniliyor gibi geldi bana. Yani orada otururken bile Erdoğan'ın aklında Biden vardı bence.

        Fotoğraf bana da bu şekilde konuşmuştu sonunda.

        Diğer Yazılar