Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Ayşe Özek Karasu Aslında konunun Hadise'yle ilgisi var ama linçin lüzumu yok
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İsrail ordusu Cibaliye mülteci kampını taş üstünde taş bırakmamacasına bombalıyor, buradan göstermesi imkansız cansız küçük bedenler çıkarılıyor enkazdan, yitirilen canları bulmak için tonlarca moloz eşeleniyor. Sonra bir hava saldırısı daha… Bu sefer Hamas’ın tanksavar batarya komutanı Muhammed A’sar öldürülmüş; bir askeri hedef uğruna bin kişiyi katledip ya da yaralayarak listesine tek çentik daha atıyor İsrail. Açıklamaya göre Hamas’ın kamptaki komuta – kontrol merkezini kesin istihbaratla vurmuşlar. “İkincil zarar”, yeniden çocuklara ölüm.

        Birleşmiş Milletler, biçare çırpınmaya devam ediyor. BM Mülteciler Yüksek Komiseri Volker Türk yönetimindeki İnsan Hakları ofisi, hava saldırılarında meydana gelen yüksek sayıda sivil kayıp ve tahribatın çapına bakarak bu orantısız şiddetin savaş suçu olabileceğini söylüyor.

        Olabilir mi?

        BM raportörleri de Cibaliye saldırılarını uluslararası hukukun ihlali ve savaş suçu şeklinde tarif ediyor.

        1949 Tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin savaş zamanında sivillerin korunmasına dair 4. Maddesi, sivillerin kasten katlini, onları rehin almayı, işkence dahil vücut bütünlüğüne ve insan onuruna aykırı her türlü muameleyi yasaklıyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kurucu temelini oluşturan Roma Statüsü’nün “savaş suçlarını” tanımlayan 8. Maddesi ise Cenevre Sözleşmesi’ne atıfla bütün bu fiilleri ve sivillere insani yardımı engellemeyi suç kapsamına alıyor.

        Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taraf olmayan İsrail’in savaş suçlusu ilan edilebileceği tartışılıyor. Ancak UCM devlet veya örgütleri değil, sadece şahısları yargılamakla yükümlü. Peki o şahısları kim, nasıl bulacak?

        Savaş suçlarının yargı makamı Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı Kerim Han, ekranlarda gördüğü Filistinli çocukların yürek paralayıcı halini anlatıyor; “Okula gitmesi, parklarda oynaması gereken çocuklar geleceğe umutla bakmak yerine tarifsiz acılara maruz kalıyor. Çok fazla insan ölüyor, yaralanıyor. Kendi çocuklarımız olabilecek küçük çocukların toza bulanmış, hareketsiz ve sessiz cansız bedenlerine veya kanayan yaralı bedenleriyle yarın belki de güneşi göremeyecekleri hastanelere sürüklendiğine tanık oluyoruz…”

        Refah sınır kapısına kadar giden savcı Kerim Han, İsrail’in UCM’ye taraf olmadığını hatırlatarak hem İsrail’de hem de Filistin tarafında işlenen savaş suçlarının tespiti için gerek devletler, gerekse sivil toplumla birlikte hareket ederek kanıt toplamaya hazır olduğunu söylüyor. Çok çocuk ölüyor ama savcının açıklamasına bakılırsa, savaş suçlarının kanıtlanmasına da çok uzaktayız.

        Lübnan iç savaşı sırasında, Sabra ve Şatila mülteci kamplarındaki Filistinli kıyımı nedeniyle Beyrut Kasabı diye anılan Ariel Şaron, bırakın uluslararası makamları, İsrail’de bile araştırma komisyonu tarafından katliamdan sorumlu tutularak Savunma Bakanlığı’ndan azledilmişti. Bağımsız BM komisyonuna göre ise binlerce cana mal olan Sabra ve Şatila katliamları soykırıma yakın bir eylemdi.

        O günden bu yana ne değişti?

        ÇOCUKLAR HİÇ BU KADAR ACI VERMEMİŞTİ

        ABD’nin Irak işgalinden sonra ülkeyi saran terör dalgasında korkunç sahnelere tanık olduk, canlı bomba saldırılarında duvarlara sıçramış insan parçalarını gösteren onlarca fotoğraf düştü önümüze. El Kaide’nin canlı bomba yaptığı Down Sendromlu çocuğun caddeye yapışmış yüzü 20 yıl sonra bile şu an gözümün önünde.

        Ama hiçbir görüntü, Cibaliyeli babaların kucaklarındaki cansız bebekler kadar yaralamadı; çünkü o küçük bedenler bir “terör örgütü”nün değil acımasızca saldıran meşru, egemen bir devletin kurbanı.

        Daracık Gazze’de Hamas’ın savaş makinesinin sivil halkla iç içe olduğu doğru, herkes biliyor ama bu bir devletin bile bile sivil katliamına girişmesini meşru kılmıyor.

        Angelina Jolie de çocukların katledilmesine isyan ediyor. Kaçacak yeri olmayan insanların kasten bombalandığını, açık hava hapishanesi Gazze’nin toplu mezara dönüşmek üzere olduğunu söylüyor: “Ölenlerin yüzde 40’ı masum çocuklar. Aileler topluca öldürülüyor. Birçok hükümetin aktif desteğiyle milyonlarca Filistinli sivil – çocuklar, kadınlar, aileler - topluca cezalandırılıp, uluslararası hukuka aykırı biçimde gıda, ilaç ve insani yardımdan mahrum bırakılırken dünya seyrediyor. BM Güvenlik Konseyi’nin ateşkes kararı almasını engelleyen dünya liderleri de suç ortağıdır.”

        https://www.instagram.com/p/CzHDsD1x8s9/?img_index=1

        Nitekim ABD yönetimi sivil ölümlerindeki artışa rağmen ateşkesin zamanı değil diyor.

        İşte tam da bu iklimde Hadise Instagram’daki o çok havalı Halloween prodüksiyonuyla bir içerik platformunun radarına takılıyor. X’deki profilde “nitelikli” olduğu belirtilen hesaptan kinayeli bir sataşma geliyor: Ünlü Hollywood yıldızı Angelina Jolie Filistin halkının acılarını paylaşıp dünyaya çağrıda bulunurken Türkiye’nin ünlü isimlerinden Hadise Cadılar Bayramı temalı poz verip hayranlarının beğenisini kazanıyormuş!

        Bilip bilmeden her mevzuya atlamaya hazır sosyal medya ahalisi için biçilmiş olta. Hadise’yi savunan da linç eden de atıp tutmaya başlıyor. Hadise Cadılar Bayramı paylaşımında “Sadece başımdan geçenleri anlatıyordum” demiş kısaca ama atışlar uzun menzilli.

        Hadise’nin hedef gösterilmesine çatan, kıyaslamayı mantıksız bulanlar sınırlı. Geri kalan kitleye göre ise Hadise kimmiş ki, yaptığı değer ifade etsin; elin yabancısı acımızı paylaşırken bizim Türkler ve Müslümanlar hiçbir Filistin eyleminde boy göstermezmiş; Avrupalı Hristiyanlar bile Cadılar Bayramı’nı kutlamazken Hadise neden kutluyormuş; Amerika şirin görünmek için Angelina Jolie’yi piyon gibi kullanıyormuş; hem üstelik Hadise Türkiye’de sanatçılık yapan sıradan birisi, Jolie de yabancı ülkede sanatçılık yapan sıradan birisiymiş ama yine de ona helal olsunmuş!

        Hayır, ikisi de sıradan değil. Angelina Jolie, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) eski ve de belki bütün zamanların en etkili özel elçisi. Öyle bir etki ki, kızım alanı olmadığı halde UNHCR’de yapmıştı stajını, sırf Angelina hayranlığı vesilesiyle. Myanmar’daki Rohingya halkından, Irak’ta yerinden yurdundan edilenlere ve Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılara dünyanın dört bir yanında mülteci trajedileri Angelina Jolie’nin şöhreti ve katkısıyla medya ve kamuoyunda karşılık bulabildi. 2001’den geçen yıla kadar önce İyi Niyet Elçisi, ardından Özel Elçi olarak mülteci hakları adına 60 kadar saha görevine çıktı.

        Hadise’ye gelince; Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu UNICEF’in “Çocuk Hakları Savunucusu” ünvanını taşıyordu yakın geçmişe kadar. Geçen yılın temmuz ayında bir yıl süreyle bu rolü üstlenmiş, UNICEF’in çocuk işçiliği ve çocuğa karşı şiddetle mücadele çalışmalarına katılmıştı. “Kaynaklarını tüm dünyada çocuk haklarının korunması için kullanan küresel UNICEF Çocuk Savunucuları ailesine katıldı” diye lanse edilmişti dönemin UNICEF Türkiye temsilcisi Regina De Dominicis tarafından.

        Geçen 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’nde, 6 Şubat depremlerinin en küçük ama en büyük mağdurları çocuklara destek veren UNICEF ekibiyle birlikte Hatay’daki konteyner kente gitmiştik. Programda Hadise de vardı ama gelmedi, sanırım rahatsızmış. Fakat geçen nisanda UNICEF göreviyle Hatay'a giderek Orhanlı’daki çadır sınıflarda derslere katılıp çocuklarla oyunlar oynamıştı.

        Hadise’nin iskeletli, balkabaklı Halloween dekoru olumlu ya da olumsuz beni zerrece ilgilendirmiyor. Filistinli çocuklar için neden isyan edesi yok demek, aklımın ucundan bile geçmez. Ancak madem ki yorum yapmak için topa giriyorsun, bari Hadise’nin çocukların korunması, eşit fırsatlarla refahı ve yaşam hakkıyla yakın ilintisini bil de öyle eleştir! Angelina Jolie’nin bölgedeki Amerikan piyonu olduğu safsatasına girmiyorum bile.