Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YILLARCA birlikte çalıştığım, bu meslek adına çok şey öğrendiğim Tuğrul Eryılmaz da hapis cezasına mahkûm oldu. Gerekçe, Özgür Gündem’de bir günlük yayın yönetmenliği yapması. Mahkemedeki ifadesinde yılların gazetecisi olarak yazı işlerinde üç-dört saat oturarak herhangi bir medya organının yayın politikasına etki edilemeyeceğini çok iyi bildiğini söylüyor.

        İletişim fakültelerinde ders veren, gerek meslekte gerekse de akademide pek çok gazeteciyi yetiştiren bir isim Eryılmaz. Belki de Türkiye’nin en iyi editörü; tam Batı standartlarında gazetecilik yapmak için uğraştı.

        SORUMLU KİM?

        Eryılmaz’ın hapis cezası ertelendi ama bir günlük yayın yönetmenliğinden mahkûm olduğu gerçeği değişmiyor. Burada bir tuhaflık var.

        Ertesi gün, yine aynı davadan hapis yatan Murat Çelikkan’ın serbest kaldığına dair sevindirici bir haber geldi. Geçen hafta Çelikkan’ın nasıl “içeride” unutulduğunu gündeme getirmiştim, bir hafta geçmeden özgürlüğüne kavuşmasına çok sevindim.

        O da sadece bir günlüğüne yayın yönetmenliği yapmış ama gazetedeki köşe yazılarından başlıklara kadar sorumlu tutuldu. Üstelik Özgür Gündem’in “sorumlu” yazı işleri müdürü künyede de görev tarifinde de yazdığı gibi bütün sorumluluğu üzerine aldığını söylemesine rağmen.

        Galiba şu bir günlük yayın yönetmenliğinin simgesel olduğunu gazetelerin işleyişini bilmeyenlere net bir şekilde anlatmamız gerekiyor.

        Eryılmaz’ın dediği gibi bir gün dediğiniz aslında üç-dört saatlik bir ziyaret. Kimse orada oturup gazete yapmıyor, zaten Özgür Gündem’in kendi kadrosu var. Nöbetçi yayın yönetmenleri sadece gazeteyi ziyaret ediyor ve sembolik bir destek veriyor. Merhaba, nasılsın, çay kahve faslında sadece bir-iki saat kolaylıkla geçiyor.

        YÖNTEMİ FARKLI

        Bir de her gazetenin kendi yoğurt yiyişi var. Yıllarca yanında çalıştım, 20 yaşımdayken bilgisayarının başında oturup Tuğrul Eryılmaz’ın editörlüğünü hayranlıkla izledim. Basılan her yazıyı satır satır okuyan, bazen günlerce bir yazı üzerinde uğraşan, yazarla pazarlık eden, yazının hep daha iyi olması için çalışan bir editör. Bu yüzden de hep temposu buna elverişli yayın organlarında çalıştı zaten, Radikal İki gibi haftalık dergiler çıkardı. Sırf onun çalışma yöntemine bakarak bile gündelik bir gazete yöneticisi olmadığı belli.

        Nöbetçi yayın yönetmenliğinin sadece simgesel olduğunu, kendilerini hep solda ve Kürt hareketine yakın tarif eden bir grup entelektüelin yıllardır koruduğu çizgileri içinde tutarlı bir protesto eylemi olduğu ne yazık ki anlatılamıyor. Ya da anlaşılmak istenmiyor.

        Misafirliğe gittikleri evden hapis cezasıyla ayrıldılar.

        **************

        BİR SORU

        BATI’yla ilişkilerimizin krizden krize ilerlediği bir dönemde, Batı’nın Türkiye’de en yakından tanıdığı, en fazla muhatap olduğu sivil toplumcu Osman Kavala’yı gözaltına almak... Kimin işine gelir?

        **************

        O DA SOLCU ÇIKTI

        MAGAZİN tarihimizle ilgili tamamen ilgisiz bir bilgi ararken Ahmet Tulgar’ın zamanında Ebru Gündeş’le yaptığı söyleşiye denk geldim.

        TULGAR: “Assolistlere hep emniyetçiler, mafya üyeleri filan asılır. Yeni bir assolist tipolojisi oluştururken bundan kaçınabildiniz mi?”

        GÜNDEŞ: “Dünya görüşüm bu tarz ilişkilerin önünde engeldir zaten.”

        TULGAR: “Nasıl bir dünya görüşü bu?”

        GÜNDEŞ: “Benim hayalim herkesin eşit olması, bende olanın herkeste olması. Ama bunun şu andaki sistemde olabileceğine inanmıyorum.”

        TULGAR: “Başka bir sistem mümkün değil mi?”

        GÜNDEŞ: “İnsanlar duvarları her gün kalınlaştırıyor. Zenginler sitelere taşınıyor, kapılarına güvenlik koyuyorlar. Ama bir gün o benim geldiğim varoşlardaki insanlar inecekler aşağıya. Çünkü açlar. Ne olacak? Asker gelecek ve geriye gidecek her şey yine. Ama temiz olarak devam eder sonra belki. Daha dün gece Süha [Yavuz, o zamanki sevgilisi] ile bunu konuştuk.”

        TULGAR: “Hanginiz daha solda?”

        GÜNDEŞ: “Ben daha soldayım. Süha asker ruhlu.”

        ÇOK GÜLDÜM

        Evet, meğer Ebru Gündeş solcuymuş ve yıllar önce itiraf etmiş. Şimdi bakınca daha tuhaf kaçıyor.

        Ahmet Tulgar’ın basından uzak kalışı yeter, yeniden aramıza dönmeli ve böyle işler yapmalı. Aynı söyleşide Ebru Gündeş’in Sezen Aksu’dan nasıl etkilendiğini anlattığı bir bölüm var. Kahkahalarla güldüm.

        Sezen Aksu gecenin bir yarısı evine çağırıp Ebru Gündeş’e şarkı okutunca “Klasik Sezen tavrı” diyor Tulgar. Gündeş ise Aksu’nun tüylerinin diken diken olduğunu anlatıyor.

        Gelen soru öldürücü darbe gibi: “Ama Sezen Hanım bunu o kadar çok kişiye söyler ki. Hatta İbrahim Tatlıses de öğrendi ondan. Habire tüyleri diken diken oluyor ikisinin de. Fazla ciddiye almışsınız.”

        **************

        PİYANODA DEV

        BİR arkadaşım Las Vegas’ta Elton John konserine gitti. Caesar’s Palace’da yıllardır sahneye çıkıyor, bir türlü yakalayamadım ben. Anlata anlata bitiremiyor şimdi; nasıl seyircileri ayağa kaldırdığını, arka sıralardan herkesin indiğini, salonu coşturduğunu...

        Elton John’un kimi konser kayıtlarını izledim. Mesela Türkiye’de verdiği konseri. Ne yalan söyleyeyim, şarkılarına bayılıyorum da sahnede sadece oturup piyano çalıp şarkı söyleyen, yaşı da ilerlemiş birinin iyi bir şov çıkaracağından şüpheliydim.

        Ta ki geçen akşam Jimmy Kimmel’ın talk-şovunda Elton John’un Amerika’daki karşılığı Billy Joel’u izleyene kadar.

        KIYAMET ŞARKISI

        Joel zaten piyano adam, dökülen saçları ve çıkan göbeğiyle dünyanın en harika insanı değil sahnede. Ama piyanoya bir başladı ve “Miami 2017” şarkısını çaldı... Salondaki enerji ekranın dışına da taştı. Ayağa kalkmasına, tuhaf ışıklara, animasyonlara, dans etmesine falan hiç gerek yoktu. Piyanoda devleşti. Tabii bu büyük isimlerin orkestraları da dev müzisyenlerden oluşuyor ve yıllar içinde sağlanan uyum gerçek bir müzik ziyafeti yaşatıyor.

        New York’un yaşadığı bir kıyamet esnasında köprüler alev alıp şehir havaya uçarken şova devam eden bir rock grubunun anlattığı şarkıyı kaç gündür Youtube’dan dinliyorum. Bir sahne performansı dersi gibi. Videoyu bloguma koydum, merak ediyorsanız.

        Aynı programda Bruce Springsteen’in aşırı pahalı biletleri olan Broadway performansında yaptığını anlattı: İlk iki sıra asla satılmıyormuş, en arkadan, en kötü, en ucuz bileti alanlar her gece bu ön sıralara oturtuluyormuş. Çünkü gerçek hayranlar onlar.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar