Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ramazan M.Fatih Çıtlak: Kalbini Allah’ın (CC) muhabbetiyle doldur

        M.Fatih ÇITLAK/GAZETE HABERTÜRK

        Güzel ahlak, kulluk, ibadet, taat ve daha niceleri, İslam ve iman adına bildiğimiz ne varsa hepsi kalpteki imanın ve muhabbetin ortaya çıkmasıdır. Kalpte bu muhabbet olmadan hangi güzel ahlakı yaşayabilir, hatta hangi güzelliğin farkına varabiliriz?

        Kalbin içinde ne varsa azalarından da o görünür. Niyet ne ise amel ona göre insandan görünür. Kuru kuru bilmek, muhabbetsiz öğrenmek iman olsaydı hangi güzel amele muvaffak olabilirdik bir düşünün.

        Hakikat penceresinden bakarsak kötü ahlak, gaflet, günah denilen şey kalbin muhabbetten mahrum kalmasının neticesidir. Her türlü zulüm, isyan, Hakk’a, halka ve kendimize karşı yaptığımız tüm ihanetlerin temelinde bir şeyin varlığından ziyade muhabbetin yokluğu yatmaktadır. Ezcümle, kalpte muhabbet varsa güzel ahlak da vardır. Bu muhabbet yoksa insaniyet ve ahlaktan mahrumiyet muhakkaktır.

        SABIR

        Allah Teâlâ’ya kulluk, itaat ve ibadette azimli olmak.

        Günahlara, nefsin isteklerine karşı dirençli olmak.

        Problem, sıkıntı, musibet, hastalık, zarar, ziyan gibi hadiselerle karşı karşıya kaldığında, insana yakışır şekilde davranmak, aklı, ruhu, kalbi karartmamak.

        Mal, mülk, servet, çoluk çocuk sahibi olduğunda yani nimetlere erişip rahat yüzü gördüğünde azmamak, isyan etmemek.

        Varlıkla ve yoklukla imtihanlara ciddiyetle yaklaşım gösterip, insan seviyesine uygun davranmak.

        Yaptığımız işin neticesini göremesek de muhakkak güzelliklerin bir gün çıkacağına dair umudunu, inancını; teslimiyetle ve azimle korumak.

        İnsanlık şerefini, iman, İslam ve dini bağlılığını üç günlük dünyaya satmamak.

        Makam, mevki, para, pul hesabı yaparak dünya nakdine aldanmayıp ahiret kazancını beklemekten usanmamak.

        Hangi sıkıntı olursa olsun çözüm yolları aramak ve üretmek.

        Haksızlığa karşı haksızlık yolunu tercih etmeden, hakkı hukuku hâkim kılmak gayreti...

        Sabır, işte bu cümlelerdeki işaret edilenleri temsil eden en önemli ahlaktandır. Eğer kalpte muhabbet yoksa bu anlatılanları yapmak nasıl mümkün olabilir?

        KANAAT

        Allah Teâlâ’nın sana vermiş olduğu kabiliyeti, en güzel, en iyi şekilde ortaya koymak, çalışmak, gayret etmek.

        Sonra da eline geçen kazancı başkalarının kazandıklarıyla kıyaslamamak.

        “Aynısını ben de yapıyorum, filancadan daha çok çalışıyorum, niye bu kadar kazanıyorum, filancanın malı niye çok?” diyerek kulların elindekine tamah ve haset etmeden insan şerefiyle yaşamak.

        Kanaat, “Bu kazandığım bana yeter, fazla çalışmaya hacet yok!” düşüncesiyle asla izah edilmemeli. Çok çalışacaksın, vazifeni en iyi şekilde yapacaksın, şayet ihtiyacından fazla kazandığını düşünüyorsan onu da hayırlı yerlere sarf ederek yahut infak ederek harcayacaksın. Kimsenin malına, mülküne, ticaretine, kazancına, başarısına göz dikmeyeceksin. Kendi başarını ve kazancını gene kendine göre ölçecek ve biçecek, en fazla başkasından ibret alarak çalışmalarını geliştireceksin. Ne kendi servetini, çalışmalarını, kazancını ne de başkalarının kazanç, kâr ve mal-mülkünü kalbine koymadan yaşayacaksın.

        Bu kanaat duygusuna yani gönlün “kani”, kanaat eder noktada durmasına Allah Teâlâ’nın muhabbeti olmadan sahip olabilir misin?

        MÜRÜVVET

        Sana zulmedene bile acımak, onun hidayeti için uğraşmak, verdiklerine karşı nankörlük edilse bile Allah (CC) için gene iyilikle muamele etmek.

        Düşmanını, kötülükleri yani sana karşı yapılmış şahsi garazları, ivazları, nankörlük ve yanlışlıkları iyiliklerle güzelleştirmeye çalışmak.

        İyilik edenlere iyilikle, güzellikle karşılık vermek her kişinin kârıdır, kötülük görse, zarar etse, anlayışsızlık, hamlıklara maruz kalsa da iyilik edebilmek ise “er” kişinin kârıdır.

        “Hazret-i Ali’yi (RA ) niçin bu kadar seversiniz ya Resûlallah (SAS)” diyerek Efendimiz’e (SAS) sordular. Hemen cevap vermedi Efendimiz (SAS), fakat bir gün Hazret-i Ali’ye (RA ), Efendimiz (SAS) ashâb-ı kirâmın yanında sordular:

        “Ya Ali! Birine iyilik etsen, sonra o kişi sana kötülükte yahut nankörlükte bulunsa ve senden tekrar iyilik istese ne yaparsın?”

        Hazret-i Ali (RA ): “Affederim, benden istediği iyiliği ona yaparım.”

        Efendimiz (SAS): “Ya tekrar aynı şekilde hareket etse ve yine senden iyilik istese?” Hazret-i Ali (RA ): “Aynı şekilde, istediği iyiliğe karşılık elimden geleni yaparım.” Efendimiz (SAS) “Ya gene aynısını yapsa?” buyurunca Hazret-i Ali (RA ), “Anam babam sana feda olsun ya Resûlallah (SAS)! Bu şekildeki her sorunuza cevabım aynı olacaktır!” diyerek cevap verdi. Bunun üzerine Efendimiz (SAS) ashâbına hitaben “İşte ben bunun için Ali’yi çok severim” buyurdular.

        Böyle ahlakta olabilmek kolay mı? Çoğumuza anlamsız gelebilecek ve içindeki kazanç ve rızayı fark edemeyeceğimiz bu mürüvvet herkesin harcı mıdır? Allah Teâlâ kalbimize muhabbet ve rıza duygusunu koymamış olsa kişi mürüvvet sahibi olabilir mi?

        CÖMERTLİK

        Namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek.

        Allah (CC) yolunda şehit olmak.

        Talebe yetiştirmek.

        İnsanların müşkülünü halletmek, dertleşmek, sıkıntılarına ortak olmak, gam ve kederlerine yoldaşlık edip çözüm bulmak.

        Cemiyetin ve insanların ihtiyaçlarına kabiliyetin ve takatin nispetinde koşturmak. Verirken başa kakmamak, infak eylediğinde, sadaka-zekât verdiğinde o verilende gözü olmamak, gönül rahatlığıyla verebilmek.

        Allah Teâlâ’nın sana bahşetmiş olduğu tüm nimetleri; yeri geldiğinde verebilecek, insanlarla paylaşabilecek, Hakk yoluna sarf edebilecek ahlakta olmak.

        En büyük cömertlik candan verilendir. Kazanırken, alırken değil, verirken, infak ederken Allah’a (CC) muhabbet tazelemektir cömertlik. Allah Teâlâ’nın muhabbeti kalbimizde bulunmasa nasıl cömert olabiliriz?

        ZİKİR

        Zerreden küreye kadar her şey bize Cenâb-ı Hakk’ı hatırlatmakta ve bütün mahlukat kendi kuvvet ve idrak düzeyi nispetinde Allah Teâlâ’yı zikretmektedir. Böyle bir âleme gelmiş olan insan, Allah Teâlâ’yı zikretmeden yaşayabilir mi? Zikir; hatırlamak demektir. Peki ya insan Allah Teâlâ’yı, bu muazzam kâinatın zikri arasında unutabilir mi?

        Seven; sevdiğini çok zikreder, çok anar, adeta hep ondan bahseder, onun muhabbetiyle yaşar. Zikirden mahrumiyet Allah Teâlâ’nın muhabbetinden mahrumiyettir. Hakk Teâlâ’nın muhabbetinin bulunduğu bir kalp; zikir ve fikirsiz yaşayabilir mi? Kalpte Allah Teâlâ muhabbeti olmasa insan hiç daimi zikir makamına yükselebilir mi?

        ŞÜKÜR

        Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nimetleri layıkıyla ve gene Cenâb-ı Hakk’ın muhabbetine vesile olacak şekilde yerli yerince sarf etmek, idrak etmek.

        Sabır, kanaat, mürüvvet, zikir; şükrün tecellileridir. Bundan dolayı Kur’ân-ı Kerîm “Elhamdülillah” hamd ve şükrüyle başlar, bunu anlatır. Nimetlerin ayrılığa, tefrikaya, fitne ve fesada yol açması şükürsüzlüktür. Nimet, bereket, sıhhat, kazanç ve Cenâb-ı Hakk’ın bahşettiği tüm emanetler; bizi “tevhid” makamına ulaştırıyorsa şükür eda edilmiş olur. Namaz, oruç, zekât, haram, helal çizgileri, Kur’ân’ı öğrenmek, öğretmek, yaşamak, güzel ahlak üzere hayat sürmek; hep şükrün ve hamdin fiil şekline bürünmesidir. Müslüman; şükrünü eda eden kula denir. Kâfir, münkir, müşrik ve münafıklık, fâsık-fâcir olmak ise şükürsüzlük timsalidir.

        Allah Teâlâ’nın muhabbeti olmasa kalbimizde şükrün lezzetine varabilir miydik?

        Güzel kardeşim! Kalbine Allah (CC) muhabbetini koymaya çalış. Rabb’inden isteyeceksen ilk önce bu muhabbet ve nuru iste ki insanlık ve kulluk şerefinin tadına varasın. Hep söylenmiyor mu? Muhabbetsiz; çorba bile pişirilemez. “Muhabbetsiz nasıl insan olunur, nasıl güzel ahlak sahibi olunur?” bunu bir düşünelim. Ve Allah Teâlâ’ya kalbimize iman muhabbeti koyduğu için bir ömür şükredelim.

        HADİS-İ ŞERİFLER

        “Kim, dünyada Müslüman kardeşinin ayıbını örterse, Allah (CC) da onun ayıbını ahirette gizleyip kapatır.”

        Hadis-i şerif - Müslim

        “Din kardeşini, bir suçundan dolayı ayıplayan kimse, o suçu kendisi de işlemedikçe ölmez.”

        Hadis-i şerif - Tirmizî

        “Kim başkasının kusurlarını affederse, Allah onun şerefini daha da artırır. Kusuru affetmekle kimsenin şerefi eksilmez.”

        Hadis-i şerif

        Ahmed İbn-i Hanbel (Müsned)

        “İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a (CC) şükretmez.”

        Hadis-i şerif

        Ebû Dâvud, Tirmizî

        “Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez.”

        Hadis-i şerif

        Ahmed İbn-i Hanbel (Müsned)

        “İman iki kısımdır, yarısı şükür yarısı sabırdır.”

        Hadis-i şerif

        Beyhâkî, Deylemî

        GÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜĞÜ

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa