Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ayasofya’nın müzeden camiye dönüşümü gerçekleşti.

        Dönüşümle ilgili fikirlerimi daha önceden belirtmiştim.

        Zaman çok kıymetli tekrara düşmeye gerek yok.

        Ben ya da benim gibi düşünen insanların bundan sonra; "Hayırlı olsun!” demekten başka birşeyi olamaz!

        Çünkü olan oldu artık…

        Ancak müslüman dindarlar için çok başka anlamı olduğunu bildiğimiz bu mekanda 86 yıl sonra kılınan ilk namazda Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın yaptığı konuşmaya dair de diyeceğim iki çift laf var müsadenizle…

        Önceden planlı mıydı o konuşma metni bilmiyorum ama hiç kusura bakmasın Sayın Erbaş'ın kullanmış olduğu; “Vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar!" ifadeleri ile Erbaş, üstü kapalı da olsa Mustafa Kemal Atatürk’ü kastetmiştir ve iki bakımdan da büyük bir skandala imza atmıştır.

        Birinci skandal Fatih Sultan Mehmet'in vakfiyesine dayanarak söyledikleridir…

        Bunu da Sevgili Murat Bardakçı’nın daha evvel Habertürk Tv’de Milli Savunma Üniversitesi Rektörü olan Prof. Erhan Afyoncu ile birlikte sunduğu Tarihin Arka Odası programından öğrendim.

        Murat, Fatih Sultan Mehmet'in vakfiyesini ekranda göstererek şunları söylemiş o gün:

        REKLAM

        "Bu vakfiyede böyle bir şey yok. Adamcağızın aklına bile gelmez caminin müze haline gelmesi veya ibadete kapatılması.

        Vakfiyede Ayasofya ile ilgili geçen her şey oraya harcanacak paralarla ilgilidir. Lütfen yalan yanlış şeylere inanmayın. Vakfiye sadece Ayasofya vakfiyesi değil. Dünya kadar gayrimenkul, araziler var. Bunların paralarının nereden karşılanacağı yazıyor. Bu vakıf şartlarına uymazsanız diyor Fatih!"

        DİB Başkanı Erbaş’ın ikinci skandalı ise şu an oturmuş olduğu koltuğu borçlu olduğu Atatürk’ü ima ederek kullandığı ifadelerdir!

        Evet… İstanbul’u Fatih Sultan Mehmet fethetti ve Ayasofya’yı da kiliseden cami statüsüne dönüştürdü ama şunu hatırlatalım…

        Fatih’in o İstanbul’u 1920 yılında işgal edildi ve tam 4 yıl boyunca da İngilizlerin hakimiyetine teslim oldu.

        Eğer o işgal sona erdirilmeseydi…

        Erbaş’ın Fatih’in vakfiyesine dayanarak lanetlediği Atatürk ve silah arkadaşları İstanbul’u esaretten kurtarmamış olsaydı…

        Bugün ne ibadete açılabilecek bir Ayasofya olabilirdi ne de Sayın Erbaş’ın başkanlık koltuğunda oturacağı bir Diyanet İşleri Başkanlığı!

        Herhalde DİB’i Mustafa Kemal’ Atatürk’ün 1924 yılında, o dönem okuma oranı yüzde 7’lerde olan halka İslamiyet’i doğru, tertemiz bir biçimde anlatsınlar, öğretsinler diye kurduğunu söylememe de gerek yok!

        Hülasa…

        Sayın Erbaş 1970’lerin genç tecrübesiz Akıncısı, Büyük Doğucusu edasıyla konuşarak maalesef hem tarihi gerçekleri çarpıtmıştır Ayasofya’da hem de sahip olduğu koltuğu ona emanet eden Atatürk’e vefasızlık yaparak büyük bir ayıba imza atmıştır.

        Derhal o atfıyla İstiklal Savaşımızın Kahraman Başkomutanı Türkiye Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü kastetmediğini ve Mustafa Kemal Atatürk’ü bu tip imalardan tenzih ettiğini açık ve net bir şekilde ifade etmelidir!

        Bunu yapmadığı takdirde bırakın Diyanet İşleri Başkanlığı makamını filan…

        Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin herhangi bir makamında görev alma, yapma hakkına dahi sahip olamaz!

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Bravo Koç Holding'e!

        Bravo Koç Holding'e!
        0:00 / 0:00

        Sadece önümüze cinayet ya da şiddet ile alakalı bir haber düştüğünde falan değil…

        Hergün, bu ülkenin kanayan bir yarası haline gelen kadın cinayetlerini, kadına şiddeti gündemde en diri şekilde tutmanın bir yükümlülüğümüz, bir borcumuz olduğunu söylemek istiyorum.

        Ben bu konuda elimden geldiğince ses çıkarmaya, gürültü yapmaya and içtim!

        Lütfen sizler de öyle yapın!

        Haykırmak, “Yeter artık!” demek için bir dahaki şiddeti ya da cinayeti beklemeyin!

        Bu bağlamda Koç Holding’i tebrik etmek istiyorum.

        Tam gündemden düşmeye yüz tuttuğu bir anda kadına şiddeti önleme amacıyla 11 yıl evvel imzalanmış İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçilmesine dönük meyile karşı yaptığı çağrıyı alkışlıyorum!

        Hem de avuçlarımın içi patlayıncaya kadar.

        Kadını sadece fiziksel şiddetten değil…

        Ayrımcılıktan, aşağılanmaktan, tacizden, tecavüzden…

        Yani her türlü melanetten koruma amacı güden İstanbul Sözleşmesi’nin devamı adına yaptıkları çağrı hakikaten çok önemli ve onurlu bir harekettir.

        Koç'un ardından açıklama yapan Sabancı ve Borusan gruplarını da takdir etmek lazım.

        Dilerim bu duruş başka holdinglere, başka kurum ve kuruluşlara da örnek olur.

        Diğer Yazılar