Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HANGİSİ sandık için daha önemli?

        Seçilebilecek görünen mi, yoksa seçtirilebilecek olan mı? Birincisinde halkın değişime açık beklentisi vardır, ötekinde ise seçilmesi istenen kişinin ardına konulan kararlı irade ve güçlü destek.

        Eşitler arasında önceliği olan hangisidir derseniz, bütün öğretiler ikincisini gösterir.

        Çünkü halkın tercihi değişkendir...

        Bugün hararetle destek verdiği kişiden bir ay sonra bıkıp, “Bundan da bir şey olmaz!…” diye vazgeçebilir.

        Hatta kararlılıkla ilk karşı çıktığı hakkında da “keşke bu olsaydı” diyebilir…

        Bütün bunlara, kitleler açısından anketler veya referandumların toplumsal bir tercih olmaktan çıkıp, bir eğlence oyununa dönüşmesi neden oldu.

        Bu çağın en önemli sosyologlarından Jean Baudrillard’ın deyimiyle “Her türlü anlamdan yoksun kalabalıklar, tehlikeli bir cıva gibi ortalığa yayılarak” halkın tercihini sosyal medya araçlarıyla etkilemeye başladı.

        Gerçeklik ve bütünlük duygusunu tamamen yitirmiş sessiz yığınlar için anlamın değil, yalnızca zevk ve gösterilerin değeri olmaya başladı…

        O denli ki, ardında dinamik ve sağlam siyasi destek ve irade yoksa, uzlaşıda kayıp söz konusuysa terk eder tutumu daha yüksek seyrediyor.

        Bir seçimde iktidar yapıp, diğerinde %2’ye indirdiği DSP, RP örnekleri sanırım yeterli olur…

        Ya da kuramın da adı haline gelen 1982 California Valilik seçimindeki Tom Bradley örneği...

        Azınlığın dinamik ve ısrarlı tutumu, her zaman çoğunluğun çekingen gevşekliğini yendiğine tanıklık edilen onlarca örnek var…

        Kamuoyu oluşturma süreçlerinin akademik olarak kuramlaşmasında da bunlar katkı sağladı.

        Yakın geçmişte İstanbul seçiminde yaşananlar da bunun bir başka önemli verisi.

        Eğer anketler doğru kabul edilseydi CHP İmamoğlu yerine ankete koyduğu üç isimden birini göstermeliydi; oysa aday profil anketi tam tersi sonucu gösterdi…

        İkincisi de bütün kamuoyu yoklamaları hatta CHP’li seçmenin azımsanmayacak kesiminin de görüşü başlangıçta Binali Yıldırım’ın açık ara kazanacağı yönündeydi.

        Her iki kamuoyu anketi de ters yüz oldu; oluşturdukları tüm kanılar yıkıldı…

        HANGİ HALKIN TERCİHİ?

        Bütün bunları yazmamın nedeni de Millet İttifakı adayının, “halkın tercihi” de dikkate alınarak belirleneceğine yönelik iddialar.

        Tarafların neredeyse hepsiyle konuştum.

        Şunu belirteyim ki liderler zirvesinde anketle aday belirleneceği yönünde bir konuşma olmamış; aday adından söz edilmemiş.

        KAYBETMENİN BEDELİ…

        Adayın kazanması veya kaybetmesinin Millet İttifakı bileşenleri açısından ne derece önemli olduğu ifade edilirken, şu sorunun yanıtı aranmış:

        “Bu masanın etrafında oturanlar olarak kaybetmeye ne derece hazır? Kaybetmenin altı parti açısından ne ifade edeceğini herkes biliyor ve görüyor mu?”

        Bu kapsamda “ortak aday” üzerinde mutabakata varılacaksa, en doğruya ulaşma yöntemiyle kararın alınması gerektiği üzerinde durulmuş.

        Bu kapsamda liderler arası ikili mekik istişarelerine başlanılması ve uzlaşı içinde ortak aday çıkarılmasına karar verilmiş.

        İYİ Parti lideri Akşener’in önerisiyle metne “halkın tercihi” ibaresi de eklenmiş.

        YETERLİ ANKET ARŞİVİ VAR

        Millet İttifakı bileşenlerinin etkin isimleri ile dün konuşurken, bu kadar kısa sürede “halkın tercihinin” hangi yöntemle belirleneceğini, bir model üzerinde uzlaşıp uzlaşmadıklarını sordum.

        En az dördünden aynı yanıtı aldım:

        “Elimizde zaten hemen her hafta gelen 3-4 anket var; yeterince anket arşivimiz oluştu… Şubat 13’üne kadar, bu denli kısa sürede ortak bir anket yaptırmamız da imkansız…”

        Bu durumda nasıl bir yol izlenecek; 13 Şubat sonrasında anketlere de fırsat tanımak amacıyla aday sürecine nokta koymak için yeni bir gün mü tayin edilecek?

        Bir de istişare, uzlaşı, müzakere ve halkın tercihinin aday belirlemedeki ağırlığı ne olacak?

        Yeni bir sürece gerek olmayacağı, ikili müzakere ve partilerin görüşünün çok daha önem kazandığına vurgu yaptılar.

        KURULLAR BELİRLEYECEKSE!…

        Mesele aslında bu noktada da bitmiyor.

        Çünkü bir parti, diğerinin liderinin aday gösterilmesi halinde, o partinin oylarının yükseleceğine, kendisinden de seçmen kopartacağını inandığı sürece, AB veya NATO modeliyle bir isim üzerinde tam müzakere çıkarmak olası değil.

        Hele ki bunu bir de sadece liderlerin ikili mekik istişaresiyle kalmayıp, partilerin yetkili kurullarının da onayını gerektirecekse müzakereyi de önemsizleştiriyor.

        Partilerin dilediği gibi hareket etmesi daha uygun yöntem haline geliyor…

        Bütün bu nedenle istediği kadar ortak metin üzerinde uzlaşılsın veya bunun için yarın da sergileneceği gibi ortak politika metinleri üzerinde uzlaşılar sağlansın…

        Uygulayacak, yani yapılan gemiyi yüzdürecek kaptanınız ve yardımcı personeliniz yoksa, gemi bir işe yaramaz…

        Harcanan emek de boşa gider…

        Ya da ortaklardan bir bölümü gemiyi üstlenip kendi kaptanıyla yol alır…

        NE KADAR HAZIRLAR?

        Adını Millet İttifakı diye açıklayarak sandıkta ortak hareketi hedefleyen altı parti, ortak aday belirleme konusunda ne denli umutlu?

        Kendilerine dün bunu da sordum, içlerinden birinin şu cümlesini önemli buldum:

        “Altı lider arasında oyu bugün %2 gözüken de bu masaya %20 olma umudunu koyarak oturdu. Sandıktan kimin ne çıkacağı belli olmaz. Unutulmasın ki bir kayıp halinde, ki olacağına ihtimal dahi vermiyoruz, kendisine maliyetinin %2 değil, %20 olacağını o liderlerin hepsi biliyor.”

        ÖTEKİNDEN GELECEK KADARINI BULMAK…

        Bir diğeri de adayların kamuoyu yoklamalarındaki oranları kadar zayıf ve güçlü yanlarına da bakılması gerektiğine vurgu yaptı.

        Adayın diğer kesimlerden ne kadar oy devşirme kapasitesi olduğuna bakılması gerektiğini söyledi.

        Bu çerçevede HDP seçmeni üzerinden bir örnek verdi; seçimin ikinci tura kalması halinde bu seçmenin yüzde kaçının sandığa götürülebileceğini sorgulamak gerektiğine dikkat çekti.

        Veya bu kesimin adaya göre sandığa gitmeyecek seçmeni kadar oranı, bir başka kesimden ne kadar karşılanabileceğinin iyi hesap edilmesi gerektiğini söyledi…

        Bu aşamada İYİ Parti içinden yükselen Kılıçdaroğlu karşıtı sözlere dikkat çektim; adının yazılmasını istemediği için buradan veremeyeceğim.

        Ancak şu cümlesi dikkat çekiciydi:

        “Sosyolojik tabanımıza bizim geçen seçim kabul ettirdiğimizi, CHP’den milletvekili alarak grup kuran, bizden daha liberal olan İYİ Parti mi kendi tabanına kabul ettiremiyormuş? Bu sözlerin Sayın Akşener’in düşüncesi olabileceğini sanmıyoruz. Zaten kendisi de bu bakışı reddettiğini uzun süredir söylüyor…”

        “AYNISINI DİĞERİNE TANIYALIM…”

        Yeni bir karmaşa ve tartışmaya yol açmamak için isminin yazılmasının istemedi, ama ben Millet İttifakı’na yeni katılanlardan biri olarak belirtmem sanırım yeterlidir.

        Şu sorunun yanıtını arıyordu:

        "İstedikleri gibi tamam Kemal Kılıçdaroğlu aday gösterilmesin; İYİ Parti’nin tercih ettiği kişiyi sorgulamadan aday gösterelim; ama İYİ Parti’nin bize dolaylı yoldan sunduğu teklifinden yola çıkarak Sayın Kılıçdaroğlu’nu veya diğer liderlerden birini de Başbakan yetkisiyle Cumhurbaşkanı Yardımcısı yapalım. Buna evet denilebiliyor mu? Bunun nasıl bir sorun üreteceği görülüyor mu?”

        Başa dönersek, yarın ortak politikalar mutabakat metnini açıklayacak olan Millet İttifakı’nın aday üzerinde ortaklaşması için mekik müzakerelerinin sonucunu görmek gerekiyor.

        Görünen o ki şu an Kılıçdaroğlu konusunda CHP kararlı tutumunu devam ettiriyor; SP ve DP tam desteğini sürdürüyor.

        DEVA "olabilir" yaklaşımı içinde Gelecek Partisi ise müzakereyi bekliyor; İYİ Parti'de ise soğuk tutumundan bir adım geri adım atma emaresi gözükmüyor.

        İYİ PARTİ’NİN KARARLILIĞI

        Hatta talep üzerine partideki görevinden istifa eden Cihan Paçacı’dan çok daha katı düşünen isimler İYİ Parti yönetiminde kararlılığını koruyor.

        Bu da mekik sürecinde aslında beş liderin İYİ Parti’yi ikna etmesi gerektiğini gerekiyor…

        Çünkü İYİ Parti’de nasıl olsa adayın kendisinden olmadığı zeminde, tek başına seçime girmesi halinde daha yüksek oy alacağına inananlar da var.

        Bu kesimin sesi azınlıkta da kalsa, politika oluşumunda etkin olabiliyor.

        Bunun olabilirliği var mı derseniz, başta Akşener karşı, zaten liderler zirvesinde de bunu açıktan dile ifade etmiş.

        Haksız da değil, bir örnekten yola çıkmak için uzağa gitmeye de gerek yok…

        Balıkesir başta olmak üzere yerel seçimde benzer tutumların alındığı yerlerdeki sonuçlara bakılması yeterli…

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar