Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÖNÜMÜZDEKİ yıl için iktisatçılar genelde iyimser. Büyüme hızının yüzde 3.7-4 arasında olması bekleniyor. Uzun zamandır ilk kez dünya ekonomisinin tüm motorları çalışıyor gibi. Damar sertliği yaşayan Avrupa ekonomilerinde bile ciddi bir kıpırdama var. İyi ki de var, yoksa Türkiye ekonomisinin hali daha da kırılgan olurdu.

        Büyük durgunluktan çıkıldığına dair bir umut yaratıyor bu tablo elbette. Sonuçta bu durgunluk siyaseti altüst eden, popülist/ yerelci hareketlerin patlamasına, yerleşik demokrasilerin bile zemin kaybetmesine yol açan koşulların oluşmasını da sağladı. Ancak meseleler büyümenin geri gelmesiyle halledilebilir olmaktan uzak. Bu nedenle IMF Başkanı Christine Lagarde bile, ki onun başkanlığında kurum ekonomik konularda kendi dar bakış açısından bir hayli uzaklaşmış gözüküyor, geçenlerde yaptığı bir konuşmada “Hava güneşliyken damı onarmak gerekir” deyiverdi.

        Burada neyi kastettiğine bakıldığında öne çıkan en önemli sorun eşitsizlik. 2008 krizinde, bu krizi yaratan sermaye sahipleri, fon yöneticileri, şirketler ya da siyasi sorumlular pek bir bedel ödemediler. Hatta izlenen politikalar sonucu kayıplarını da hemen telafi ettiler. Faturanın büyüğü altta kalanlara çıktı. Eşitsizlik her yerde arttı. Bu sorun çözülmediği takdirde dünya siyasetindeki tatsız diğer gelişmelerle birlikte bugünkü küresel çalkantıların ancak savaşla çözümlenebileceği bir ortama doğru gidildiğini söyleyenlerin sayısı da artacak.

        İnsani yardım kuruluşu Oxfam’a göre, 2010 yılında dünyada 388 milyarderin şahsi serveti dünya nüfusunun fakir yüzde ellisininkine eşitti. 2016 yılı itibarıyla yalnızca 8 kişinin serveti alttaki yüzde 50’ninkine eşit.

        Küreselleşme dinamiklerine ayak uydurmayı beceren az gelişmiş ülkeler zenginleşti. Çin’in başı çektiği bu grup ile gelişmiş ülkeler arasındaki 19. yüzyılın ortasından beri neredeyse sabit kalan fark ciddi şekilde kapandı. Ne var ki ülkelerin içinde eşitsizlikler arttı. Gelişmekte olan ülkelerde yükselen orta sınıfları görmemek mümkün değil. Ne var ki kent ile kır arasındaki fark ciddi şekilde genişledi. Gelişmiş ülkelerde ise Edoardo Campanello’nun yazdığı gibi, “Küreselleşme ve teknolojik ilerleme yüksek becerili profesyonellerden oluşan küçük bir azınlığa ciddi kazanımlar getirdi ancak orta sınıfları ezdi.”

        Eşitsizlik yalnızca beceri, donanım, eğitim ve piyasa koşullarıyla anlaşılacak bir durum değil. Eşitsizliğin yaratılmasında siyasi tercihlerin, kararların yani aslında sınıfsal gücün ve bunun belirleyiciliğinin büyük etkisi var. Tarih boyunca da bu böyle olmuş. Campanello’nun tanıttığı, bu yılın en önemli kitaplarından sayılan “Büyük Eşitleyici: Şiddet ve Taş Devrinden 21. Yüzyıla Eşitsizliğin Tarihi”nde (The Great Leveler: Violence and the History of Inequality from the Stone Age to the Twenty-First Century), Walter Scheidel şu örneği veriyor. Roma İmparatorluğu’nun gücünün zirvesinde olduğu dönemde en zengin soylunun serveti o günkü ortalama gelirin bir buçuk milyon katıymış.

        Asıl çarpıcı olan yukarıdaki oranın ABD’nin en zenginlerinden Bill Gates’in serveti ile bugünkü ortalama Amerikan hanesinin geliri arasındaki farkın da buna çok yakın olması. Scheidel’in kitabı yalnızca sergilediği bu türden veriler nedeniyle büyük ilgi çekmemişti. Kitabın tezi de çarpıcı ve ürkütücüydü.

        İnsanlık kendi yarattığı eşitsizlik illetinden kendi iradesiyle çıkamadığından, ya da daha doğru anlatımla egemenler gönüllü olarak servet ve iktidarlarından vazgeçmediklerinden eşitsizlik sorununun aşılması ancak dört şekilde gerçekleşebiliyordu. Mahşerin dört atlısından mülhem, “eşitlemenin dört atlısı” şunlardan oluşuyordu: “Genel savaş, şiddetli devrim, devlet çöküşü ve öldürücü salgın hastalıklar”.

        Küresel ölçekteki rahatsızlığın en temel nedeni olan eşitsizlik aşılmadığı takdirde dünyadaki çalkantı düşük ya da yüksek şiddette devam edecektir. Bugünün başarılı ülkeleri de bunun yaratacağı sosyal ve siyasal çalkantılardan kendilerini koruyamayacaktır.

        Mesele eşitsizlik konusuna en azından İskandinav ülkelerindeki gibi eğilecek siyasi iradenin, küresel sermayenin güçlü odaklarına nasıl kabul ettirileceğindedir.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar