Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Edebiyat Ziya Gökalp saray edebiyatının karşısına halk edebiyatını koydu

        Asıl adı Mehmet Ziya'dır.

        'Gökalp', soyadı değildir. Bazı yazılarında ve şiirlerinde 'Gökalp' mahlasını kullandığı için Ziya Gökalp olarak tanındı.

        Misyonunu 'Türkleşmek', 'İslamlaşmak', 'Muasırlaşmak' olarak tanımlayan Ziya Gökalp'in bu yaklaşımının kültürel ögesi Türkçülük, ahlaki ögesi ise İslam'dı.

        Uluslararası kültürün yapıcı ögesinin ulusal kültürler olduğunu savunan Ziya Gökalp, Saray edebiyatının karşısına halk edebiyatını koydu. Batı'nın teknolojik ve bilimsel gelişmesini sağlayan pozitif bilim anlayışını benimsedi. Dini, toplumsal birliğin sağlanmasında yardımcı bir öge olarak değerlendirdi.

        Ziya Gökalp'in toplumsal model anlayışı, Emile Durkheim'in teorik temellerini kurduğu 'Dayanışmacılık' temelinde şekillendi.

        Bireyi temel alan liberalizm ve kapitalist toplumun sınıf mücadelesiyle yıkılarak sınıfsız toplumun kurulmasını hedefleyen Marksizm'e karşı sınıfsal ayrımları değil mesleki ayrımları gören, mesleki örgütleri temel toplum birimi olarak kabul eden, meslek örgütlerinin dayanışmasıyla toplumsal huzurun kurulabileceğini savunan Solidarizm'de karar kıldı. 'Türkçülük' düşüncesini sistemleştiren Ziya Gökalp, milli edebiyatın kurulması ve gelişmesinde önemli rol oynadı. Ziya Gökalp, önce 'Turancılık' sonrasında 'Oğuzculuk' daha sonra ise 'Türkiye Türkçülüğü' fikirlerinin destekçisi oldu.

        REKLAM

        Ziya Gökalp, 23 Mart 1876'da Diyarbakır'ın Çermik ilçesinde doğdu.

        O dönemlerde öğrenciler, okul çıkışında 'Padişahım çok yaşa' şeklinde tezahürat yapıyordu.

        Ziya Gökalp, 1891'de Diyarbakır'da İdadi Mülkiye'nin son sınıfındayken bir gün okul çıkışında 'Padişahım çok yaşa' yerine 'Milletim çok yaşa' şeklinde tezahürat yaptı.

        Bu nedenle de hakkında soruşturma açıldı.

        Liseden ayrıldıktan sonra amcasından Arapça ve Farsça dersleri alan Ziya Gökalp, tasavvufla da ilgilendi. Fransızca da öğrenen Ziya Gökalp, Diyarbakır'daki kolera salgını nedeniyle bu şehirde görevlendirilen Dr. Abdullah Cevdet Bey ile tanışarak fikirlerinden etkilendi.

        Ziya Gökalp'in aklı fikri öğrenimine İstanbul'da devam etmekteydi. Ne var ki babası öldüğü için ailesinin yaşadığı ekonomik kriz nedeniyle bu arzusu gerçekleşmedi.

        Bir yandan bu konudaki üzüntüsü diğer yandan evlenmesi için ailesinin yaptığı baskı 18 yaşındaki Ziya Gökalp'in bunalıma girmesine neden oldu.

        Bunalıma girmesinin bir diğer nedeni de hocası Dr. Yorgi Efendi'den aldığı felsefe eğitimiyle ailesinin verdiği dini eğitim arasında yaşadığı çatışmaydı.

        Ziya Gökalp, girdiği bunalım sırasında intihar etti. Kafasına sıktığı kurşunun Dr. Abdullah Cevdet Bey tarafından güç koşullar altında yapılan morfinsiz bir ameliyatla çıkarılmasıyla hayata döndü.

        İntihar girişiminden sonra bunalımlı dönemi geride bırakarak hayata tutunan Ziya Gökalp, kendisini tekrar okumaya verdi.

        Ve özgürlük içerikli şiirler yazmaya başladı.

        Ziya Gökalp'in İstanbul'a gitme arzusu kardeşi Nihat Bey ile gerçekleşti. 1896'da Erzincan Askeri Lisesi'nde öğrenci olan Nihat Bey sayesinde Harp Okulu öğrencileriyle birlikte İstanbul'a giden Ziya Gökalp, ücretsiz olduğu için Baytar Mektebi'ne kaydını yaptırdı. Buradaki öğrenimi sırasında ülkedeki özgürlük hareketine katılan kişilerle tanışmak için gayret gösterdi; İbrahim Temo ve İshak Sükûti ile görüştü. Jön Türkler'den etkilenerek İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne katıldı.

        Yasak yayınları okumak ve muhalif derneklere üye olmak nedeniyle 1898'de tutuklanmasıyla bir yıl hapis yattı.

        Serbest bırakıldıktan sonra 1900'de Diyarbakır'a sürgüne gönderilen Ziya Gökalp, yüksek öğrenimini tamamlayamadı.

        O sırada ölen amcası, Ziya Gökalp'in kızı Vecihe Hanım ile evlenmesini vasiyet etmişti. Ziya Gökalp, vasiyeti yerine getirerek Vecihe Hanım ile evlendi. Oğluna Sedat, kızlarına ise Seniha, Hürriyet ve Türkan adını verdi.

        REKLAM

        Diyarbakır'da memuriyet yapan Ziya Gökalp, eşinin mal varlığıyla rahat bir yaşam sürdürürken el altından hürriyet çalışmalarını yürüttü. O dönemde bölgenin güvenliği için kurulan ve başında İbrahim Paşa'nın bulunduğu Hamidiye Alayları, hırsızlık ve soygun olaylarına karışınca halkı örgütleyerek eyleme yöneltti. 3 gün boyunca Diyarbakır Telgrafhanesini işgal ederek İbrahim Paşa ve adamlarını cezalandırmaları için saraya telgraflar çekti.

        Saray, bölgeye bir araştırma heyeti gönderse de İbrahim Paşa ve adamları aynı kanunsuzluklara devam edince Ziya Gökalp önderliğindeki halk, telgrafhaneyi bu sefer 11 gün süreyle yeniden işgal etti. İkinci işgalin sonunda İbrahim Paşa ve adamları bölgeden uzaklaştırıldı.

        Ziya Gökalp, İbrahim Paşa'nın halka yaptığı zulümleri ünlü 'Şaki İbrahim Destanı' adlı eserinde anlattı.

        REKLAM

        II. Meşrutiyet'in ilan edilmesiyle İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Diyarbakır şubesini kuran Ziya Gökalp, Peyman Gazetesi'ni çıkardı.

        Ziya Gökalp, 1909'da Selanik'te toplanan İttihat ve Terakki Kongresi'ne Diyarbakır delegesi olarak katıldı ve örgütün Selanik'teki merkez yönetim kuruluna üye olarak seçildi.

        Selanik'te kalmayı sürdürerek çevresinde bir kültür hareketi yaratmaya çalışan Ziya Gökalp, lise programlarına sosyal bilimler dersi koydurtarak bu disiplinin okullara girmesini sağladı.

        Dünyadaki Türkleri birleştiren, güçlü bir Türk devleti kurulmasını tasarlayan Ziya Gökalp, bu ülküsünü dile getirdiği Altun Destanı'nı 1911'de Genç Kalemler Dergisi'nde yayımladı.

        1912'de İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin merkezi İstanbul'a taşınınca, Ziya Gökalp, Cerrahpaşa semtine yerleşirken Ergani / Maden mebusu olarak Meclis-i Mebusan'a seçildi. Meclis 4 ay sonra kapatılınca Edebiyat Fakültesi'nde öğretim görevlisi olarak göreve başlayan Ziya Gökalp'in eğitimle ilgili görüşlerinin kabul görmesi üzerine Darülfünun ve Eğitim Fakültesi'nde ders programları, okutulacak kitaplar onun önerileri doğrultusunda belirlendi.

        1913 ve 1914'te kendisine önerilen Milli Eğitim Bakanlığı'nı kabul etmeyen Ziya Gökalp, üniversitedeki görevini sürdürdü.

        1915'te İstanbul Üniversitesi'nin Felsefe bölümüne İctimâiyyât müderrisi olarak atanan Ziya Gökalp, üniversitenin ilk sosyoloji profesörü oldu.

        I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin yenilmesinden sonra tüm görevlerinden alınan Ziya Gökalp, 1919'da İstanbul'u işgal eden İngilizler tarafından tutuklanarak 4 boyunca Bekir Ağa Bölüğü'nde hapis yattı.

        REKLAM

        İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin diğer üyeleriyle birlikte Malta'ya sürgüne gönderilen Ziya Gökalp, orada arkadaşlarına toplum bilim felsefe dersleri verdi.

        Ziya Gökalp, 2 yıllık sürgün döneminden sonra İstanbul'a döndüğünde üniversitede ders vermeye devam etmek istediyse de bu isteği kabul edilmedi. Bir ay kadar Ankara'da yaşadıktan sonra ailesiyle Diyarbakır'a gitti.

        Ahmet Ağaoğlu'nun desteğiyle Küçük Mecmua'yı çıkaran Ziya Gökalp, yazılarıyla Kurtuluş Savaşı'nı destekledi.

        1923'te Maarif Vekaleti Telif ve Tercüme Heyeti Başkanlığı'na atanan Ziya Gökalp, o yıl ünlü eseri 'Türkçülüğün Esasları'nı yayımladı.

        İkinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Mustafa Kemal Atatürk tarafından Diyarbakır mebusu olarak seçilen Ziya Gökalp, bu dönemde dünya klasiklerinin Türkçeye çevrilip yayımlanmasıyla uğraştı.

        1924'te kısa süren bir hastalığın ardından dinlenmek için gittiği İstanbul'da 25 Ekim 1924'te 48 yaşındayken hayatını kaybeden Ziya Gökalp, Divan Yolu'ndaki II. Mahmud Türbesi haziresine defnedildi.

        REKLAM

        SAĞLIĞINDA YAYIMLANAN ESERLERİ

        * Limni ve Malta Mektupları

        * Kızıl Elma

        * Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak

        * Yeni Hayat

        * Altın Işık

        * Türk Töresi

        * Doğru Yol

        * Türkçülüğün Esasları

        ÖLÜMÜNDEN SONRA YAYIMLANAN ESERLERİ

        * Türk Medeniyet Tarihi

        * Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler

        * Altın Destan

        * Üç Cereyan

        * Hars ve Medeniyet

        * Kuğular

        * Felsefe Dersleri

        MEDENİYET

        Avrupa bir akademi âzaları milletler;

        Her biri bir nurlu deha, çünkü ayrı harsı var.

        Avrupa bir darülfünun, hocaları milletler;

        Her birinin ihtisası, bir örneksiz dersi var.

        Bu nurlardan biri sönse medeniyyet loş kalır;

        Derslerinden biri durur, bir kürsüsü boş kalır.

        Medeniyyet, beynelmilel yazılacak bir kitap;

        Her faslını bir milletin harsı teşkil edecek.

        Medeniyyet bir konser ki birçok çalgı, saz rübap

        Birleşmekle bir ahengi ancak tekmil edecek.

        Bu kitabın bir mebhasi eksik olsa okunmaz;

        Bir âleti yoksa, ahenk gönüllere dokunmaz.

        REKLAM

        TÜRKÇE

        Uydurma söz yapmayız,

        Yapma yola sapmayız,

        Türkçeleşmiş, Türkçedir;

        Eski köke tapmayız.

        Türklüğün vicdanı bir;

        Dîni bir, vatanı bir;

        Fakat hepsi ayrılır

        Olmazsa lisanı bir.

        VATAN

        Ey Türk, senin köyün hür bir yuvadır

        Çiftlik değil, yoktur beyi ağası

        Her köylünün var bir çifti tarlası,

        Öz evinde o hem bey hem ağa'dır.

        Hiç kimsenin yarıcısı rençberi

        Olmaz, ancak olur vatan askeri.

        Ümmi değil, muallimsiz kalsa da

        İmamı yok, gene bilir dinini.

        Dost ve düşman kimdir, bilir dünyada,

        Doğru bulur... sevgisini kinini.

        Ona cami, mektep, kitap yapınız.

        Emin kalır hudutta her kapımız...

        Lakin ey Türk, bu mesut köy bitiyor!

        Mültezimin, faizcinin, tüccarın

        Pençesinde diyor beni kurtarın;

        Bu üç işi senden çabuk istiyor.

        Kaldır a'şar usülünü aç banka

        Yap her semtte bir ziraî sendika

        SALI:Arif Nihat Asya

        'KORONA GÜNLERİNDE ŞİİR'İN DİĞER ŞAİRLERİ

        REKLAM
        Şurada Paylaş!
        Yazı Boyutu

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ

        Habertürk Anasayfa