Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AMERİKA deyip geçmemek lazım... Amerika sadece Amerika değildir çünkü. Dünyadaki düzeni sevk ve idare etmek için en derin siyaset oyunlarının, en acımasız şekilde kurgulandığı çok büyük bir merkezdir. Ve bu merkezle ters düşmek, bu merkeze arıza çıkarmak da her babayiğidin harcı değildir. Üzülerek mi söyleyeyim yoksa keyifle mi bilemiyorum ama Türkiye artık bu merkezle tabiri caizse papaz olmuştur. Yani Türkiye artık bu merkezin istediği biçimde yön verdiği, yönetebileceği, oyunlarını, kurgularını dilediği gibi sergileyeceği alan olmaktan çıkmıştır.

        Açıkçası kapitalizmin kirli rekabet koşullarını elinde tutup Türkiye gibi büyüme çabasında olan ülkelerle aklına estiği şekilde dalgasını geçen Amerika’yla bu zıtlıktan keyif alıyorum. Ama eskiden okuduğum Marx ve Engels’in kitaplarında yazılanları hatırladıkça da üzülüyorum... Çünkü maalesef ülkemizin geleceği açısından bu çok kaygı verici bir durum. Neden?

        Çünkü Amerika bugüne kadar, “Sizinle müttefikiz ve dostuz” diyerek Türkiye’de top çeviriyordu ama görüntüde de olsa o dostluk hatırına zaman zaman insaflı davranıyordu. Şimdi ok yaydan çıkmış görünüyor ve tamamen maskeden ibaret olan o dostluk görüntüsünü çıkaran Amerika’nın bundan sonra yapacaklarında insaflı davranmayacağına inanıyorum. Belki içiniz kararıyor bu satırları okurken ama değerli okurlarım, gerçek şu ki “Derin Amerika”nın yöneticilerinin talimatları gereği Türkiye’ye iştahlı bir saldırı başlatıldı merkezden ve buradan hareketle bizi çok da hoş bir 2018’in beklemediğini bilmeliyiz. Özellikle ekonomik ve sosyolojik olarak zannımca zor günlere doğru gidiyoruz ülke olarak. İnşallah en az hasar ve zararla atlatırız bu günleri... İnşallah...

        *************

        BÜLENT TURAN: ÇELİŞKİ KILIÇDAROĞLU’NDAN!

        PAZARTESİ günkü “Ağzı olan konuşmamalı” başlığıyla kaleme aldığım yazıda, Man Adası’yla ilgili belgelere dair AK Parti cephesinden yapılan açıklamaların çelişkili bir tutum olduğunu söylemiştim. Söz konusu yazımda ilk açıklama olan, yani belgelerin ticari belgeler olduğunu, kara para ya da yolsuzluk, usulsüzlük içermediğini açıklayan AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan aradı. Kendisiyle uzun bir görüşme yaptım. Fakat konuşmamız dışında kendisinden bu duruma dair yazılı bir açıklama yapmasını istedim. İşte o yazılı açıklamayı aynen paylaşıyorum sizlerle:

        “Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup toplantısındaki konuşmasından hemen sonra belirttiği isimlerle konuyu görüştük. İlk açıklamamızı da bu bilgilere dayanarak yaptık. Kılıçdaroğlu, grup toplantısında ısrarla yurtdışına para transferinin olduğunu söyledi. Biz de Kılıçdaroğlu’nun iddiasında haksız olduğunu, söz konusu işlemlerde yurtdışına para transferinin olmadığını, tam tersine iki Türk bankası arasında bir para transferinin olduğunu söyledik. Nitekim Cumhurbaşkanı’mız da sonraki gün konuya dair benzer bir açıklama yaptı.

        Çelişik bir söylem arz ettiği söylenen avukatın açıklaması ise teknik bir açıklama olup bizim açıklamamızla çelişki arz etmemektedir. Kılıçdaroğlu’nun elindeki dekontlar, iddiasıyla çelişiyor. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun iddiası yurtdışına para transferi olduğu yönündedir. O gün elinde salladığı ve daha sonra basına dağıttığı belgeler ise iki Türk bankası arasında bir para transferinin olduğunu ortaya koymaktadır. Yani Kılıçdaroğlu’nu bizzat elindeki ‘belge’ler yalanlıyor.

        Kaldı ki bizler, Cumhurbaşkanı’mızın dava arkadaşları olarak onun siyasal ahlakına, mücadelesine, dava kardeşliğine şahitlik eden insanlarız. Milletine karşı hiçbir yanlışının olmayacağını bilen, bunu yakından görmüş kimseleriz. Bundan dolayı başından itibaren Cumhurbaşkanı’mıza karşı bir algı operasyonu yapıldığını ifade ettik. Ayrıca konu artık yargının gündemindedir. Bundan böyle hepimiz yargının kararını beklemek durumundayız!”

        *************

        AMA BIKTIM ARTIK!

        HER işin kendine göre zorluğu vardır, ama iddia ediyorum son zamanlarda yapılan en zor iş köşe yazarlığı! Tabii hemen baştan bir şeyi belirteyim; bu zorluk bu işi yapan herkesi kapsamıyor. Bazıları için aslında en kolay iş. Çünkü onlar için malzemeler çok verimli bu günlerde. İster AK Partili, iktidar yanlısı olsun, isterse muhalif taraftan bir kalemşor... Hangi taraf olursa olsun, bir tarafa angaje olanlar çok ama çok konforlular bu aralar. Bazen kendimi onlardan birinin yerine koyuyorum. “Ohh” diyorum ya! Hayali bile güzel. Al önüne klavyeyi, ağzına geleni saydır karşı taraftakilere ve “gönder” tuşuna basıp yolla gazetenin yazı işlerine!

        Biliyorum şimdi bu yazdıklarım üzerine her taraftan yine yumruk yiyeceğim. Ortada olmak istediğimi, ortada kalıp sadece ve sadece kendime göre doğruları yorumlamak istediğimi kabul etmeyecekler ve saydıracaklar. Çünkü onlara göre ben zaten öbür taraftanım. Öteki tarafın kalemiyim ve ne desem de, ne yazsam da bu sabit fikirlerini değiştirmem mümkün değil!

        VİCDANIMI DİNLİYORUM

        Bir yazı yazıyorum; mesela muhalefetin ve tabanının hoşlanmayacağı... Yağıyorlar üzerime, “Seni gidi iktidar yalakası! Yandaş kalem” falan diyerek! Bu arada diğer taraftan da övgü üzerine övgü yağıyor: “Helal olsun! Ellerin dert görmesin! Durmak yok, yola devam!”

        Sonraki bir yazımda ise iktidar tarafını eleştiren ya da o tarafta bulduğum bir yanlışı kaleme alıyorum, bu defa da tepkiler tam tersine dönüyor. İktidar yanlılarından, “Hainsin... Sen pis bir FETÖ’cüsün... Senin ne halt olduğunu biliyoruz!” türünden, muhalif taraftan ise “Bravo ya! Basına bu kadar baskıya rağmen bunları yazabilmiş olman büyük bir başarı! Olağanüstü bir çıkış!” saçmalamaları geliyor...

        Tabii aslında bu durum ilkesel olarak baktığınızda iyi bir durum. Deyim yerindeyse ne papaza yaranıyorsunuz, ne imama ve bu gazetecilik açısından en doğru yol! Yani bir gün bir taraftan övgü alıp diğer gün sövülmesi iyi bir şey. Bu gerçekten de yaptığınız işin gereği ortada durduğunuzun, en azından klavyenizin başına oturduğunuzda vicdanınızın sesini dinlemeye azami gayret gösterdiğinizin bariz ispatı ama işte yoruluyor insan. Çok yoruluyor hem de!

        SORUMLULUĞUMUN FARKINDAYIM

        Diyeceksiniz ki: “Eee sonuç? Ne demek istiyorsun yani? Ne yapalım senin için?”

        Rica ediyorum yormayın beni... Eleştirilerinizi iletin. Yorumlarınızı yapın. Hepsinin başımın üzerinde yeri var, ama beni bir tarafın adamı sanıp, bir tarafın kalemi sayıp bağırıp çağırmayın yahu! Yeter, bıktım beni illaki birilerinin eteğinin altında sanmalarınızdan, birilerinin talimatı gereği yazı yazıyor olduğumu düşünmenizden.

        Değilim kardeşim. Evet. Hepiniz gibi bir seçmenim. Benim de sandığa gittiğimde bir tercihim var ve o tercihim de şartlara göre değişebiliyor. Yani bugün politikasını beğendiğim için oy verdiğim partiye yarın beğenmeyip oy vermeyebiliyorum, ama yazımı yazarken asla o tercihime göre yazmıyorum. Çünkü nasıl bir sorumluluğum var farkındayım. Meselenin, benim hangi siyasi partiye oy vereceğimden çok daha büyük olduğunun bilincindeyim ve emin olun elimden geldiğince bu bilinci kaybetmemeye özen gösteriyorum...

        Okey mi?

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar