Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hayırlısıyla bir Sevgililer Günü’nü daha kazasız, belasız ve sevgilisiz ben, kendim ve paşa keyfim ile geçireceğim.

        Daha önce yazılarımda sık sık bahsettiğim gibi benim için bekarlık sadece bir yaşam tarzı değil, mütemadiyen üzerimize bir birlikteliği, hatta sevsek de sevmesek de “hayırlı bir kocayı” zorlamaya çalışan, “kocayınca kocayı ararsın” mantığıyla yürüyen bir toplumsal baskıya tepki.

        Bekârım, üzerime afiyet, üstelik de zorunluluktan değil, kişisel seçim ile.

        Yıllar önce ilk yazılarım yayınlandığında “kız kurusu” lakabıyla yazılar yazarak üçüncü dalga feminizmin de etkisiyle kadınları aşağılayarak kullanılan terimlere sahip çıkarak kendimizi güçlendirmek ve o kelimelerin anlamlarını değiştirmek için çalışmamız gerektiğini savunmuştum.

        Kız kurusu diyorsunuz, evde kaldınız diyorsunuz da, evde oturan mı var, kızlık ve kuruluk gerçekten günümüzün bekâr kadınları için geçerli mi? Bekârız diye etrafımıza bakmıyoruz ve tatmıyoruz anlamını mı çıkarıyorsunuz? Meydan okuyorum kadınları hayatında biri olmadan “yarım” olarak tanımlayan sisteme ve onun önde giden bayramı olan 14 Şubat Sevgililer Günü’ne. Aslında Sevgililer Günü efsaneye göre Aziz Valentine’nin hüzünlü öyküsüdür. Savaşa katılacakların sayısını azaltacağına inandığı için evliliği yasaklayan II. Cladius’a karşı gelen Katolik rahip Valentinus aşkı, dini ve imparatorun hatalı davranışlarını geniş kitlelere anlatır, aşıkları gizlice evlendirir ve sonunda kendini zindanda bulur.

        ÇİÇEK VERME YARIŞI

        İdam edildiği gün olan 14 Şubat 270 aslında Sevgililer Günü’nün kutladığı tarihtir. İktidarın savaş yanlı hatalı politikalarına karşı çıkmak için hayatını veren, savaş yerine sevgiyi ve aşkı destekleyen bir din adamını anmak yerine günümüzde kadınlara çikolata, takı ve çiçek verme yarışı gelmiş durumda.

        Sevgililer Günü kadınlara hediye verme odaklı, erkeklerin maddi gücünü sınayan, aşkı da toplumun belirlediği kalıplara sokmaya çalışan bir gün olarak günümüz kapitalizmin en sevdiği bayramlardan biridir.

        Böyle bir gün bize aslında çaktırmadan şunu söylemekte: Erkek para kazanır, ilişkilerde kadınlar narindir, satın alma gücü erkektedir, aşk bir kadın ve erkek arasında olur ve bu tür aşklar da açık bir şekilde başkalarının gözüne sokulacak şekilde yaşanmalıdır.

        Ülkemizde kadınların işgücüne katılım oranının yüzde 30 civarında, yüksekokul veya fakülte mezunu kadının da yüzde 13 oranında olduğunu düşünürsek bu Sevgililer Günü “tek taşımı kendim aldım” diyebilen üniversite mezunu bir kadının aslında sisteme direnen bir kadın olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Zaten Aziz Valentine de kendi günündeki sisteme karşı çıkarken bunu yapmıyor muydu?

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar