Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        -2021’in en sevdiğim çifti Demet Özdemir ve Oğuzhan Koç oldu. İkiliyi çok yakıştırdım. Demet ve Oğuzhan’ın birlikte çok eğlendiklerini ve mutlu olduklarını hissediyorum. Hatta bu ikili bir gün Oğuzhan Koç’un klibinde de olmalı. Güzel bir aşk anısı olur. Benden söylemesi.

        -Bu yılın diğer en sevdiğim çifti de Hande ve Kerem. Onlar henüz “Evet birlikteyiz” demedi ama gümbür gümbür aşk yaşıyor Kerem Bursin ve Hande Erçel belli ki...

        Oysa ki, aşk yaşamak ne güzeldir. Bence artık el ele çıksınlar. Çünkü çok yakışıyorlar. Hem ikiliyi herkes yakıştırıyor. Neden gizleniyorlar anlamak mümkün değil! Ya yapımcı, ya da menajerleri onay vermiyor belli ki ama çok saçma bir karar. Bu saçmalıklar 90’lardan kaldı. Artık hiç gerek yok böyle kararlara.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Nişantaşı'nda kar özlemi...

        Nişantaşı'nda kar özlemi...
        0:00 / 0:00

        Malumunuz “Kar”a büyük özlem var. Hem de ne özlem. Perşembe günü İstanbul Anadolu Yakası’na yağan kar Cuma sabahı da Avrupa Yakası’nda göründü.

        Ama öyle nazlı nazlı.

        Eh işte dercesine.

        Cuma sabahı sabah 07.30'da kalktım kar yağışı vardı. Ancak gerçekten eh işte. Yağmurla karışık.

        Sonrası malum güneş açtı.

        Ve dillerde yine “İstanbul’un kar yağışı işte” dedirtti. Ve Nişantaşı’nda oturan ahalinin kar özlemi de had saflada büyüdü ve dillerde “Karlar düşer, düşer düşer ağlarım” şarkısı kaldı Akrep Nalan’ın.

        Umutlar bugün ve yarında.

        Uçaktan bildiriyorum

        Uçaktan bildiriyorum
        0:00 / 0:00

        Ah ne kadar özlemişim uçağı.

        Ah kanadını sevdiğim.

        “Söz korona bitsin kanadından öpeceğim” diye diye bindim uçağa önceki gün.

        Sanki ilk kez uçak görüyor gibi heyecanlandım. Gerçekten çok özlemişim.

        Çünkü neredeyse kendimi bildim bileli ilk kez bu kadar uzadı uçak özlemim.

        En son Ekim 2020’de binmiştim. Ki en az seyahat ettiğim yıl olarak belleğime kazındı asla gitmiyor 2020.

        Hoş sadece uçak yolculuğu da değil.

        Konser, tiyatro, sinema. Ah ah neyse hiç o konulara girmeyeceğim.

        Bu yazıyı da uçakta yazıyorum. Çünkü genellikle yolculuk esnasında kahvemi yudumlarken yazılar yazardım.

        Tabii bu sefer alınan önlemler nedeniyle kahve yerine sadece su vardı.

        Ki su dağıtımı öncesinde de, “Sağlık Bakanlığı’nın aldığı bir kararla yan yana oturan kişilerin sırayla su içmesi gerekmektedir. Maskelerinizi aralıklı çıkartın” uyarısı yapılarak..

        Yani ne dönemlerdeyiz.

        Ah ah nerede eski özgür seyahatlerimiz.

        Uçuşlarımız.

        Yolculuklarımız.

        Arkana dön sohbet et.

        Kal ayağa git taaaa on koltuk arkadaki dostlukla sohbet et.

        Sıkıldın mı az volta at.

        Şimdi nerede?

        İnsanlar birbirine dokunmayı bırak, koltuğa bile bir şeyler sererek oturmak istiyor neredeyse.

        Koltuğa oturunca her tarafı silenler var.

        Yüzler asık gülmüyor.

        Bir de zaten maskeler sevimsiz.

        Yani, hayal bile edemediğimiz şu günlerde geçerken benim her gün dileğim, “Lütfen bir an önce geçsin bitsin, eski günlerimize dönelim” oluyor.

        Lütfen lütfen lütfen..

        Not: Yolculuk nereye derseniz? Gaziantep’e efendim. Memleketimin en sevdiğim yerlerindendir Gaziantep. Maskeli, mesafeli, uzaktan sohbetli, bol yemeli bir iki gün gider büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim efendim.

        Hangimiz özlemedik

        Hangimiz özlemedik
        0:00 / 0:00

        Bu pandemi dönemi en yakınlarımızı uzaklaştırdı maalesef.

        Önceki gün Tarkan’ın “Canım anam çok özledim seni” paylaşımını görünce içim titredi.

        Benim annem ve babam bana çok yakın oturuyor.

        Gidiyorum gitmesine ama eskisi gibi değil.

        Gitsem bile içeriye girmiyorum. Ancak kapıdan, sokaktan bakıyorum onlara.

        Mart ayından bu yana sarılıp öpemedim.

        Ne anama, ne babama.

        Gerçekten yaşarken bunları hissetmek ne acıymış. Bunları yaşamak. Anamıza, babamıza, ailemizden hiç kimseye sarılamıyoruz. Öpemiyoruz.

        Korona’nın en berbat yanı da bu gerçekten.

        Bize unutamayacağımız şeyler yaşatıyor.

        Güle güle Sevim

        Güle güle Sevim
        0:00 / 0:00

        Her ölüm erkendir.

        Ama gazeteci arkadaşım Sevim Gözay’ın ölümü gerçekten çok erken ve zamansız oldu.

        1.5 yıldır uğraştığı lenf kanserine yenildi Sevim.

        Haberi duyduğum an ben de birçok meslektaşı ve arkadaşı gibi kahroldum.

        Çünkü sessiz sedasız, kimselere rahatsızlık vermeden, ajitasyon yapmadan, bağırmadan, çağırmadan, isyan etmeden sessiz sedasız gitti.

        Her zaman çok naif, kibar ve saygılı birisiydi Sevim. Yaptığı programlar, yazdığı yazılar da kendi gibiydi. Güzeldi, mis gibiydi.

        Sevim’in ölüm haberi kahrettiği gibi çok düşündürdü beni.

        Çünkü kendime kızdım.

        Şu yalan dünyada dostlarımızı hep ihmal ediyoruz.

        Aramıyoruz, sormuyoruz.

        Saçma bir telaşe içinde, saçma bir kargaşa içinde yuvarlanıp gidiyoruz.

        Hep erteliyoruz.

        Şu sevimsiz günlerde daha da ertelemeye başladık. Daha da kendi içimize kapandık.

        Oysa ki, bir dakikalık telefon bile her şeyi değiştirir.

        Dün birçok dostumu aradım. İhmal ettiğim herkesle konuştum. Sizler de konuşun.

        İhmal etmeyin sevdiklerinizi.

        İş-güç bir şekilde oluyor.

        Ve şu yalan dünyadan hepimiz göçüp gideceğiz. Yaşarken kıymet bilmeyi unutmamak gerek.

        Güle güle sevim. Mekanın cennet olsun...

        Diğer Yazılar