Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Edebiyat Paulo Coelho yeni kitabı Hippi'yi anlattı

        Coelho ile tanışıklığımız 20 yıl öncesine uzanır. 1996’nın soğuk bir kış günüydü. Sonradan dünyanın en çok satan (70 milyondan fazla) kitapları listesine giren “Simyacı” Türkçe’de yayımlanmış, Paulo da bu vesileyle İstanbul’a gelmişti. Çalıştığım dergiden (Aktüel) birkaç arkadaşla onu Sultanahmet’te kaldığı otelden alıp yemeğe götürmüş, gece yarısına kadar sohbet etmiştik. O gün, daha önce İstanbul’a gelip gelmediğini söylediğini hatırlamıyorum. Ama İstanbul, tarih, Mevlevilik, tasavvuf, vecd başlıca konumuzdu. Zaten o da Simyacı’da benzer bir felsefeden yola çıkıyor, “Kişisel menkıbeni gerçekleştirmekten”bahsediyordu. Kar serpiştiren geceyarısı Ayasofya’nın karşısında bir banka oturup, “Madem insanın kendi menkıbesinin peşinden gitmesini söylüyorsun, bizimle Belgrad Ormanı’na gel, kardelenleri gör” dediğimizi hatırlıyorum. Bir süre düşünüpuyumayı tercih etmişti. Bozulmuştum tabii ama sonraki yıllarda farklı vesilelerle farklı yerlerde temasımız sürdü; hepsinde de aynı sıcaklıkla. Hac Yolu’nu bitirdiği İspanya’nın Santiago de Compostela kentinde bir kitabını, Fransa’da Pireneler’in eteklerindeki evinde bir başka kitabını konuştuk. Arada telefonlaştık, 2006’daki Dünya Kupası’nda Berlin’de karşılaştık. En son 2011’de, dostlarıyla özel bir buluşma için İstanbul’a geldi. Aynı yıl yayımlanan “Elif” adlı kitabının başkahramanı bir Türk kızdı. Onun dışında neredeyse her kitabında tasavvuftan izler vardır. Zaten Habertürk’teki haftalık yazılarından, bu konuya ilgisini biliyorsunuz.

        BABASI ONU AKIL HASTANESİNE KAPATTI

        Bunları neden anlatıyorum? Bugün artık Marquez’den sonra dünyada en çok okunan Latin Amerikalı yazar olan, Brezilya Edebiyat Akademisi üyesi, 20’ye yakın kitabıyla 50’den fazla dilde yüz milyonlara ulaşan Coelho’nun yeni kitabının ana mekânının İstanbul, alt metindeki konusunun hippilikten yola çıkarak tasavvuf olduğunu söylemek için. İsteseniz böyle tanıtım yaptıramazsınız. Coelho’nun “Burada anlatılanların hepsi kişisel deneyimlerime dayanıyor. Olayların sırası, kişilerin isimlerini değiştirdim, ama bütün olanlar gerçek” dediği “Hippi,” yazarımızın 1970’lerdeki hippilik günlerini, o dönemin ruhunu, kültürünü, ilişkilerini aktarıyor. Coelho, mühendis bir babanın oğlu olarak 1947’de Rio’da doğdu. Ailesi “somut” bir iş yapmasını istiyordu ama onun aklında yazarlıktan başka şey yoktu. İnanılması zor ama babası bu isyankâr çocuğu 17’sinde akıl hastanesine kapattı. Birkaç kez kaçtı ama ailesini memnun etmek için hukuk okumayı da kabul etti. Bir yere kadar. Hippi akımı dünyayı sarmıştı, 23’ünde ülkesini terk etti, Meksika, Peru, Bolivya, Şili ve sonrasında Avrupa’ya geçerek hippiliğin tadını çıkardı. Dönüp şarkı sözü yazarlığı, ardından da hayali olan yazarlığa başlayana kadar.

        BREZİLYA’DA İŞKENCE, AMSTERDAM’DA AŞK

        Kürşad Oğuz'un HT Cumartesi'de yer alan yazısına göre, “Hippi” aslında onun kişisel menkıbesinin romanı. Brezilya’da diktatörlüğe karşı hareketleri gerekçesiyle tutuklanıp gördüğü işkenceyi de anlatmaktan çekinmeyen Coelho, önce hippiliğin ne demek olduğunu, hippilerin nasıl yaşayıp seyahat ettiğini anlatıyor. Uyuşturucu, özgür seks, her anlamda özgürlük o dönemin bir boyutu. Diğer boyutta ise seyahatlerdeki zorluklar, statükocu zihniyet ve güvenlik güçlerinin baskı ve şiddeti var. Ama romanın aslında, tekdüze hayatından kurtulmak için Nepal’e gitmeyi hedefleyen genç ve güzel Hollandalı Karla ile “daha modern ve konforlu” bir hippilik için ülkeye ayak basan Paulo’nun Amsterdam’da karşılaşmasıyla başladığını söyleyebiliriz. İkili, çok geçmeden Nepal’e hareket edecek “Magic Bus” denen otobüse 70’er dolara biletlerini alır ve farklı ülkelerden yaklaşık 20 kişilik hippi grubuyla 1970 Eylülü’nde yola koyulurlar. Yolda, biri İngiliz diğeri Hintli iki şoförün, Fransız baba ve kızının, İrlandalı çiftin ve diğerlerinin öykülerini öğreniriz. Almanya, Avusturya, Yugoslavya, Bulgaristan derken nihayet Paulo uzaklarda iki büyük caminin minarelerini görür: “İşte gelmişlerdi!”

        Paulo’nun İstanbul’da asıl hedefi “Eteklerini havalandırıp kendi etraflarında dönen dervişleri izlemek”tir: “Gösterinin etkisine kapılıp aynı dansı öğrenmek istediğinde bunun bir danstan öte, Tanrı ile irtibat kurmanın bir yolu olduğunu öğrenecekti. Dervişlere sufi deniyordu ve bu konuda okuduğu her şey Paulo’yu daha da heyecanlandırıyordu. Bir gün Türkiye’ye dönüp dervişlerin ya da sufilerin öğretisini özümsemek istese de bunun ancak uzak gelecekte mümkün olacağını tahmin ediyordu...”

        CAMİLER, SARAYLAR, MEZELER...

        Kitabın sonraki bölümünde artık çoğunlukla İstanbul, Paulo’nun tasavvuf tecrübesi ve Karla ile aşkı var. İstanbul’a indikten sonra kendine bir Mevlevi dergâhı arayan Paulo, Kapalıçarşı gibi bir yerde “Derviş, Rumi, Sufi” diye diye dolaşarak, arada bir Mevlevi gibi dönerek amacına ulaşır. Onu anlayan birinin yönlendirmesiyle “sufizm merkezi” dediği şeyi bulur. İçeride, yıllar önce buraya gelmiş ihtiyar bir Fransız vardır. Paulo ona, “Dans konusunda tecrübe kazanmak için orada olduğunu” söyler. Adam pencereden gelen ışık huzmesini gösterir, “Güneşe hürmet et” der: “Tam o anda yakındaki caminin minaresindeki hoparlörlerden sözcükler dökülmeye başladı, ses şehre yayıldı ve Paulo namaz vakti geldiğini anladı.”

        REKLAM

        Paulo oradan kopamaz. Ertesi ve ertesi gün yine gelir. Yaşlı adama sufizmi öğrenmek istediğini, bir ustaya ihtiyacı olduğunu söyler. “Öyleyse Hakikat’in peşine düşmesi gerektiği” cevabını alır, “Canını yaksa da...” Bir süre canının yanmasını kabul eder Paulo...

        Bu, romanın uhrevi tarafı. Dünyevi tarafta ise Sultanahmet Camii, Ayasofya, Arkeoloji Müzesi, Topkapı Sarayı, Yerebatan gibi övgüyle anlatılan mekânlar; yine çok övülen Türk kahvesi, mezeler, yemekler var.

        Hollanda’dan yola çıkmış Brezilyalı bir “hippi” sizi 1970’lerin İstanbul’u ve kendi ruh dünyasında dolaştırıyor; daha ne istiyorsunuz?

        COELHO'DAN SON ROMANIYLA İLGİLİ CEVAPLAR

        'İSTANBUL KISMI HALA GEÇERLİ'

        Hippilik dönemine neden tekrar döndün?

        Dünyanın dini, cinsel, siyasi, her açıdan tutuculaştığını göstermek için... Hippiler döneminde insanların kendi seçimleri, inançları hoşgörüyle kabul ediliyordu.

        Eski hippi arkadaşlarınla görüşüyor musun?Hâlâ bu özgürlükçü felsefeyi benimsiyorlar mı?

        Sadece otobüsü kullanan kişiyle. O şimdi özellikle savaş sonrası travmalarla ilgilenen, saygın bir doktor.

        REKLAM

        HİPPİYSEN HEP ÖYLE KALIRSIN’

        Magic Bus ile yola çıkan gençten hâlâ içinde taşıdığın şeyler neler?

        Her şeyi taşıyorum içimde... Bir defa hippiysen, her zaman öyle kalırsın. Bu, hayatı basitleştiriyor. Düşünün, hayattaki en büyük zevkler bedava; yürümek, doğayla bütünleşmek, meditasyon, korkusuzca gülüp ağlamak, yardıma ihtiyacı olanlarla dayanışmak ve en önemlisi de senden istediği şeyi yaratmak isteyen sistemin seni manipüle etmesine izin vermemek.

        Geziyi izleyen 10 yıl boyunca Magic Bus’ın rotası pek de büyülü kalmadı: İran Devrimi, Sovyetler’in Afganistan’ı işgali, Yom Kippur Savaşı, Suriye, Irak ve Lübnan’daki olaylar... Bu yoldaki olumsuzluklara nasıl bakıyorsun?

        Bir şey yapman gerekiyorsa ertelememelisin. Daha sonra yapman gereken imkânsızlaşabilir. Aynı soruda örneklendirdiğiniz gibi. Bugün hâlâ 2010’a kadar Suriye’ye gitmediğim için pişmanım. O zamanlar Suriye’ye uçakla bir saatte gidiliyordu!

        Kariyerin boyunca kitapta gezdiğin çeşitli yerlere tekrar döndün. Tabii bu sefer uluslararası bir yazar ve fenomen olarak. Bu nasıl hissettirdi?

        Her şey değişiyor tabii. Örneğin Peru’ya gittiğimde Machu Picchu’yu görmeyi reddettim çünkü bunun artık turistler için olduğunu biliyordum. Eşim Christina oraya gitti ve yürümenin bile mümkün olmadığını anlattı. Sonuç olarak geriye bakan biri değilim.

        REKLAM

        Şimdi hippi kültürüyle bağlantılı bazı kavramlardan bahsedelim. Özgür seks neydi ve ne oldu? Devam ediyor mu?

        Galiba devam ediyor. Hippi devriminin silinmez bir işareti olmuştu.

        Uyuşturucu o zaman neyi temsil ediyordu ve şu an neye dönüştü? Legalleştirilmeli mi?

        Bugün esrar dünyanın birçok yerinde legal. Örneğin İsviçre’de ilgili bir marketten alınabilir. Eroin ve kokain gibi uyuşturucular her zaman yasak olmalı. Fakat günümüzde devletlerin milyonlarca dolarını tüketip, esrarın tehlikeli olduğunu ileri süren bir baskı endüstrisi var.

        Moda karşıtlığı denilen bir tarz vardı, hippiler yıpranmış ve özgün kıyafetler giyiyorlardı. Günümüzde gençler açgözlülükle alışveriş yapmaya teşvik ediliyor. Sence bunu protesto etmeliler mi?

        Kesinlikle etmeliler. Bu başkaldırış her birinin yaratıcılığını da uyaracaktır.

        'SOSYAL MEDYA RUHU ZEDELİYOR'

        Kitapta çift, İstanbul’da önerilen yerlere gitmeyip kendi ruhlarının yönlendirdiği yerlere gidiyor. Bugün hâlâ Santiago Yolu ya da Hippi Rotası gibi değişim odaklı seyahatler yapılabilir mi?

        Bunların hepsi insanın kendisine bağlı. İstanbul’la ilgili yazdığım kısım bugün hâlâ geçerli. İnsan bir tren istasyonunda dururken bile kendi ruhunu keşfe çıkabilir. Daha fazla seyahat etmek gerekiyor. Fakat bugün insanlar, Santiago Yolu’nu bile gözlerini telefonlarından ayırmadan kat ediyorlar. Bu esnada sıkı bir telefon perhizi iyi olur diye düşünüyorum.

        REKLAM

        “EVLİLİKTE HİÇBİR ŞEY AYNI KALMAZ”

        “Aşk, cevabı olmayan bir sorudur” diyorsun. Bu cümle 40 yıldır aynı kişiyle evli biri tarafından yazıldı. Gün geçtikçe sorular mı değişiyor yoksa gerçekten cevap yok mu?

        40 yıldır aynı kişiyle evli olduğum söylenemez. Zaman içinde değişen, evrilen birçok Christina’yla evli olduğumu düşünüyorum. Evliliğe dair asıl sorun düğün-dernek bittikten sonra insanların her şeyin aynı kalacağını zannetmesi. Hiçbir şey aynı kalmıyor. Ya değişime adapte oluyorsun ya da sevdiğin insandan giderek uzaklaşıyorsun.

        Sosyal ağların ilk heyecanlı temsilcilerindendin. Bugünlerde sosyal medyadan izne ayrılmış gibisin. Neden arana mesafe koydun?

        Sosyal medya gittikçe kötüleşiyor. Önceden Facebook’a ücretsiz içerikler sağlamıştım. Şimdilerde bu içerikleri hâlâ ücretsizce sağlamamı istiyorlar. Bunları daha güzel bir dünya umuduyla yapıyordum ama bu çaba bir illüzyona dönüştü.

        Sosyal medyadaki trollere, ırkçı, önyargılı hesap saldırılarına uğrayanlara söyleyecek bir şeylerin var mı? Bu insanlar nasıl davranmalı?

        Bu ağlardaki en kötü örnek anonim saldırılar. Ben bu durumdan pek endişelenmiyorum çünkü daha ilk saldırılarda, sonra gelecekleri bile engellemiş oldum. Fakat diğer insanlar bu tarz saldırılardan dolayı acı çekiyorlar ve bu durum insanlığın ortak ruhunu zedeliyor.

        REKLAM

        Özel hayatının gizliliğini nasıl sağladın, sence bu gizlilik günümüzde hâlâ mümkün mü?

        Pek mümkün değil. Ama bugünlerde düzenlemeler yapılıyor. Umarım gizlilik ve sahte haberlerin yayılmasına karşı daha sert yasalar çıkarılır.

        Genellikle kitaplarının lirik özü bir kadın. Kendini onların kimliğine büründürüyorsun. Sen hangi noktalarda kadınsın?

        Ben hem erkeğim hem kadın. Kadın yaratıcı taraftır. Bu yüzden kitaplarımda kadın karakterler daha çok öne çıkıyor.

        #MeToo gibi taciz karşıtı neo-feminist hareketleri ve kadınlara işyerlerinde eşit şartlar getirmek isteyen #Timesup’ı destekledin mi? Bu hareketlerin faydalı olduğunu düşünüyor musun?

        Aslında bu, olaydaki kilit insanlar tarafından nasıl yönetileceğine bağlı. Fakat ilgili kurumların ve kişilerin bu tarz hareketleri abartarak toplumu manipüle etmesinden endişe duymuyor değilim. Ama erkeklere göre kadınlar daha konsantre ve hassaslar. Bunun farkında oldukları zaman olayları daha iyi kontrol edebilecekler.

        ‘İSLAM’A GEÇMEM GEREKİR Mİ?’

        Paulo anlatıyor: “Dans eden dervişler gibi kusursuz bir trans haline ulaşmak uğruna ömrümün üç yılını vermeye hazırdım. Adam, ‘Dostum,’ dedi. ‘Sufi, şimdiki ânı yaşayan kişidir. Yarın kelimesi dağarcığımızda yer almaz.’ Evet, bunu ben de biliyordum. Asıl merak ettiğim, talebelikte ilerleyebilmek için İslam’a geçmemin gerekip gerekmediğiydi. Adam, ‘Hayır,’ dedi. ‘Yalnızca bir söz vermelisin: Kendini Tanrı’nın yoluna adayacağına, bir bardak suda bile O’nun yüzünü göreceğine, sokakta dilencilerin yanından her geçişinde O’nun sesini duyacağına; zaten bütün dinlerin telkin ettiği de budur, vermen gereken tek söz bu.”

        REKLAM

        ‘LAİK ÜLKE VE AŞIRI UCUZ’

        Magic Bus’ın şoförü konuşuyor: “İstanbul ucuz bir şehir, hatta aşırı ucuz denebilir. Türkler harika insanlar ve yollarda aksini görseniz de ülkenin resmî dini İslam değil, laik bir ülke. Yine de güzel kızlarımıza cüretkâr giyinmekten kaçınmalarını, sevgili erkeklerimize ise sırf uzun saçlarıyla dalga geçildi diye kavgaya tutuşmamalarını tavsiye ederim.”

        O KÖPRÜ ROMANDA OLMADI

        Paulo’nun bütün kitaplarını okudum. Bunun en geniş kitleye hitap eden ve en iyilerinden olduğunu söyleyebilirim. Ancak “kurguda olur böyle” denip geçiştirilemeyecek bir büyük hata var. Karla, Boğaz’a iniyor ve “Avrupa’dan Asya’ya uzanan kırmızı köprüyü” izliyor. Yetmiyor, bir başka gün Paulo ile otobüse binip köprüden Asya yakasına geçiyorlar. Oysa yıl 1970. Dönemin Boğaziçi Köprüsü’nün inşaatı belki yeni başlamış. Tamamlanıp açılmasına daha üç yıl var... Keşke bir editör uyarsaymış.

        Bir başka sırıtan cümle de şu: “Kürtler özerklik istiyordu, cumhurbaşkanı ne yapacağını şaşırmış haldeydi.” Belki Kürt Sorunu’nu kastediyor Paulo ama o tarihlerde bir “özerklik” tartışması da yok. Belki bir 15 yıl sonra...

        REKLAM

        ‘YİĞİT KOMUTAN ATATÜRK’

        “Atatürk. Yiğit komutan; I. Dünya Savaşı’nda çarpışmış, bir isyanı önlemiş, saltanatı kaldırmış, Osmanlı İmparatorluğu’na son vermiş, İslam dinini devletten ayırmış (ki çoğu kişi bunu başarmanın imkânsız olduğunu düşünüyordu) ve lanet İngilizlerle Fransızlar için en önemlisi, İttifak Devletleri ile aşağılayıcı bir barış anlaşması imzalamayı reddetmişti.”

        BU HAFTA NE OKUSAK?

        Ekonomiye dair alengirli fikirleri kolay anlaşılır hale getiren kitapta, bilmek ve sormak istediğiniz her şey var. Gelişmeleri daha iyi anlamak isteyenlere. “The Sopranos” ve “Mad Men” dizilerinin yazarı Weiner ise karı koca gerilimine ve ergenlik sorunlarına el atıyor romanında.

        Ekonominin Kısa Tarihi Niall Kishtainy Çev: Abdullah Yılmaz Alfa Yayınevi

        Her Şey Kızım İçin Matthew Weiner Çev: Zeliha Babayiğit Doğan Kitap

        Şurada Paylaş!
        Yazı Boyutu

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ

        Habertürk Anasayfa