Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ah ulan ah! Şu karantina işine ben 20’lerimde yakalanacaktım siz o zaman görecektiniz mizahı, makarayı... Özgün içeriğe boğardım ortalığı yeminle! Youtube kanalımda ekşi maya beslerdim, Instagram’da canlı yayında geyiğin boynuzlarını cilalardım, evde dedemle TikTok çekip podcast’imde Don Isidro Parodi’ye altı soru sorardım...

        Hey hayt, gelin görün ki şimdi, 40’larımın sonunda, caddeye bakan penceremin yanı başında oturmuş, Avengers’ın ‘Hulk’u, üç kez Oscar’a aday olmuş oyuncu gibi oyuncu Mark Ruffallo’yla Zoom’da yaptığımız canlı röportajda kamerayı açmayı beceremeyişime dertleniyorum. Kucağımda bir dilim havuçlu kek ve karışık bitki çayı...

        74 yaşından gün alan babam Facebook’ta fink atıp bütün sülaleyle mesajlaşırken benim yıllar önce nasıl açtığımı bile hatırlamadığım Facebook sayfamın yolunu bulamadığımı söylersem ne kadar teknoloji özürlü olduğumu anlarsınız herhalde.

        Sigorta teli bağlamayı bile bilmeyen biri olarak akıllı telefonlar ve çeşit çeşit app’lerle ilişkim bilgiye değil alışkanlıklar üzerine kurulu. Uygulamaya giriş ve çıkışları ezberliyorum ve her seferinde aynı sırayla yapıyorum tüm işlemlerimi. Uygulamaya bir güncelleme geldi mi birinin de beni güncellemesi gerekiyor ki bu da çok uzun süre alıyor tahmin edeceğiniz gibi!

        Milletin birkaç ay önce adını bile duymadığı bir uygulamada bir iki hafta içinde kariyer yapmasıyla Neil Armstrong’u uzaya gitmesi arasında bir fark yok benim için. İkisi de benim aklımın bir türlü alamayacağı bir başarı!

        Doğrusu için için “Benim neyim eksik ben niye, canlı yayın yapamıyorum” falan diye hırslanıyordum son günlerde... İşte bu Mark Ruffalo röportajı işi de tam o günlere denk geldi.

        Mark Ruffalo, dizide ikiz kardeşleri canlandırıyor.
        Mark Ruffalo, dizide ikiz kardeşleri canlandırıyor.

        KARANTİNA GÜNLERİNİN KIRAATHANESİ ‘ZOOM’

        REKLAM

        Ruffalo’nun 12 Mayıs’ta beIN Series Drama'da başlayacak 6 bölümlük mini dizisi ‘I Know This Much Is Ture’ için röportaj yapmak isteyip istemediğim sorulduğunda “İşte beklediğim fırsat ayağıma geldi” geldi diye düşündüm. Nesli tükenmekte olan üç beş yaşlı gazeteciden biri olmaktan kurtulup ben de canlı yayın yapabilecektim. Gerçi geçtiğimiz haftalarda sevgili Esin Övet’le birkaç HT Masa yayını yapmıştım ama bu başkaydı. Burada tek başıma olacaktım. İlk öğrenmeye başladığınızda babanızın yavaşça ellerini bıraktığı ve sizin tek başınıza bisiklet sürdüğünüz o an gibi bir an olacaktı benim için...

        Röportaj Skype üzerinden olacak diye bekliyordum. Esin’le Skype deneyimim olduğu için son derece rahattım, sol elimin serçe parmağıyla yapardım bu yayını diye gerim gerim gerinirken “Röportaj Whatsapp üzerinde olacak” diye mesaj geldi.

        Whatsapp’a alışmam aylar sürmüştü ama şimdi ilgili ilgisiz 23 gruba dahil olduğum için “No problem” dedim... Görüntülü mü konuşacağız, birbirimize öpücük emojisi mi yollayacağız hiçbir fikrim yoktu o ayrı!

        Röportajın yapılacağı güne kadar hiçbir ses çıkmayınca olmayacak diye düşünüyordum ki korktuğum başıma geldi. Görüşme karantina günlerinde ‘sosyal medyanın kıraathanesi’ne dönüşen Zoom üzerinden yapılacaktı ve aynı anda 10 farklı ülkeden 10 gazeteci Mark Ruffalo’ya sorular soracaktı.

        Yeni bir teknolojiye alışması günler, haftalar hatta aylar alan benim için birkaç saat içinde Zoom’da sohbete girmek Büyük Okyanus’un ortasındaki Mariana Çukuru’ndan kum çıkarmakla eşdeğerdi. (Konuyla ilgili beni önceden bilgilendiren mailler’i görememem ayrı bir yazı konusu olur)

        Ben Zoom uygulamasını laptop’a indirip, kendime bir hesap oluşturana kadar röportaj saati gelmişti. Apar topar ‘odaya’ girdiğimde Kolombiya’dan Finlandiya’ya Portekiz’den Çek Cumhuriyeti’ne 10 gazeteci ve New York yakınlarında Poughkeepsie ve Scranton arasındaki Sullivan County kırsalındaki evinde Mark Ruffalo beni bekliyordu.

        “KEDİRRR KEDİRRR” SANIRIM BANA SESLEYİYORLAR

        Wally Lamb’in aynı adlı romanından uyarlanan dizide Dominck ve Thomas adlı ikiz kardeşleri canlandıran Ruffalo’nun “Hi” dediğimi duyup duymadığını bilmiyorum. Hatta ‘odadaki’ her hangi birinin beni fark edip etmediğinden de haberdar değilim. Çünkü millet sohbete başladığında ben “Ben niye görünmüyorum” diye ekranda ‘tık’lanabilecek her yere tık’lıyordum ama maalesef ‘tık’ yoktu. Görüşme bir iki dakika içinde, bir yandan Mark Ruffalo ile dizinin yönetmeni Derek Cianfrance’a sorulan soruları ve onların verdiği cevapları not etmeye çalışırken bir yandan da ekranda “Neredeyim lan ben” diye kendimi aradığım destansı bir yolculuğa dönüşmüştü.

        Kendimi ekranda göremediğim için teknoloji ile ilgili bildiğim yegane şeyi, 80’lerde öğrendiğim bozuk gösteren TV’yi vurarak düzeltme yöntemini, laptop’a uyguluyordum ki derinlerden bir sesin “Kedirrrrrr Kedirrrrrr” dediğini duydum. Ses yana yakıla “Kedirrr” diye bağırırken bir yandan da “unmute, unmute” diyordu sanırım...

        Sesin, ‘Çarli’nin Melekleri’ndeki Çarli gibi görünmeyen ama sohbeti yöneten kişi olduğunu anladığımda Mark Ruffalo karşıdan boş boş bana bakıyordu. Daha doğrusu ben bana baktığını düşünüyordum. Çünkü hala ekranda kendimi göremiyordum. The Times’tan Jane oradaydı, peki ben neredeydim?

        Yalvaran bir tonla “Beni duyuyor musunuz?” diye seslendim karşımdaki ekrana. Ruffalo’dan “Duyuyorum” cevabı geldiğinde uzun süredir giymediğim pantolonumun cebinden unuttuğum bir 50 lira çıkmış kadar mutluydum. Ama kader son sözünü söylememişti henüz.

        AFEDERSİNİZ LAPTOP’LA MI KONUŞUYORUM

        Normalde arkadaşlarının yanında çenesi düşük birisi olsam da Teoman gibi ben de ‘telesekretere konuşamayanlardanım!’ Ve önceki akşam kendimle ilgili bir şey daha keşfettim: Bir ekrana gözlerimi dikip konuşmayı da beceremiyormuşum!

        Mark Ruffalo’nun ekrandan bana baktığı ve sorumu beklediği o birkaç saniye içinde bugünlerde TV’lerde tartışma programlarına evden bağlanıp saatlerce yorum yapan herkese saygım arttı. Instagram canlı yayınlarında dakikalarca boş muhabbet yapanlar Nobel fizik ödüllü bilim insanları kadar saygınlık kazandı gözümde.

        Sesim gidiyor mu, benim görüntüm neden ekrana yansımıyor, kayıtta mıyız falan diye düşünürken yapımcı olarak da imza attığı dizide aile olmakla ilgili yürek burkan bir öykü anlatan Ruffalo’ya ne soracağımı unuttum!

        “Bu benim Zoom üzerinden ilk röportajım. Biraz tuhaf oldu zaten tüm dünya tuhaf bir dönemden geçiyor. 50 güne yakındır evden çıkmadım. Bu sürede ailenin, dostluğun, birbiri için orada olmanın önemini daha iyi anladık hepimiz. Siz de dizide güçlü bir aile olma öyküsü anlatıyorsunuz. Dizi tam da zamanında ekrana geliyor...” diye geveledim.. Saniyenin binde biri bir süre için karantinada delirdiğimi ve laptop’la konuştuğumu düşündüm!

        Şükürler olsun ki yönetmen Cianfrance beni duymuş ve ailesiyle karantinada olduğunu söylüyordu. “Delirmemişim” diye mutlu oldum.

        Sanatın amacının insanların rahatlatmak, onların arkadaşı olmak olduğundan bahsetti Derek Cianfrance. Bu dizide dürüst bir iş yapmaya çalıştıklarını anlattı. “Ben hep gerçek hayatın o güzel çirkinliğini yansıtmaya çalıştım...” dedi. Daha doğrusu bütün o telaş içinde ben bunları not alabildim.

        Ruffalo, Derek’in söylediklerine katıldığını söyledi: “Beğensek de beğenmesek de birbirimize bağlıyız...”

        NEREDE BU ALLAH’IN BELASI TUŞ!

        Ben daha ekranda oradan oraya koşturan kelimeleri toparlayıp bölük pörçük cümleleri anlamlı bir sıraya dizmeye çalışırken Mark Ruffalo, İtalyan gazeteciye dizilerde karakterleri derinliğine yansıtmak için sinemadan daha çok vakitleri olduğundan bahsediyordu. Bir diğer meslektaşımıza şizofreniyle yaşayan insanlar hakkında bin saatten fazla materyal izlediğini Thomas karakterinin kişiliğini bulmanın işi en zor kısmı olduğunu belirtiyordu. Canlandırdığı ikizlerden önce Dominick’in sahnelerini çekip sonra 6 hafta ara verdiklerini ve bu sürede kendisinin Thomas olmak için nasıl 15 kilo aldığını anlatıyordu: “Hiç hareket etmeden akçaağaç şurubu, yulaf ezmesi, bol tereyağı... 6 hafta boyunca sadece yedim! Geceleri uyuyamıyordum...”

        Yönetmen Derek Cianfrance, Dominick sahnelerinin son gününde sete gelen suşilerle Mark’ı nasıl beslediklerini anlatıp gülerken ben, son bir umut avucumun içiyle şap şap diye laptop’un altına vuruyordum...

        Daha bir ‘güle güle’ diyemeden, sohbeti yöneten ‘host’un yeni grubu içeri almak için beni odadan attığı uyarısı belirdi ekranda.

        Mark Ruffalo’nun New York yakınlarında Poughkeepsie ve Scranton arasındaki Sullivan County kırsalındaki evinden Kadiköy’e dönmem 1.5 saniyemi almıştı!

        Az sonra dizinin diğer yıldızları Rosie O’Donnell ve Kathryn Hahn’la görüşmek için bizim salonun ortasından ABD’ye gidecektim ama hala Zoom’da beni de gösterecek olan Allah’ın belası tuşu bulamamıştım.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar