Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kerkük’te bundan sonra ne olacak? İki taraf arasında el değiştiren Kerkük, yeniden Bağdat yönetiminin kontrolüne girdi, ama henüz Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile Bağdat tartışmasının başlarındayız. Ankara-Erbil arasındaki ilişkiler gergin. Artık, Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı’na bağlanmış olan Kürt petrolü için vanayı çevirmeye de gerek kalmadı. Çünkü hattın kontrolü Bağdat’a geçti. Ancak 3 yıl önceki Ankara-Erbil yakınlaşmasında tartışmalı boru hattı için harcanan eforlara da bir göz atmak gerekiyor.

        Irak’ta Nuri el-Maliki’nin başbakan olduğu Mayıs 2014’te Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı’na Kuzey Irak Kürt petrolünün bir boruyla bağlanması sonrasında Ankara ile Bağdat arasında tartışmalar gündeme gelmişti. Maliki yönetimi de bu gelişme üzerine, Temmuz 2014’te Türkiye’yi uluslararası arenada mahkemeye vermiş, konuyu tahkime taşımıştı. Ancak yine Temmuz 2014’te DEAŞ sebebiyle Kerkük ile birlikte Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı’nın kontrolü IKBY geçince durum karışık bir hal almıştı. ABD’nin aracılığıyla da tartışmalı atmosferde Ankara-Erbil- Bağdat arasında geçici bir çözüm bulunmuştu. Fakat 3 yıl önceki Türkiye’nin desteğiyle olan tüm bu gelişmeler, IKBY’nin elini güçlendirdi ve işi referanduma kadar taşıdı. İşte o dönemin atmosferinde, bugünler iyi görülmemiş, hesaplar farklı yapılmıştı.

        Temmuz 2014’te yine bu köşede, o günün Türkiye yaklaşımını şu şekilde özetlendiğini kaydetmiştim: “Ucuz Kürt doğalgazı ve petrolünü alalım gerisi bizi ilgilendirmez.” Enerji denince bin türlü senaryo ile müzakerelerin yapılması gerekiyordu, ama 3 yıl önce böyle bir ihtimalden bile bahsedilmiyordu. Barzani ve yönetiminin işbirliğine aşırı güven duyulduğu için Bağdat’ın her türlü riski göğüslenebiliyordu. Şimdi ibre yeniden Bağdat ile işbirliğine döndü, ama arada yaşananlar sebebiyle mesafeli bir politik ilişki söz konusu.

        ************

        KUZEY IRAK PETROLÜNDE İNGİLTERE FAKTÖRÜ

        Türkiye, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile çok yakınlaşmadan önce benzer ilişkiyi Irak Başbakanı Nuri el Maliki ile denemiş, ama sürdürememişti. IKBY ile enerji anlaşmalarıyla birlikte Kuzey Irak Kürt petrolünün dünyaya pazarlanmasına aracılık rolüne soyununca da Güney Irak’la (Basra) ilişkilerimiz kopmuş, yaptığımız enerji sahası anlaşmaları iptal edilmişti. “Erbil’de varız, Basra’da yokuz” tablosu ortaya çıkınca, fazla üzülmemiştik. Peki şimdi ne olacak? İki taraftan da mı olacağız? Yoksa iki tarafı da kısmen kaybettik mi? Bağdat ile Erbil’in petrol paylaşım kavgasında Türkiye’nin uluslararası mevzuatları bir kenara bırakıp IKBY ile ilerlemeye çalıştığı günlerden bugün yaşanan gelişmelere bakıp “İyi strateji gütmüşüz” diyebilir miyiz? Güdülen stratejiler, enerji politikalarının neredeyse tamamının İngiltere kaşeli olduğunu acaba şimdi görebiliyor muyuz?

        Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı’na korsan bir şekilde eklenen Kürt boru hattı girişimine Türkiye’yi kim hangi gerekçeyle ikna etmişti? 2014’te ABD Enerji Bakan Yardımcısı Daniel Poneman, dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın öncülüğünde yapılan Bosphorus Energy Club toplantısı için İstanbul’a geldiğinde, “Irak’ın kuzeyinde de, güneyinde de çıksa, petrol Irak’ın petrolüdür” şeklinde açıklama yaparak Irak’ın toprak bütünlüğüne vurgu yapmıştı. Peki bu soruyu soran kimdi biliyor musunuz? Bosphorus Energy Club İcra Başkanı Mehmet Öğütçü’den başkası değildi. Öğütçü, o dönemlerde Kuzey Irak’ta yatırımlarıyla bilinen ve % 50’si İngilizlere ait olan Genel Enerji yönetiminde yer alıyordu. İngiltere ile de yakın ilişkileri vardı. Yani o tarihlerde Türkiye’nin enerji politikalarına İngiliz stratejisini sokan isimlerden biriydi. Ben de o tarihlerde, Kürt petrolünün korsan bir şekilde Kerkük-Yumurtalık hattına eklenmesinin yanlış olduğuna dikkat çekerek şu cümlelerle uyarmıştım: Enerji Bakanlığı yetkilileri umarım gelişmelerin farkındadır. Çünkü Amerika başından beri Türkiye’nin Irak politikasına karşı. Yukarıdaki açıklama da bunun bir kez daha teyidi, ama Mehmet Öğütçü bu ifadeleri bile “yumuşama” olarak sunabiliyor. Acaba kim haklı çıkmış olabilir?

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar