Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AİLESİ de göçmen olan tarihçi Prof. Dr. Kemal Karpat, “Türkiye göçerlerle kurulmuştur” tezini savunur.

        Bu tezin haklılığı, Selçuklu’dan bu yana süregelen göç hareketinin bir genetik mirasa dönüşmesiyle kendini kanıtlar.

        Kendimden örnek vereyim...

        Büyükannem ve dedem, biz torunları “Horasan’dan geldik” öğretisiyle büyüttü...

        Eşim ise fırsatını bulduğunda “Selanik göçmeni” olduğunu söyler; zaten söylemesine de gerek yoktur; gözünün, saçının, yüzünün rengi soyağacı gibidir.

        Türkiye’nin her yerleşiminde de bir “göçer” mahallesi muhakkak vardır.

        Arnavut’tur, Rumen’dir, Afgan’dır, Abhaz, Adige, Kabartay, Boşnak’tır, ama vardır...

        Aynen bugün Suriyeli, Iraklılar gibi...

        Bu sadece Türkiye için de geçerli değil...

        Dünyada iktidarlarını demokratik yolla değiştiremeyenlerin, ülkelerini değiştirdiği döneme tanıklık edildiği sürece de devam edecek.

        MALALA ÖDÜLÜ

        Bunun en iyi örneğini de 4 gün önce Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla düzenlenen etkinlikteki konuşmalarda önümüze serilen veriler gösterdi.

        Sevgili meslektaşım, arkadaşım Metin Çorabatır, uzun yıllar Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ndeki (BMMYK) hizmetinin ardından İltica ve Göç Araştırma Merkezi’ni (İGAM) kurdu.

        Mülteci kız çocuklarının korunması ve eğitimi için emek harcadı.

        Emeğinin karşılığını da bir süre önce aldı; uluslararası arenada çok değerli olan “Malala Şampiyonu” ilan edildi.

        Yani, Pakistan’da Taliban’ın tüm baskısına direnip okumayı seçtiği için vurulan, yılmayıp mücadelesini sürdüren ve aldığı Nobel Barış Ödülü’nün 1.1 milyon ikramiyesini kızların okuması için harcayan Malala Yusufzai’nin kurduğu vakfın ödülüne layık görüldü...

        Hem ödülün hem de Mülteciler Günü’nün kutlaması birlikte yapıldı, Suriyeli çocukların gösterileri etkileyiciydi...

        O kadar ki Barış Manço’nun “Arkadaşım Eşek” şarkısının en içten söylenişini onlardan dinledim...

        YÜKÜ YEREL ÇEKİYOR

        Konuşmalar da etkileyiciydi, özellikle de BM temsilcisinin aktardığı şu bilgi:

        “BM’nin yıllık raporuna göre dünya çapında 2017 sonunda 68.5 milyon kişi yerinden edildi. Her 110 kişiden biri zorla yer değiştirmiş bireyler olup, her 2 saniyede bir kişi yerinden edilmektedir.”

        Bu dönemde ülkesini terk eden kişi sayısı da 25.5 milyona ulaşmış; çoğunluğu da Suriye, Afganistan, Güney Sudan, Myanmar ve Somali’den...

        Yani bu coğrafyadan...

        Peki, bunların yükünü kim çekiyor?

        Bunu da arkadaşım Prof. Dr. Murat Erdoğan’ın, Prof. Dr. Kemal Kirişçi ve Jessica Brandt ile kaleme aldığı “Türkiye’deki Suriyeli Sığınmacılar: Sayıların Ötesinde” makalesinde görüyoruz.

        Makale önemli bir noktaya işaret ediyor.

        Mültecilerin yükü bugün sivil toplum örgütleri ile “vatandaşına hizmet etmekten sorumlu” yerel yöneticilerin sırtına kaldı.

        Onlar da daha iyi hizmet verdikçe daha çok mülteci çeker hale geldi...

        Oysa mülteci barındıran diğer ülkeler, “daha büyük toleransla hareket etseler ve yükü dengeli paylaşsalar, Türkiye’nin direncini artıran destekle orada yaşayan 4 milyona ulaşan Suriyelinin refahını iyileştirseler” gelecekteki riski azaltacaklar.

        Yapmadıkları takdirde de “bir sonraki büyük mülteci krizi gerçekleştiğinde, Türkiye’nin kapılarını açmasının önünde bir engel kalmadığını” görecekler...

        Ayrıca o gün de 5 yıl önceki gibi olmayacak; barajlanmış selin boşalmasıyla karşılaşacaklar.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar