Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YAZININ başlığına bakıp da “Ne kaldı ki CHP kurultayına ilişkin yazılmayan Sevilay? Neyi yazacaksın? Nihayetinde yorgan gitti, kavga bitti! Boşverrr... Önüne bak şimdi!” diyebilirsiniz. Deyin bunu, nihayetinde hakkınız var, ama ben de size derim ki: “Yanılıyorsunuz, çünkü CHP içerisinde esas çekişme şimdi başlıyor!”

        Peki ne olur bundan sonra?

        Bir kere Kılıçdaroğlu muhalifleri, önümüzdeki haziran ayında zaten yapılması planlanan tüzük kurultayını seçimli bir kurultaya çevirmek için bütün gayretlerini ortaya koyacak. Yeniden genel başkanlık seçimi için yeterli sayıda imza toplanabilirse eğer zaten orada dananın kuyruğu kopar, şimdiden söyleyeyim...

        Ha... Diyelim ki bu dediğimi başaramadı muhalifler. Yani seçimli kurultay olması için yeterli imzayı bulamadılar. Ondan sonra ne olur peki? İlk seçimin sonucu belirleyici olur!

        Biliyorum çok şaşırıyorsunuz bu yazdıklarım karşısında ve belki de benim fazla abarttığımı düşünüyorsunuz, ama değil değerli okurlarım. Tam iki gün boyunca ben o salondaydım. O partililerin arasındaydım ve son üç gündür de Kılıçdaroğlu’na yakın veya uzak CHP’liler tarafından aranıyorum ve yorumlarını dinliyorum. Herkesin bilmesi ve not etmesi gereken şudur: Galip olan partinin tabanıdır, sokağın sahibi olan CHP’lilerdir.

        Hal buyken, yani taban “değişim” derken, CHP’ye oy veren sıradan seçmen, değişim için gözünün içine bakarken Sayın Kılıçdaroğlu o koltukta rahat oturamaz! Keşke genel başkanlık seçiminin yapıldığı cumartesi günü, “Ben olsam, güvendiğim birinin yumruğunu havaya kaldırır ve genel başkanlık koltuğunu kendi ellerimle devrederdim” tavsiyeme kulak verseydi Kılıçdaroğlu. Keşke, “Ey kralım sen çıplaksın!” diyenlerin kendisine esasında dostane bir öneride bulunduğunu anlayabilseydi. Anlayabilseydi ve yapsaydı çok büyük bir işe imza atmış olacaktı. En azından geçmiş tüm başarısızlıklarının üzerine sünger çekip bu son şık hareketi nedeniyle adını bambaşka bir şekilde yazdırmış olacaktı.

        ***********

        ESAS LÜTUFTA BULUNAN KİMDİ?

        ŞU 49 mükerrer oy meselesi aslında pek basit bir mesele değil değerli okurlarım. Eğer bu mesele üzerinden muhalif kanat bir hamle yapmak isteseydi, kurultay tümden iptal olurdu.

        Neden? Çünkü o 49 oy konusunun çözümünde alenen tüzük çiğnendi! Kılıçdaroğlu’nun, divana bir dilekçeyle başvurup, “Ben bana da imza veren ve mükerrer kabul edilen 49 oyu Muharrem İnce lehine veriyorum” deyip jest yapar gibi bir harekette bulunması gayet doğaldı, ama devamında Divan Kurulu’nun bu dilekçeye binaen aldığı karar büyük yanlıştı. Korkunç bir skandala imza attı Yılmaz Büyükerşen. Çünkü Kılıçdaroğlu öyle demiş olsa bile Divan Başkanı’nın tüzük gereği yapması gereken şey, o 49 kurultay delegesini afişe etmeden Divan Kurulu’na çağırıp, “Son tahlilde oyunu kimin lehine vermek istiyorsun?” diye sormaktı.

        Sonuçta kurallar belli, tüzük belli. Esas olan kimin, hangi tarafın ne dediği, ne istediği değildir; esas olan tüzüktür! Kaldı ki Muharrem İnce’nin aday olabilmesi için gereken imza sayısı hepi topu 11’di. Ne yani, 49 kişi içinden 11 kişinin İnce lehine oyunu vermesi imkân dahilinde değil miydi? Nereden, kim biliyordu o 49 delegenin son kararının ne olacağını? Haksız mıydı yani Muharrem İnce, “Ben lütuf istemiyorum!” diye itiraz etmekte? Ha eğer mesele lütufsa, jestse, bence onu asıl yapan kişi Muharrem İnce’dir.

        Değerli okurlarım, seçim sonrası değil İnce, herhangi bir kurultay delegesi dahi mahkemeye müracaat etse ve o gün tüzüğün çiğnendiğini, Divan Kurulu’nun yanlış yaptığını söylese kurultayın iptal olma olasılığı bile var. Önceki gün telefonla görüştüğümüz Muharrem İnce’ye, böyle bir düşüncesinin olup olmadığını sordum. “Asla” dedi. “Sizin de yazdığınız gibi kazanan belli, kaybeden de! Hal buyken neden ben kurultayın iptalini filan isteyeyim? Benim ve arkadaşlarımın rotası belli artık. Kurultay bitti, şimdi biz önümüzdeki kurultaylara hazırlanıyoruz!”

        Diyeceğim şu ki; isterse Muharrem İnce, o gün Divan Kurulu Başkanı’nın tüzük kurallarını yok saymasını kendi lehine kullanabilir. Ama kullanmıyor; çünkü parti içi böyle bir tartışmanın daha fazla büyümesini istemiyor. Ee şimdi bu durumda kim kime lütfetmiş oluyor? Kimin jesti harbiden jest oluyor?

        ***********

        CHP’LİLER NASIL ZEHİRLENDİ?

        ALLAH’tan ben almadım. Karnım toktu, ondan salonda dağıtılan kumanyalardan yemedim. Birkaç gazeteci arkadaş yediği için onlar da zehirlenen partililer gibi hastaneye kaldırıldı. Ama şöyle söyleyeyim: Tam bir rezaletti oradaki durum! Başta parti sözcüsü Bülent Tezcan olmak üzere genel merkez çok çabaladı zehirlenmelerin üzerini örtbas etmeye, ama tıpkı millete doğru dürüst, sağlıklı bir ikramda bulunmayı beceremedikleri gibi onu da beceremediler.

        Bu arada salonda dağıtılan kumanyayla ilgili enteresan bilgiler havada uçuşuyor. Söz konusu hizmet için bütçeyi kısan genel merkez, bu işi Reva Yemek diye bir firmaya vermiş. Firma da bütçeye göre iş yapmış. Duyduğuma göre sorun etteymiş. Kokuşmuş et yüzünden 700 kişi hastanelik olmuş. Zehirlenme sonucu mudur nedir dizanteri olmuş bütün insanlar. Aralarında milletvekili olan bile var. Hatta dün, kendisi de yediği için o kumanyadan zehirlenen ve hastanelik olan Çanakkale Milletvekili Bülent Öz, bu durumdan şikâyetçi olmuş. Soruşturma açılırsa işin ucu nereye dayanır bilmiyorum ama iyi bir yerlere dayanmayacağı kesin...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar