Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AYVALIK’ta geçen ay yanan cennet gibi bölgenin hemen yanı başında Şeytan Sofrası diye bir yer var. Yangından kısa süre önce bölgede gezinirken “Şeytan Sofrası” tabelasını görünce çok şaşırmış ve sırf hikâyesini merak ettiğim için de ziyaret etmiştim.

        Ege’nin en muhteşem manzaralarından birine sahip Şeytan Sofrası’nın 1500’lü yıllara dayanan hikâyesi hemen girişteki levhada yazıyor. Kilise’nin aforoz ettiği “Şeytan” lakaplı Penelope bu güzelim tepeyi mesken edinir. Şeytan buraya yerleştikten kısa süre sonra da Ayvalık, Dikili çevresinde büyük bir kıtlık başgösterir. Kıtlığı tepedeki Şeytan’a bağlayan bazı köylüler, meseleyi kökten halletmeye karar verir. Şeytan da bu kararı bir keçi çobanından öğrenir ve hazırlıklara başlar. Köylülerin zayıf noktasını iyi bilen Şeytan, akıllıca bir taktikle tepeyi enfes yemeklerle donattığı bir sofraya çevirir. Aç halde tepeye çıkan köylüler de yemekleri görür görmez kıtlıktan kırılmış gerideki halkı unutup sofraya oturuverirler. Kendisini cezalandırıp bölgedeki kıtlığa son verme niyetiyle tepeye çıkan köylü, hazır boğaz meselesini çözmekle meşgulken Şeytan da kaçıp lanetli işlerini dünyaya yaymaya devam eder.

        Dış haberciliğimden olsa gerek bu hikâyeyi okurken aklıma dünyanın hali geldi ve yaşanan zulümleri düşündüm.

        Myanmar’da insanlar çocuk-kadın denmeden vahşice öldürülüp yerlerinden yurtlarından sürülüyor.

        Afganistan’da masumlar neden ve nereden atıldığından habersiz oldukları bombalarla katlediliyor.

        Afrika ve Ortadoğu’dan insanca bir yaşam umuduyla yollara düşen insanların pek çoğu ya yollarda köleleştiriliyor ya da Akdeniz’in sularında boğulup hayata veda ediyor.

        Şu âlemin en yoksul halkı Yemenliler. Açlık ve salgın hastalıkların pençesindeler. Dünyanın en zengin devletleri de Yemen’in komşuları; ama gel gör ki Yemenlilere ekmek veya ilaç taşıyan uçaklar yerine ölüm kusan savaş jetlerini gönderiyorlar.

        Dünyanın en medeni ülkesi olmakla övünen ABD’yi düşündüm bir de... Gözlerimle gördüm, ABD’nin en elit kentlerinden Seattle’da bile nice insan başını sokacak dört duvar bulamadığı için sokakta kalıyor, hastalıktan ölecek hale gelse de hastanenin kapısından giremiyor.

        Bunlar artık gizlenme imkânı kalmadığı için gördüğümüz adaletsizlikler. Oysa bugün dünyanın neresine baksan adaletsizlik ve hemen karşısında raks eden ikiyüzlü bir bencillik hemen göze çarpıyor.

        Gelin şimdi de temelinde adaletsizlik yatan bu zulüm ve sefaletlerin nedenlerini birlikte düşünelim. Bu arada kusuruma bakmayın lütfen, bugün saflık günümdeyim ve safça sorular soracağım.

        İnsanların çocuk-kadın-erkek-genç-yaşlı, suçlu-suçsuz denmeden topluca katledildiği silahlar nerelerde üretilip satılıyor? Afrika’dan, Ortadoğu’dan, Uzak Asya’dan insanları yurtlarından eden zulümlerin temelinde hangi devletlerin insanlıktan uzak çıkarları yatıyor?

        Hepsinden önemlisi; bu nasıl bir sistemdir ki zulmün müsebbibi olan rejimler hâlâ “masum-medenileri” oynayıp ayakta durabiliyor? Daha doğrusu nasıl oluyor da hâlâ insanlık vicdanının üzerinde tepinebiliyor bu rejimler?

        Başka coğrafyalara önce fitneyi sokan, sonra da silahlarını satan ve oralardaki halkların tüm imkânlarını yok pahasına sömüren bu rejimlerin “medeni insanlarına” ne demeli bu durumda? Gözlerinin önünde cereyan eden bu hakikati göremiyorlar mı yoksa?

        Bu kadar soru sorduğumuza göre bir cevabımız da olsa gerek değil mi? Cevap demeyeyim ama bir realite var: Dünyanın en zengin ülkelerinde yaşayanlar, sistemi ve dünyanın ahvalini ancak ülkelerinde ekonomik krizler başgösterdiğinde sorgulamaya başlıyor ve sokağa dökülüyorlar. Bu hakikat pek çok şeyi özetliyor. Esas cevap Şeytan Sofrası’nda yani. Sofra doluysa kimse Şeytan’ı görmüyor. Mutlak uyanış mı? Onun için sofranın kuruması gerekiyor. Neylersin ki Şeytan da bu ayrıntıyı bildiği için satın aldığı azınlığın sofrasını her daim dolu tutmaya çalışıyor.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar