Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMHURBAŞKANI Tayyip Erdoğan’ın Avrupa’yla ilişkilerde tutturduğu ton, geliştirdiği tutum, uzun vadede Türkiye’nin çok ama çok lehine sonuçlar verecek.

        Sakın “Saçma sapan konuşma” demeyin, okuyun.

        Son aylarda çok geziyorum.

        Genelde de yurtdışında.

        Özellikle de Almanya’da, Fransa’da.

        Gazetecilerle, entelektüellerle, sanayicilerle konuşuyorum.

        Geçen hafta bir haftalık Fransa gezimde de öğretim üyeleriyle, siyasetçilerle, gazetecilerle, televizyoncularla, sanatçılarla bir aradaydım.

        Yaptığım saatler süren masa muhabbetlerinde gördüğüm, farkına vardığım gerçek şu oldu.

        İktidarın dış politikaları Türkiye’ye çok büyük fayda sağlayacak.

        Elbette bugünden yarına değil.

        Konuştuğum herkes, Türkiye’nin AB’den ve modern dünyadan giderek uzaklaştığı görüşünde.

        Konuştuğum herkes, Türkiye’nin bugünkü koşulları ile AB üyeliğinin hayal bile edilemeyeceğini kesin bir dille söylüyor.

        Ama son dönem dış politikasının şöyle bir faydası olmuş.

        Artık AB’de Türkiye’yi yakından bilmeyen, tanımayan hiç kimse yok.

        O kadar ki, Montpellier’li bir sanayici, “Bu yıl Başakşehir şampiyon olur; çünkü Cumhurbaşkanı’nıza en yakın takım o” dediği zaman küçük dilimi yutacaktım.

        Gördüğüm gerçek şu:

        Son dönem dış politikası sayesinde Türkiye’ye burunkıvıran Avrupalıların büyük bölümü, “Yahu bu Türkiye şahane bir ülkeydi, nasıl oldu da böyle oldu” demeye başlamış.

        Geçmişte, “Türkiye’de demokrasi yok” diye eleştiren Avrupalı gazeteciler ve entelektüeller, “Ne güzel bir demokrasiniz vardı. Nasıl oldu da 4-5 yılda bu hale geldiniz” düşüncesine gelmiş.

        “Bu kadar Avrupalı bir ülke nasıl oldu da sırtını bu kadar Avrupa’ya döndü”, çok söylenen bir söz haline gelmiş.

        Lafın özü, son dönemde olanlar sayesinde Avrupa’nın karar vericileri ya da “krem döla krem”i, Batılı bir Türkiye’nin “önemini ve değerini” kavramış.

        Bu nedenle AK Parti iktidarlarının son dönem dış politikasının Türkiye’ye gelecekte çok yararlı olacağına inanıyorum.

        O geleceğin zamanına karar verecek olan ise Türkler olacak.

        SİZ KARIŞMADINIZ MI?

        CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın Almanya’daki Türklere yaptığı, “Müesses nizam partilerine oy vermeyin” şeklinde özetlenebilecek olan “SPD, CSU ve Yeşiller’e oy vermeyin” çağrısı üzerine Alman siyasetçiler tepki üzerine tepki gösteriyorlar.

        Başta Dışişleri Bakanı Gabriel olmak üzere pek çok Alman bakan ve siyasetçi, “Egemenliğimize müdahale; Erdoğan, Almanya’nın içişlerine karışıyor” diye bağırmaya başladılar bile.

        Doğrudur, genelde ülkeler ve liderleri diğer ülkelerin içişleriyle ilgili pek konuşmazlar.

        Ama bu konuda “serzenişte” bulunacak bir ülke var ise eğer, o ülke asla ve kata Almanya olamaz.

        Çünkü Almanya, son yıllarda her fırsatta, her düzeyde Türkiye’nin iç meselesi sayılabilecek konularda konuştu, kendilerince müdahalelerde bulundu.

        Söylediklerinde haklıydılar, haksızdılar; sözleri Türkiye’nin lehineydi, aleyhineydi o ayrı bir tartışma ama “KA-RIŞ-TI-LAR”.

        Hem de ne karışmak.

        2014’te Almanya Cumhurbaşkanı, her fırsatta Merkel, pek çok olayda da kimileri Türk asıllı bile olsa Alman milletvekilleri, Türkiye’nin iç meseleleriyle ilgili ahkâm kestiler, müdahale etme çabası içine girdiler.

        Son olarak 16 Nisan referandumu sırasında bile sıklıkla “Hayır” çağrısı yaptılar.

        Ve bu müdahaleleri aslında iktidarın işine yaradı.

        Hatta zaman zaman, “Acaba AK Parti’ye destek olsun diye mi yapıyorlar bu açıklamaları?” diye düşündü pek çok kişi.

        Şimdi ise bağırıyorlar, “Türkiye içişlerimize karışıyor” diye.

        O zaman Türkiye’yi yönetenler bağırıyordu, “İçişlerimize karışamazsınız” diye.

        Peki siz sürekli onun bunun içişine karışırken iyi de, Türkiye Cumhurbaşkanı oradaki Türklere fikir verirken mi kötü.

        KAYBEDENLER

        TÜRKİYE ile Almanya’daki gerilim, dozunu artırarak sürerse bunun ilk ve en önemli kaybedeni muhtemelen Almanya’da yaşayan, çalışan, okuyan Türk asıllı Almanlar olacaktır.

        Çünkü Almanya’daki Türklerin bir kalitatif yönü var, bir de kantitatif yönü.

        Kalitatif yönü güçlü olanlar Almanya’da bir etki yaratabilirler, ancak onlar Türkiye’deki iktidarı desteklemiyorlar.

        Kantitatif yönü güçlü olanlar ise Türkiye’deki iktidarı destekliyorlar ve Erdoğan’ın Almanlara kök söktü- ren tavrını alkışlıyorlar, ama Almanya’da çok etkili değiller.

        Tek silahları oy güçleri.

        Bu da Almanya’nın önlem almasına neden olur ise oradaki Türkler açısından sıkıntılı bir durum ortaya çıkabilir.

        YASAKLI KALMAK

        DÜN “Kılaçdaroğlu’nun hapse atılması hem kendisine hem de CHP’ye yarar” dememe itirazlar geldi.

        Birçoğu eğlenceli.

        Okur diyor ki:

        “Evet Fatih Bey, haklı olabilirsiniz. Kılıçdaroğlu’nun oy potansiyelini yükseltebilir, ama Kılıçdaroğlu hapse girerse milletvekili seçilme yeterliliğini kaybeder. AK Parti de Kılıçdaroğlu’nun seçilebilmesi için gerekli yasal değişikliği yapacak kadar salak bir parti değildir.”

        NEDENSE HEP ÖLÜM DÖŞEĞİNDE

        MUHTEMELEN bir yerlerde gözünüze çarpmıştır, okumuşsunuzdur. Ama yine de Apple’ın kurucusu Steve Jobs’un hasta yatağında, ölüm döşeğinde söylediği sözleri hatırlatmakta fayda var.

        “İş dünyasında başarının zirvesine ulaştım. Diğer insanların gözünde, benim hayatım tam bir başarı örneği.

        Ancak, çalışmanın yanında mutluluğu çok az yaşadım. Sonuç olarak, zenginlik ve varlık hayatın alıştığım bir yönü oldu.

        Şu anda bir hasta yatağında tüm hayatımı gözden geçirirken, kıvanç duyduğum tüm zenginlik ve tanınmanın ölümün karşısında solduğunu ve anlamsızlaştığını anlıyorum...

        ...

        Ölümün nefesinin giderek yaklaştığını hissediyorum...

        Şimdi şunu biliyorum; hayatımız için yeteri kadar varlık elde ettiğimiz zaman, zenginlikle ilgisi olmayan konuların peşinden gitmemiz gerekir, daha önemli olan şeylerin:

        Belki dostluklar, belki sanat, belki de gençlik yıllarında kurduğumuz hayaller...

        Sürekli olarak zenginliğin peşinde koşmak, insanıbenim gibi eğri büğrü hale getiriyor.

        ...

        Kazandığım zenginliği ve varlığı birlikte götüremiyorum.

        Birlikte götürebildiğim tek şey, sevginin oluşturduğu hatıralarım.

        Sizinle birlikte olan, size güç veren ve size yola devam etmeniz için ışık veren gerçek zenginlik işte bu sevgi dolu hatıralar.

        Gitmek istediğiniz yere gidin.

        Ulaşmak istediğiniz yüksekliğe ulaşın.

        Hepsi sizin kalbinizde ve ellerinizde.

        Dünyada en pahalı yatak nedir biliyor musunuz:

        “Hasta yatağı.” Sizin için otomobili sürmesi için bir kişiyi kiralayabilirsiniz.

        Sizin için para kazanması için bir kişiyi istihdam edebilirsiniz.

        Ancak hastalığınızı sizin için taşıyacak kimseyi bulamazsınız.

        Kaybedilen materyaller bulunabilir.

        Ancak kaybolduğu zaman asla bulamayacağınız bir şey var: “Hayat.”

        Bir insan ameliyathaneye girdiğinde, o ana kadar okumayı bitirmiş olması gereken bir kitabın olduğunu fark ediyor.

        Şu anda nasıl bir hayat sahnesinde olduğumuzla, zaman içinde, perdeler aşağıya inince yüzleşiyoruz.

        Ailenizin, eşinizin ve dostlarınızın sevgilerine değer verin.

        Diğer insanlara şefkat gösterin.”

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Hayatı ölüm döşeğinden önce anladığımız zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar