Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Afrin operasyonu tamamlanınca yüz binlerce Suriyelinin ülkesine dönebileceğine dair sözlerini eleştirdi. Eleştirisinin temelindeyse 2015’te yaptığı bir seçim konuşması var. Konuşmasında kendisinin de “1 milyon 700 bin Suriyeliyi ülkesine göndereceğini” söylediğini belirtip bugün aynı şeyi söyleyenler tarafından o gün ırkçılıkla suçlandığını hatırlatıyor.

        Meseleye günün şartlarından ayrıştırılmış bir şekilde bakıldığında Kılıçdaroğlu bu serzenişinde yerden göğe kadar haklıymış gibi bir hava oluşuyor haliyle. Oysa “günün şartları” ifadesi o kadar önemli bir formül ki... Geçmişi yargılarken yanlışa sapmamak için bu kılavuzdan asla şaşmamak gerekiyor.

        Kılıçdaroğlu’nun Suriyelileri geri göndermekten bahsettiği 2015’ten bugüne neler değişti neler Suriye sahasında. O dönem Suriye rejimi, İran ve Rusya’yla birlikte Suriye’nin dört bir yanını kadın, çocuk, terörist, silahlı-silahsız muhalif demeden bombalıyordu. Esad’ın bombalarından kurtulmak için kaçanların bir bölümü Türkiye ve diğer ülkelere sığınırken, çok daha büyük bir kısmı da kendisini DEAŞ’ın kanlı ellerinde buluveriyordu.

        Esad, sivil ölümlerini durduracak önerilerde bulundukları için Türkiye, ABD ve BM’yi “teröre destek” vermekle suçluyordu.

        Sayın Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’deki Suriyelileri “geri göndermekten” bahsettiği o günlerde, kaçamayan Suriyeli kadınlar DEAŞ’ın köle pazarlarında satılıyordu. AK Parti hükümeti Kılıçdaroğlu’nun çağrısına uyup Suriyelileri geri göndermeye kalksa Türkiye onları o şartlar altında koruyamazdı. Bırakın Suriye hava sahasında Türk F-16’larımızın uçmasını, tek bir askerimizin bile bu komşu ülke topraklarına ayak basmasının hayal dahi edilemeyeceği bir yıldı 2015.

        Oysa bugün önümüzde az da olsa iyimserliğe imkân tanıyan bir Suriye tablosu duruyor. Türk Silahlı Kuvvetleri, Rusya’yla koordineli şekilde Suriye’de operasyon düzenleyip barışı tesis etmeye çalışıyor. 1 yıldan fazla zamandır da Türkiye, İran ve Rusya tarafından kurulmuş, barışın siyasi ayağının konuşulduğu, çatışmasızlık sahalarının elbirliğiyle inşa edildiği bir Suriye var artık önümüzde. Diğer tarafta da BM’nin Cenevre masası var. Batılı devletlerin de bu süreçte Türkiye’yle birlikte Esad’cı bloka karşı baskıyı artıracakları, dolayısıyla barış ihtimalini artıracakları bir döneme girilmiş durumda.

        Evet rejimin, İran’ın ve Rusya’nın ihlalleri bazı yerlerde halen devam ediyor. Ülkenin pek çok yerinde siviller için tehlike geçmiş sayılmaz. Sayısız ülkenin ajanının, özel orduların cirit attığı bir ülkede şiddetin dozunu düşürmek kolay değil. Huzur Suriye’ye halen uzak. Kaldı ki şiddet bitse bile başka ülkelere yerleşmiş, iş güç sahibi olmuş Suriyelilerden ülkelerine dönenlerin sayısı muhtemelen çok sınırlı kalacak. Belli ki Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu durumun farkında. Kılıçdaroğlu’nun 2015’te tüm Suriyelilerin geri gönderilmesi önerisinden farklı olarak Erdoğan, “yüz binlerce Suriyelinin ileride” geri dönebileceğini söylüyor. Bu, çok daha gerçekçi bir yaklaşım değil mi?

        “Kişi kim ayrılır ilinden / Gidermez zikrini daim dilinden” diyor Ahmed-i Dai meşhur Çengnamesi’nde. Türkiye’ye sığınmış Suriyeliler “Ah vatanım” zikriyle içten içe yanarken ‘aramızda’ kalmaya ve zamanla da ‘bizden’ olmaya devam edecekler. 7 yıl önce Türkiye’de doğmuş, “vatandaş” olmuş, burada okula başlamış olanlara ve tabii ailelerine en azından bizim artık “nasıl olsa geri dönecekler” gözüyle bakmaktan vazgeçmemiz gerekiyor.

        Hal böyleyken, iyi yönetilemediği takdirde sayısız soruna yol açacağı bilinen “Türkiyeli Suriyeliler’in entegrasyonu” meselesine odaklanıp iktidarın karşısına rasyonel çözüm önerileriyle çıkmak anamuhalefet partisine çok daha yaraşacak bir tavır gibi görünüyor.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar