Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen hafta sonu yapılan IMF-Dünya Bankası bahar toplantılarında kriz konusu "out" oldu. Tartışan az.

        Şimdi üzerinde durulanlar ise daha önceleri bir kenara bırakılan fakat artık zamanı geldiği fark edilen noktalar. Kanımca bunlardan dört tanesi öne çıkıyor:

        ■ Sanayileşmiş ülkelerdeki kamu finansman dengesinin nasıl sağlanacağı,

        ■ Büyümenin nasıl gerçekleştirileceği,

        ■ Bankacılık sektöründe yapılan reformların nasıl sonuç doğuracağı,

        ■ Gelişen ülkelere yönelik sermaye akımlarındaki oynaklığın nasıl azaltılacağı.

        Bunlar arasında önümüzdeki dönemlerde en fazla konuşacağımız konunun, krizde kamu finansman dengesi bozulmuş sanayileşmiş ülkelerin bu sorunu nasıl aşacakları ve sürdürülebilir büyümeyi nasıl gerçekleştirecekleri üzerinde yoğunlaşacağını düşünüyorum.

        KAMU FİNANSMAN DENGESİNİ KURMAK

        Özellikle ABD'nin yüzde 100'ü aşacak kamu borcu/milli gelir oranının kasım ayında yapılacak seçimlerden önce çözümlenmesini kimse beklemiyor. Bunu ABD'li yetkililer açıkça ifade ediyorlar. Yeni başkanın bir numaralı işi bu olacak.

        Bu geçiş döneminde bazı ekonomistler sanayileşmiş ülkelerin yüksek "nominal" borçlarına anlamsız gerekçeler göstererek "İşler o kadarda kötü değil" imajıyla küçümsemeye çalışıyorlar.

        Bu grupta yer alanlar "Brüt kamu borçluluğu değil 'net' borca bakalım" diyorlar. Ayrıca özel sektörün borçluluğunun yüksekliğini ise "Finansal sistemin derinliği artıyor" şeklinde yorumluyorlar.

        Bunlara katılamıyorum. Yüksek borçluluğun sürdürülebilir büyümenin önündeki en önemli engel olduğu düşüncesindeyim.

        Bunun da ötesinde düşük bütçe açığının sürdürülebilir büyüme için gerekli olduğuna inanıyorum. Yüksek bütçe açığı kısa dönemde büyümeye katkı yapsa da orta ve uzun dönemde sorunların artması gibi bir etki gösterecektir.

        Bu açıdan bakınca, sanayileşmiş ülkelerin önümüzdeki 10 yıllık dönemde yıllık ortalama yüzde 1 ya da 1.5 oranından daha fazla büyümelerine olanak bulunmadığı görüşündeyim.

        Toplantılarda Nouriel Roubini ile sohbet ederken bu görüşümü dile getirdim. Roubini, "Çok iyimsersin, sıfır ya da negatif büyümeyi geçemezler" dedi. Kendimi iyimser hissettim.

        BÜYÜMENİN KOŞULLARI NE?

        Gerçekten de toplantılar sırasında teoriyi bir kenara bırakan ülke yöneticileri büyümenin nasıl sağlanacağını ciddi ciddi düşünmeye başlamışlar.

        Ne var ki işin içinden çıkmak oldukça zor. Büyümeye ivme kazandıracak yapısal reformları yapmak siyasetçiler için politik nedenlerle uygun değil.

        Uygun olanlar ise yapısal reformların kaçınılmaz sonucu olan kemer sıkma ile büyümeyi bir arada sürdürme konusunda kuşkulular.

        Bir başka nokta da bankacılık reformunun öngörülmeyen olumsuz sonuçlarının büyümeye sekte vurup vurmayacağı. Bankaları iyice disiplin altına alarak kredilere yönelecek fonları azaltmak kuşkusuz büyümeye ters etki edecek.

        Gelişen piyasalara sahip ülkelere yönelen fonlardaki oynaklığın azaltılması ise diğer önemli bir gündem maddesi.

        Önümüzdeki dönemlerde öne çıkacak noktalar bunlar. Hep beraber tartışacağız.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar