Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ramazan ayı deyince hiç şüphesiz oruç ibadeti bizleri karşılamakta. İyi ama, acaba bu güzel ibadet hakkında ne kadar düşünüyoruz? Çünkü düşünmek lazım. Her ibadet muhakkak temiz bir inancın ve sağlam bir düşüncenin yansıması, tezahür etmesidir. “Oruç nedir?” sorusunu şöyle bir kendimize soralım.

        Kıymetli dostlar! Oruç tutmak kulun melekleşmesidir, meleklerin gıpta ettiği bir ibadettir. Biz oruç tutuyoruz ama aslında oruç bizi kendi benlik çukuruna düşmekten alıkoymakta, düşmekte olan insanı adeta yakalayıp o kimsenin insanlığını kurtarmakta.

        Ramazan ayında oruç ibadetinin bizde böyle bir ruh hali uyandırmasına hazırlıklı olmak icap eder, yani orucu bırakmayın, hatta bırakın oruç sizi tutsun. Orucun manevi iklimine, Ramazan’ın insanı meleklerden daha üstün hale getirecek ahlakına kendinizi bırakın. Kasmayın, kasılmayın, zorlanmayın, bunca zaman size hiçbir şey vermeyen benlik ve egonun belini oruçla kırın. Elinizde oruç gibi bir ibadet varken bunu çok iyi kullanın. Oruca müsaade edin arkadaşlar. Bırakın Ramazan tüm güzelliğiyle iliklerinize kadar nüfuz etsin.

        Kişinin oruçlu hâli diğer zamanlardaki hâlinden farklılık göstermiyorsa, tuttuğu oruçta bir eksiklik var demektir. Orucun farzları bellidir. Fakat orucun bizde ne kadar tesir ettiğini hem kendimiz vicdanen hissederek bunu anlayabiliriz hem de etrafımızdaki cümle insanlar tarafından da oruçlunun ahlakı anlaşılabilir seviyede ve düzeyde olmalıdır. Riya ve gösteriş manasına söylemiyorum, oruç tutan insanın tabii halinden bahsediyorum.

        Bunu biraz açalım... Ramazan ayında muhterem hocalarımız tarafından en çok konuşulan, hatırlatılan mevzulardan biri orucun manevi mahsullerini, bereketini berbat eden kötü hâllerdir. Bu hâller eğer dizginlenmez, huy olarak insanda kalırsa boşu boşuna aç kalan bir insan olmaktan öteye geçemeyiz. Zira oruç, akşama kadar aç ve susuz kalalım, iftarda da ne bulursak mideye indirelim, sofra başında insanlıktan çıkalım diye emrolunmamıştır. Bu oruçtan tahsil etmemiz gereken mananın; en vazgeçilmez dediğimiz, hayatiyetimizi kendisine bağladığımız yeme-içmeyi bile Allah’ımız, Rabb’imiz emretti diye bırakabilmek, yani helal olan şeylerden bile Rabb’imiz için bir müddet kendimizi alıkoymamız olduğunu düşünürsek, haram ve kötü olan şeylerin oruçluyken yapılması aklen, dinen izah edilemeyecek bir vaziyettir. Gıybet, dedikodu, haset, yalan, namahreme bakmak yahut haram olan diğer kötü ahlakla Ramazan’da hele oruçlu iken bu nevi haramlarla meşgul olmak hiçbir imanlı insanın insaf ve izan dairesinde kabul edebileceği bir şey olmasa gerek.

        İşte Ramazan-ı şerifin rahmet oluşunun bir sebebi budur. Çünkü Ramazan, manevi iç hastalıklarımızın ne olduğunu bize göstermekle yani teşhisle kalmamakta, hemen beraberinde orucun tedavi ve iyileştirme devasını da beraberinde getirmektedir.

        Mesela bir kimse azıcık aç kalıp da bir iki saat tiryakisi olduğu şeyden uzaklaşıyor diye etrafını, ortalığı kırıp geçiriyorsa; mümin kardeşinin olmadığı bir ortamda onun hakkında hoşuna gitmeyecek bir şeyi rahatlıkla söylüyor yani gıybet ediyorsa; elini, belini, gözünü, kulağını haramdan sakınmıyorsa; din kardeşine her zamankinden daha çok el uzatacağı, yardımcı olacağı bir ayda hâlâ mümin kardeşine içinde nefret duygularıyla doluyorsa; yiyeceğinin beş katı yemeği sofraya doldurup birçoğunu yiyemeden ertesi günü bu nimetleri çöpe atıyorsa bu kişi orucun kendisini tutmasına müsaade etmemiş, kendisi oruç tutsa da Ramazan ve orucun himayesine henüz girememiş bir kimse olarak bu rahmet mevsiminden kaçıyor, Ramazan ve orucu kaçırıyor demektir.

        Hiçbir mazereti olmadan oruç tutmayan, bu ayda bile iki rekat namaz kılamayan bir kişiye zaten bir şey söylemek bizim kârımız değil. Allah Teâlâ hepimize hidayet ve merhametiyle muamele etsin, kalp katılığından ve Cenab-ı Hakk’ın ibadetlerini hafife almaktan ve tabii ki imansızlıktan bizleri muhafaza eylesin.

        Cennet, Ramazan’da namazıyla, orucuyla Allah Teâlâ’ya kulluk etmeye rağbet eden bu ümmete yani ümmet-i Muhammed’e (SAS) adeta âşık olur.

        Düşünün dostlar! Cennet böyle kullara iştiyak ve muhabbet duyar, “Bir an önce gelsin benim cennet bahçelerimde Allah Teâlâ bu insanları ebedi meskûn eylesin” diye. Tabii bu “Hemen ölüp gideceksiniz” manasına gelmiyor. Cenab-ı Hakk hepimize hayırlı ömürler ihsan eylesin.

        Efendimiz’in (SAS) en büyük mucizesi olan Kur’ân-ı Kerim, Ramazan ayında nâzil olmuştur ve Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’inde, “Ey iman edenler” diye hitap ederek bizleri kelamına yani kitabımız Kur’an-ı Kerim’e muhatap kılmakla şereflendirmiştir. Rahmet ve mağfiret ayı olan ve Rabb’imizin lütfu keremine mazhar olduğumuz Ramazan ayı için Abdullah ibn-i Abbas’tan (RA) rivayetle, Efendimiz (SAS) “Eğer, benim ümmetim, Ramazan’da kendilerine olan ikramı bilselerdi; senenin bütün aylarının Ramazan ayı olmasını isterlerdi. Zira, hasenat kat kat olarak kayıt olunur. Yapılan ibadetler makbul, dualar kabul olunur. Geçmiş günahları affolunur. Cennet, benim ümmetime Ramazan’da âşık olur” buyurmuştur.

        İslam büyükleri oruç için, “Sıfat-ı rahmaniyyedir, sıfatı melâikedir” derler. Yani, oruç tutan kişi melek gibi, Allah’a (CC) itaatkâr, isyandan beri, Hakk’ın rahmaniyyetinden nur alıp, mahlûkat-ı ilâhiyeye şefkat ve merhametli olur.

        Bu aya hürmet eden, gündüzünü oruçlu geçiren, gecesinde Rabb’ine ibadet ile Kur’an okuyanın anasından doğmuş gibi olacağı hadis-i şerifle bildirilmiştir.

        Ramazan ayı geldiğinde, bütün melekler ümmet-i Muhammed’e (SAS) “Müjde ey ümmet-i Muhammed! Sizlere müjdeler olsun!” diyerek Ramazan’ımızı tebrik eder ve gece gündüz bizim için istiğfar ederler.

        Ramazan ayında bizlere öyle müjdeler verilir, öyle ikramlar olunur ki bunları burada anlatmaya ne yerimiz, ne kelimeler, ne de harfler kâfidir.

        Fahr-i Kâinat Efendimiz (SAS),“Bir kimse Ramazan’ın gelişine sevinse, onun cesedi ateşe haram olur” buyuruyor. Yine Allah Teâlâ, kirâmen kâtibin olan meleklerine, “Ramazan-ı şerifime hürmet eden kullarımın hasenâtını yazınız, günahlarını yazmayınız. Ben onun geç- miş günahlarını affettim!” diye buyurur.

        RAMAZAN ORUCU KIMLERE FARZDIR?

        Büluğa ermiş, aklı başında kadın ve erkek her Müslüman’a, Ramazan’da oruç tutmak bir kulluk borcudur ve farz-ı ayndır. Büluğa ermemiş çocukların oruç tutması ise farz olmamakla beraber onları da namaz gibi, küçük yaşlardan itibaren yavaş yavaş oruç tutmaya alıştırmak, oruca heveslendirmek lazımdır.

        Yolcu ve hasta olanlara da oruç farzdır. Ancak Ramazan’da tutmaları mecburi değildir. Çünkü Ramazan orucunun Ramazan içinde edasının farz olması için, sıhhat ve ikamet şarttır. Yolcular ile hasta olanlara şeriatın izin ve ruhsatı vardır. Dilerlerse oruçlarını Ramazan’da tutarlar, dilerlerse yolcular yolculuktan evlerine döndüklerinde, hastalar da iyi olduklarında gününe gün kaza ederler.

        ORUCUN ŞARTLARI NELERDIR?

        Oruçla mükellef olmak için İslâm dininin muhatap kabul ettiği kişi, yani akıl baliğ olmak şartı vardır. Bu şarta sahip olmayan kişi oruç tutmakla mükellef değildir. Mükellef olmasalar da henüz büluğ çağına erişmemiş çocuklar oruç tutabilirler.

        Orucun yerine getirilmesinin farz olması için oruç tutmaya engel olacak derecede hastalık olmaması ve seferi olmama şartı da vardır. Hasta olana veya seferi olana bu durumları devam ettiği müddetçe oruç tutmak farz değildir, ancak şartlar müsait olduğu takdirde oruçlarını tutabilirler.

        Bir orucun edasının sahih olması için niyet etmek şarttır. Niyet edilmeden tutulan oruç dinen geçerli değildir ve önemli bir hatırlatma, muayyen günleri dolayısıyla oruç tutamayan kadınlar tutamadıkları günleri daha sonra kaza ederler.

        Ayet-i Kerime

        “Ey îmân edenler! Allah’a (CC) karşı gelmekten sakınmanız için oruç; sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” (Bakara-183)

        “Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara-184)

        “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah (CC) sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı (CC) tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.” (Bakara-185)

        Hadis-i Şerifler

        “Ramazan orucu farz, teravih namazı ise sünnettir. Bu ayda oruç tutup gecelerini de ibadetle geçirenin günahları affolur.” (Hadis-i Şerif Nesaî)

        “İnsan, Ramazan ayının faziletini bilseydi, yılın hepsinin Ramazan olmasını isterdi.” (Kaynak: Bihar’ul Envâr)

        “Kim Ramazan ayında oruç tutar ve haramlardan sakınırsa, Allah onun geçmiş günahlarını affeder.” (Kaynak: Sevab’ul A’mal)

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar