Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Almanya’nın Hanau kentinde iki nargile kafeye giderek birçok sivili öldüren bir aşırı sağcı...

        Halle kentinde tüfekle sinagoga girmek isteyen ikinci bir aşırı sağcı daha.

        Ve Kassel kentinde Hristiyan Demokrat Parti’den Walter Lübcke’nin kafasına sıkan bir aşırı sağcı daha.

        20 Ocak’ta gerçekleşen bu saldırı dokuz ay içerisinde gerçekleştirilen üçüncü aşırı sağcı saldırıydı…

        Bir de buna Augsburg’da camilere giderek dindarları ibadet ettikleri sırada öldürmeyi planlayan ancak hazırlık aşamasında yakalanan “S. Grubu” adını taşıyan yine aşırı sağcı grubu ekleyin. Bu olayın üstü kapatılmış, sadece birkaç medya kuruluşunda tartışılmıştı.

        Halle, Hanau, Kassel ya da Augsburg’daki saldırganlar ne kadar farklı olursa olsunlar hepsinin ortak paydası Almanya’da yaşama hakkına sahip tek bir üstün ırkın olduğu ideolojisiyle besleniyor olmaları.

        Onlar siyah saçlı ve koyu tenli insanları değersiz ve tehlikeli görüyor. Kendi ırklarının sonunun gelmesinden endişe ediyorlar.

        Bu aşırı sağcı Almanlar yabancılara karşı. Yabancı kökenli insanların ne kadar uyum sağladığına, doktor olarak, mühendis olarak çalıştıklarına, istihdam sağladıklarına ya da vergi ödediklerine bakmıyorlar. Bu insanlara nasyonal sosyalistlerin Yahudilere baktığı gibi bakıyorlar: Bize ait değiller ve hayatlarının bir değeri yok…

        Almanya’daki aşırı sağcılar uzun bir süre bu sapkın düşüncelerini birbirleriyle paylaştı, komplo teorileri kurdu ve internette birbirlerini kışkırttı. Şimdi ise harekete geçiyorlar.

        Bazıları da bunu aynı “S. Grubu” gibi hedef alarak, ağlar kurarak soğukkanlı bir şekilde yapıyor. Ya da Kassel’de Walter Lübcke olayında olduğu gibi.

        Diğerleri ise Halle ve Hanau saldırganları gibi yalnız başlarına radikalleşiyor.

        Asıl soru bu olayların neden yine arttığı. Bunun cevabı ise oldukça huzursuzluk verici. Bu insanlar artık kendilerini yalnız hissetmedikleri için bunu yapıyor. Evet, yanlış duymadınız. Alman siyasetinde artık bu düşünceye zemin hazırlayan bir ruh var.

        Yükselen trend ruhuna sahip bu caniler, yıllarca kendilerini yalnız bir kurt gibi hissettiler, arkadaşları tarafından ciddiye alınmadılar ve aileleri tarafından sakinleştirilmeye çalışıldılar. Ve şimdi bu ırkçı düşüncenin toplumun ortasına kadar geldiğini ve toplumca kabul edilebildiğini görüyorlar. Ve birdenbire kendilerini deliymiş gibi değil de bir halk hareketinin silahlı kolu olarak, ‘görevli’ ve önemli görüyorlar.

        Almanya’da görüştüğüm bir diplomatın son saldırıya ilişkin verdiği bilgiler tüyler ürpertici. Alman yetkililerin derhal cevap vermesi gereken sorular var.

        Örneğin, Alman kurumları Hanau’daki terör saldırısını düzenleyen 43 yaşındaki Tobias Rathjen’in aşırı sağcı görüşlerinden haberdarmış.

        Rathjen Kasım 2019’da yazılı olarak Federal Başsavcı Peter Frank’a başvurmuş ve bir suç duyurusunda bulunmuş.

        Üstelik Alman Federal Başsavcı Peter Frank’a hitaben yazılan yazı 6 Kasım 2019 tarihli bir suç duyurusu... Oldukça yakın tarih.

        Saldırgan Rathjen bu yazıda resmi olarak “bilinmeyen bir istihbarat örgütüne karşı suç duyurusunda” bulunuyor ve Federal Başsavcılık’tan “kendisiyle irtibata geçerek bağlantı kurmalarını” istiyor. Tüm bunlara cesaret ediyor ama savcılık geri dönüş dahi yapmıyor.

        Saldırgan Rathjen yazısında kendisini “normal bir vatandaş” olarak tanımlıyor ve “Ne istihbarat çalışanıyım ne de herhangi bir dönem bir istihbarat örgütüne çalıştım,” ifadelerini kullanıyor.

        Terör saldırganı Rathjen, kendisinin “binlerce Alman vatandaşının bir istihbarat teşkilatı tarafından izlendiğine” dair bilgiye sahip olduğunu ve bu teşkilatın “başka insanların düşüncelerini okuyabildiklerine ve onların akıllarına girerek belirli bir seviyeye kadar uzaktan yönetebildiklerine” dikkat çekiyor. Yani saldırgan açık açık Almanya içinde bir yapıyı ihbar ediyor ama dikkate alınmıyor.

        Rathjen aynı zamanda Federal Başsavcılığı şöyle uyarıyor: “Soruşturma başlatılması halinde muhtemelen dünyanın en güçlü örgütüyle karşı karşıya gelinmiş olacak. Hangi manipülasyon metotlarıyla karşı karşıya gelebilecekleri konusunda onları uyardım,” diyor.

        19 sayfalık suç duyurusu metninde saldırgan Rathjen’in Hanau saldırısı öncesinde internet üzerinden yayımladığı veda manifestosundan alıntılara da geniş ölçüde yer verilmiş.

        Sertlik ve disiplin ile öne çıkan Alman sisteminde bir boşluk mu var, laçkalık mı, bilinmez… Ama her ne varsa bu katliamların önünü açıyor.

        Asıl sorun ise şurada; Radikal ya da sapkın eğilimi olan bu insanlar popülist dalga, artan göç gibi nedenlerle siyasi atmosferin değiştiğini hissediyor. Aşırı sağcı düşüncenin birdenbire parlamentoda yankılandığına şahit oluyorlar.

        Ancak şu gerçeği unutuyoruz. Milyonlarca kişinin kanı eline bulaşmış olan nasyonal-sosyalist korku imparatorluğu başarılı Almanya tarihinin sadece ufak bir parçası olarak görülse de modern Almanya’nın temelini oluşturuyor. Bu nedenle ki bu aşırı sağ kafa yabancılara toleranslı olan siyasetçileri “Almanları köleleştirmek, yok etmek istemek, hatta satmak” ile itham ederek Almanların kendilerini bu siyasetçilere karşı koruması gerektiği çağrısını yapabiliyorsa… Almanlar silahlı eyleme geçiyorlarsa…

        Alman siyasetindeki atmosfer bu saldırganlara cesaret veriyor demektir. Durmak gerekir…

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar