Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen haftaki “Dünya pandemi politikaları ve yasaklarını tartışıyor” yazısı birçok kesimden farklı tepkiler aldı.

        Bir bölüm okur yazıdan sonra teşekkür etti, “Pandeminin başından bu yana ilk kez rahat bir nefes aldık, evde sürekli hapis kalma endişemiz azaldı” dediler. Bu korku sarmalından artık çıkıyor olduğumuza dair inancımız arttı” diye mailler aldım.

        Diğer bir bölüm okurdan da -ki bunlar ağırlıklı olarak meslektaşlarımdı- farklı eleştiriler aldım. “Pandemiyi hafife almak, insanları rahatlatmak doğru değil, hastaneler dolu, hasta sayısı Mart-Nisan aylarında bile olmadığı kadar fazla, insanlar da gevşerse, disiplin bozulursa salgını kontrol etmek mümkün olmaz” dediler.

        Meslektaşlarım haklı.

        Pandemi kontrolden çıktı, başlangıcından bugüne hiç olmadığı kadar yaygın.

        Sağımızda solumuzda yakın çevremizde insanlar hastalanıyor, çoğu hastaneye yatmıyor ilacı verilip evine gönderiliyor. Salgın artık tıpta sürü bağışıklığı dediğimiz bir çizgiye doğru gidiyor.

        Bakanlığın bu kadar uğraşısına rağmen, karantina uygulamalarına, seyahat kısıtlamalarına rağmen, medya kanallarından her gün yapılan uyarılara rağmen salgın neden kontrol altına alınamıyor?

        İşte tam da tartışılması gereken nokta burası.

        Ülke olarak artık pandemi politikalarının yeniden değerlendirilmesi ve tartışmaya açılma zamanı geldi diye düşünüyorum.

        REKLAM

        TOPLUM PANDEMİYİ NASIL ALGILIYOR

        Pandemiden sonra toplumda iki farklı kesim insan grubu oluştu.

        Birinci gruptaki insanlar kurallara tam uyan kesim, bu kesimdeki insanlar evde kapalı, zorunlu olmadıkça evden dışarı çıkmıyor, çıkarsa maskesiz adım atmıyor.

        Markete kimselerin olmadığı saatlerde gidiyor. Alışveriş arabalarının kolunu temizlemeden tutmuyor. Satın aldığı yiyecekleri silip yıkamadan içeri almıyor.

        Elinden dezenfektanı düşürmüyor, dokunduğu her şeyi temizliyor, yıkıyor. Obsesif.

        Eve gelen tüpçü, sucu her yabancıyı potansiyel hastalık taşıyıcısı olarak görüyor, kuşkuyla bakıyor. Aileden birileri gelmeye kalkınca huzursuz oluyor. Sürekli endişeli.

        Virüs bulaşır korkusuyla doktora hastaneye gitmiyor, tahlillerini, kontrollerini pandemi sonuna erteliyor.

        Gazete ve televizyonda sadece pandemi haberlerini izliyor, her akşam bakanın açıklamalarını bekliyor, tablodaki pandemi rakamlarından hesaplar yapmaya çalışıyor.

        Sürekli hastalık korkusuyla yaşıyor, virüsten ölümüne korkuyor.

        İkinci gruptaki insanlar tam tersine, kuralları umursamıyorlar, maske takmıyorlar, taksa da maske sürekli burunlarının altında.

        Maske takanlar kendisini uyarınca tepki veriyor ve sinirleniyorlar, saldırganlaşıyorlar.

        Maske takıp takmamanın sadece kendine ait bir sorun olduğunu düşünüyorlar.

        Evde kalmayı sevmiyorlar, sürekli arkadaş, iş çevresi falan gruplar halinde geziyorlar.

        Kapalı mekanlarda, kafeler restoranlar çoğunluk bu gruplarla dolu, mekana girerken zorunluluk nedeniyle kolda taşıdıkları maskeyi takıp, oturur oturmaz çıkarıyorlar, virüsün masaya oturdukları an bulaşıcı özelliğini yitirdiğini ve yok olduğunu sanıyorlar.

        Kendi toplumsal alışkanlıklarından asla vazgeçmiyorlar.

        Yine bayramlarda akraba ziyaretlerine gidiyorlar, sarılıp öpüşüyorlar, düğünlerde takı törenlerinde mutlaka yerlerini alıyorlar, halay çekip oyunlarını oynuyorlar.

        REKLAM

        Koronaya yakalanmaları bile bu insanların hızlarını azaltmıyor, hastaneden ilaçlarını alıp hiçbir şey olmamış gibi çarşı pazar günlük hayatlarına devam ediyorlar.

        PANDEMİ ÖNLEMLERİ NEDEN ETKİLİ OLAMIYOR?

        Birinci gruptaki pandemi ile ilgili kurallara kesintisiz uyan grup genellikle eğitimli kesim. Çoğunluğu devletin memurları, emeklileri, bürokratları, öğretmenleri, iş adamları, beyaz yakalıları… Bunlar toplumun önemli dinamikleri.

        Devletin pandemi ile ilgili getirdiği yeni kuralları sadece bu gruptaki insanları ilgilendiriyor, zaten kurallara uyan bu insanların yaşam alanını daha da daraltıyor.

        Yasaklar arttıkça bu insanlar daha fazla endişeleniyor, daha fazla korkuyor, panik ortamına ve umutsuzluğa itiyor.

        Oysa devletin pandemi kurallarını bozan, uygulamayan ikinci gruptaki insanlar yeni kurallara da uymuyor, getirilen yasaklara aldırmıyor.

        Bu gruptaki insanlar yine adeta gönüllü salgın dağıtım memuru olarak aramızda geziyorlar.

        Sonuçta geldiğimiz noktada salgın yayıldıkça, hasta sayısı arttıkça önlem olarak devletin yeni kurallar koymasının, yeni yasaklar getirmesinin bir anlamı da etkisi de kalmıyor.

        PANDEMİ STRATEJİLERİ TOPLUMDA TARTIŞMAYA AÇILMALI

        Geçen hafta Belçika’da bir grup bilim insanının imzaladığı bildirgeyi özetlemiştim, buna benzer itirazlar Amerika’dan ve Almanya’dan da geldi.

        Bunların bir bölümüne katılıyorum, bir bölümüne katılmıyorum. Pandemi ile ilgili sorunların her ülkenin kendi özelinde değerlendirilmesi gerekir.

        Ama şurası bir gerçek ki; pandeminin başlangıcından bu yana geçen 9 ay içinde çok şey değişti.

        Artık COVID-19, yüksek risk grubunda olmadıkça tedavisi olan bir hastalık.

        İnsanlarda en büyük paranoyayı oluşturan virüsün yüzeyden bulaştığı iddiası doğru değil.

        Bu bilgilerin ışığı altında koşulların yeniden değerlendirilmesi, stratejilerin yeniden belirlenmesi gerekir.

        REKLAM

        Virüsün en önemli bulaşma yolu damlacık enfeksiyonu, yani solunum yoluyla.

        Kanada hükümeti maske takmayanlara ilk iki seferinde ciddi para cezaları, üçüncüsünde hapis cezası koyarak kontrolü sağladı.

        Çin’in Wuhan dışındaki kesiminde kontrol katı maske kuralları ile sağlandı, bir bölüm Uzakdoğu ülkesinde maske kurallarını çok katı uygulayan ülkelerde pandemi kontrol altında.

        Buna karşın Dünya Sağlık Örgütü’nün ısrarla yanlış yönlendirmesiyle dezenfektan kullanımı ve sterilizasyonu ön plana alıp maskeyi ikinci plana atan ülkelerde örneğin bizde, İspanya, İtalya ve bazı Avrupa ülkelerinde salgın kontrol altına alınamıyor.

        Pandemi ile mücadele konusu sadece hükümetin ya da Sağlık Bakanlığı’nın veya Bilim Kurulu’nun sorumluluğunda değil herkesin yaşamını ilgilendiren bir konu.

        Artık ülkemizde de pandemi için alınan önlemlerin tekrar gözden geçirilmesi ve toplum düzeyinde tartışmaya açılması mutlaka gerek.

        Pandemi ile ilgili getirilecek yeni önlemlerin daha sıkı kuralların toplumun kurallara kesintisiz uyan bölümünde stresi, depresyonu, panik duygusunu daha artıracağı, diğer bölümde ise çok da etkili olmayacağı endişem var.

        Acil olarak toplumun genelinde özellikle de pandemi kurallarına uyan insanların üzerindeki korku ve panik duygusunun kaldırılması sağlayacak ve sakinleştirilecek yeni programlara acil ihtiyaç var.

        Buna karşın toplumun pandemiye karşı sorumsuz kesiminde özellikle maske konusunda diğer insanların hayatını tehlikeye atmalarının kendilerine ait bir hak olmadığını hatırlatacak ciddi yaptırımlar gerekir.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar