Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Trump geçen yılın eylül ayında İsrail ve Körfez emirlikleri arasında İbrahim Anlaşmaları’nı imzalatırken “Onlarca yıldır süren bölünme ve ihtilafın ardından yeni Ortadoğu’nun şafağındayız” demişti. Asla savaşmamış ülkeler arasındaki bu müthiş (!) barış hamlesi sayesinde Filistin halkı öyle bir huzura erecekti ki, Mescid-i Aksa’da özgürce ibadetin de yolu açılacaktı. İsrail’in Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’le imzaladığı anlaşma “Harem-i Şerif’in İsrail saldırısı altında olduğu yalanına da bir son vermişti” Trump’a göre.

        “İbrahim Anlaşmaları“, Müslüman, Yahudi ve Hıristiyanların ortak atası Hz. İbrahim’e atıfla inanç üzerinden bir normalleşmeyi çağrıştırıyordu. Trump’ın pazarlamasıyla sözde yüzyılın anlaşmasıydı ve Filistin sorununa da çözüm getirecekti. Hatta Trump’a Nobel Barış Ödülü’nü bile getirecekti. Ancak ne iki devletli çözümden ne de Filistinlilerin Kudüs’ün kutsal mekanları üzerindeki haklarından bahis vardı.

        Nitekim 15 Eylül’de imzalanan ve ardından Fas ile Sudan’ın da eklemlendiği anlaşmalardan sekiz ay sonra ortada yeni bir Ortadoğu şafağı olmadığı iyice anlaşıldı. Doğu Kudüs’teki Şeyh Cerrah mahallesini yeni yerleşim birimleri kurmak üzere tahliye sürecinin ateşlediği isyan yeni jeostratejiyi zorlu bir sınava soktu. BAE ve Bahreyn her ne kadar İsrail’in saldırılarını kınayan açıklamalar yapsa da, onlarca can alan aşırı şiddetin ortak hedefler bakımından ters tepeceği kaygısı hakim. Çünkü İsrail gibi emirliklerin de terör örgütü listesindeki Hamas’a yönelik halk desteğinin artacağı ve Hamas ile Hizbullah’ın ardındaki güç olarak İran’ın kazançlı çıkacağından endişe ediyorlar.

        MANTIK EVLİLİĞİ NEREYE VARACAK

        Jeostratejinin yeni tarafı, İran ve siyasal İslam ile Arap sokağına karşı zaten el altından ittifak yürütülen ittifakın resmiyet kazanmasıydı. Taraflar arasında bir nevi mantık evliliği vardı. BAE’nin Washington’daki İsrail yanlısı düşünce kuruluşları aracılığıyla İran karşıtı lobi yapmak için milyonlarca dolar akıttığı biliniyordu.

        2009 yılında Obama’nın başkanlığı devralmasından sonra ilk kez açık açık hissedilmişti. İsrail ve Körfez emirlikleri İran’a karşı daha sert tutum alınması için ortaklaşa Washington’a baskı yapmaya başlamıştı. İsrail gibi Abu Dabi de Arap baharını ve Müslüman Kardeşler’in güçlenmesini rejimin varlığına karşı en büyük güvenlik tehdidi olarak görüyordu. Yıllar boyunca aracılar vasıtasıyla görüştükten sonra Netanyahu ve BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed 2012’de New York’taki bir otelde buluşmuş ve İran’ın bölgedeki faaliyetleri üzerine ortak kaygılarını ele almışlardı.

        Wikileaks belgelerine göre Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed, Ortadoğu’da seçimlerin yapılmasına şiddetli itirazını diye getirmiş, “Bölgede demokrasinin yolunu açmak kısa vadede İhvan ile Hamas ve Hizbullah’ın güçlenmesine de yol açar, İsrailli muhafazakar siyasetçiler ile yorumcuların da bu yöndeki görüşlerini işitiyorum” demişti. İsrail’de bu kesimin genel kanısına göre de Arap baharı, Arap kışına dönmüştü ve Arap alemi için en istikrarlı seçenek otoriter rejimlerin varlığını sürdürmesiydi.

        Neticede, Netanyahu’nun işgal altındaki topraklar için ilhak planları yaptığı ortamda bile İsrail ile Körfez arasında normalleşme adımları atılması çok da sürpriz olmadı. Trump’ın damadı Kushner’in tek devletli çözüm planı, Filistin davasına ihanet pahasına Körfez emirliklerince satın alındı.

        REKLAM

        Filistin’in dahil olmadığı İbrahim Anlaşmaları’nın Ortadoğu’ya asla barış getirmeyeceği eleştirileri yapılıyor, Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas şiddetle itiraz ediyordu. Filistin topraklarında İsrail işgalinin sürdüğü ortamda normal ilişkiler reddedilip kınanıyordu. Bu anlaşmalar Arap İnisiyatifi ve Arap zirvelerinde alınan kararlarla BM Güvenlik Konseyi kararlarına aykırıydı.

        2002 Arap Barış İnisiyatifi İsrail’in işgal ettiği topraklardan 1967 öncesi sınırlara çekilmesi karşılığında Arap devletlerince tanınmasını ve o sınırlar içinde bir Filistin devletini öngörüyordu. Ancak artık görülüyordu ki, Mısır ve Ürdün’ün ardından BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan’ın da tanımasıyla İsrail şartları yerine getirmeden de normalleşmeye taraf kazanabiliyordu.

        Filistinliler tepki gösteredursun, Körfez emirlikleri ile İsrail arasında ekonomik anlaşmalara gidiliyor, BAE Tel Aviv’de elçilik açıyor, İsrailli turistleri Dubai ve Abu Dabi’ye çekmek ve Körfez Araplarını Tel Aviv sahilleriyle Kudüs’ün eski şehrinde misafir etmek için reklam kampanyaları düzenleniyordu. Daha geçenlerde BAE’nin İsrail’deki ilk Büyükelçisi Muhammed el Haca, İsrail’in önde gelen gazetelerinden Yediot Ahronot’ta konuk yazar olarak bir makale kaleme almıştı. Bu ülkede ne kadar candan ve sıcak bir şekilde karşılandığını, kendini adeta evinde hissettiğini söylüyor, yakında Körfez’den İsrail’e yoğun bir turist akını olacağından dem vuruyordu. Filistin yanlısı yorumcular tarafından zamanlaması çok tatsız bulunmuştu bu yazının.

        Tatsızlık bu kadarla kalsa yine iyi. BAE’de rejimin trolleri sosyal medyada, “El Aksa’yı rahat bırakıp evinize gidin” gibi paylaşımlarda bulunuyor şimdi. Hayır, İsrail polisine değil, saldırıya uğrayan Filistinlilere hitaben! İsrail’deki Arapça hesaplarda yazılan “Hamas’ın yönlendirdiği kitleler El Aksa’da saldırıya geçti” içeriklerini rt’leyip “Gerçekleri ortaya çıkardığınız için teşekkürler” yorumunda bulunuyor, “Allah, Harem-i Şerif’i teröristlerin gazabından korusun” diye dualar ediyorlar. İsrail’in lisanındaki gibi cemaat “terörist” oluyor. Sosyal medyadaki bu tür yorumların, İsrail polisinin ramazan günü El Aksa’ya saldırısını ne kadar perdelediği şüpheli tabii. Ancak otoriter rejim altında Filistin davasını savunmak teröristlikle eşdeğerde olabiliyor. Bu nedenle İsrail saldırılarına karşı ses yükseltmek tehlikeli.

        İbrahim Anlaşmaları’nı savunanlar arasında İsrail’in fazla ileri gittiğini düşünenler de var. Örneğin BAE’nin önde gelen siyaset bilimcilerinden Abdulhalik Abdulla, “İsrail dost ve müttefiklerini zor ve sıkıntılı bir duruma düşürüyor. Sanırım yine başladığımız noktaya döneceğiz” diyor.

        Yeni diplomatik ilişkiler sayesinde İsrail’i Filistin politikalarını değiştirmeye ikna edebileceklerini zannedenler şimdi yanıldığını anlıyor. Riyad bile İsrail’i tanımanın eşiğine gelmiş, Netanyahu gizlice Suudi Arabistan’a giderek Veliaht Prens Muhammed bin Salman ile buluşmuştu. Fakat yaşanan son kriz bu ihtimali de zora soktu. Suudi Kralı Selman, İsrail’in saldırılarını kınadı. Ama sadece Pakistan Başbakanı İmran Han ile telefondaki bayram tebrikleşmesi sırasında; Suudi ajansı SPA’nın duyurduğuna göre hepsi bu.

        Yeni ittifaklar zora da girse ortak projelerden henüz geri adım yok. EL AL, Israir, Etihad ve flydubai’nin geçen kasım ayında başlayan karşılıklı seferleri sürüyor. Emirates’in planları da değişmedi, haziranda Dubai-Tel Aviv uçuşlarına başlıyor. İbrahim Anlaşmaları uyarınca…

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar