Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Ayşe Özek Karasu Tarih soykırımla yargılar, size ne oluyor
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dünyanın dört bir yanındaki protesto gösterileriyle bazı başkentlerde ve Birleşmiş Milletler koridorlarında, sosyal medyadan taşan öfkeli isyanlarda ve aydınlar arası açık mektup restleşmelerinde bir kavram giderek daha yüksek sesle ifade ediliyor: Soykırım.

        Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının akabinde “soykırım” sözcüğünü bizzat Biden’ın ağzından dile getiren Amerikan yönetimi, Gazze’de İsrail’e soykırım suçu yapışmasın diye uğraşıyor.

        Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby basın toplantısında konuşuyor: “İsrail, Filistin halkını haritadan silmeye çalışmıyor. İsrail, Gazze’yi haritadan silmeye çalışmıyor. İsrail, soykırımcı terörist tehdide karşı kendini savunmaya çalışıyor. Eğer ‘o’ (soykırım) sözcüğü kullanmaya başlayacaksak tamam, ama gelin doğru şekliyle kullanalım.”

        Kirby’ye tercüme; İsrail, Hamas karşısında soykırım tehdidi altında! Anlaşılan Gazze halkı için öyle bir tehdit henüz kıvamını bulamamış. Meydanlardan "Soykırımı durdurun" çağrıları boşuna yükseliyor!

        Beyaz Saray istediği kadar tersini iddia etsin, İsrail’deki savaş retoriği Hamas’ı yenilgiye uğratma hedefinden çok, BM Sözleşmesi’nin içerdiği fiilerin çoğu bakımından soykırımı tarif ediyor. İsrailli yetkililer arasında Gazze’yi haritadan silme, Filistinlileri çöle tehcir etme, Gazze halkını açlıktan öldürme niyetini açıkça dile getirenler var. Filistinlilere 1948’den sonra ikinci Nakba’yı yaşatacaklarını haykıranlar çıkıyor.

        Yetişkinler yetmiyor, çocuklara “Gazze’deki herkesi imha edeceğiz” diye şarkı söyletip sosyal medyada yayınlıyorlar. Sivil Cephe adlı örgütün prodüksiyonu video dünyada olduğu kadar İsrail'de de tepki çekiyor; hem sözleri, hem de çocuklara söyletilmesi nedeniyle.

        Nükleer silahla yok etmek - Netanyahu hükümetinin ultra milliyetçi aşırı sağ kanadından Miras Bakanı Amihai Eliyahu, Hamas tehdidini bertaraf etmenin bir yolunun Gazze’ye nükleer bomba atarak herkesi ortadan kaldırmak olduğunu söyledi. Bakana göre Gazze’de muharip olmayan kimse yoktu! İlginçtir, tepki üzerine Netanyahu, bakanın kabinedeki görevini süresiz askıya aldı. Zaten savaş kabinesinde değildi.

        Açlıktan öldürmek, yurdundan sürmek – Bir dönem aşırı sağcı aktivist kimliğiyle yerleşimcilerin önderi olan Ulusal Güvenlik Bakanı Ben Gvir, Hamas topyekün sürülünceye kadar Gazze’ye her türlü insani yardıma karşı çıktı, “Eğer uluslararası toplum Gazze’deki ölü çocukların resimlerini görmek istemiyorsa, mülteci kabul etmeye hazır olduğunu ilan eden İskoçya’ya göndersinler çocuklarla kadınları. İsrail, insani işlerin pazarlığına girmez!” dedi.

        Netanyahu’nun Likud Partisi’nden Tarım ve Kırsal Kalkınma Bakanı Avi Dichter, “Şu an Gazze Nakba’sını yürütüyoruz” derken, 1948’de 750 bin Filistinlinin topraklarından sürülmesine doğrudan referansla etnik temizlik niyetini ortaya koydu.

        İsrail Cumhurbaşkanı Yitzak Herzog, Gazze’deki sivillerin “masum olmadığını”, bir ulus olarak topluca sorumluluk taşıdıklarını iddia etti. Böylece Gazze halkını topyekün cezalandırma eylemine meşruiyet kılıfı hazırlanmış bulunuyor.

        İnsan yerine koymamak – Savunma Bakanı Yoav Gallant, “Gazze’ye elektrik, su, gıda ve yakıt yok. Hayvan kılığındaki insanlarla savaşıyoruz” derken sadece Hamas’ı değil bütün Filistin halkını kastediyordu. Soykırımlarda hedef alınan grubu insan yerine koymayan lisanla birebir örtüşüyordu sözleri. Ruanda soykırımında Hutular da Tutsilerden bu şekilde bahsediyordu.

        Potansiyel savaş suçlusu İsrail’in soykırım suçuna yaklaştığına dair sesler giderek çoğalıyor. BM insan hakları raportörleri Filistin halkının soykırım tehdidi altında olduğunu bildiriyor ve “Bu felaket gerçekleşmeden önce harekete geçmek gerek” diyor. İsrail’in savaş suçu işlediğine dair görüşler giderek soykırım saptamasına evriliyor.

        Soykırımı liderlik düzeyinde dile getiren sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan değil.

        Brezilya Devlet Başkanı Lula: “Bu bir savaş değil, savaşla ilgisi olmayan 2 binden fazla çocuğun öldürüldüğü bir soykırım.” Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa: “Gazze, soykırımın işlendiği bir toplama kampına dönüştü.” Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro: “Filistin halkını sürüp Gazze’yi ele geçirmek için soykırım yapıyorlar. Bu soykırımı yürüten devletin müttefikleri demokrasiden söz edemezler.”

        “GAZZE, SOYKIRIMIN DERS KİTABI”

        Bazı tarihçi ve Holokost uzmanları 1948 BM Soykırım Sözleşmesi kapsamında soykırım suçunu tespit etmenin kolay olmadığını belirtmekle birlikte Gazze’nin soykırımın eşiğine geldiği veya şu an bu suçun işlenmekte olduğu görüşünde.

        Halen Brown Üniversitesi’nde ders veren ve Holokost araştırmalarıyla tanınan İsrail doğumlu tarihçi Omer Bartov’a göre Gazze’de savaş suçu ve hatta insanlığa karşı suç işlendiğine dair yeterince kanıt var. Savaş suçları BM sözleşmesinde yer almıyor, 1949 Cenevre Konvansiyonu’yla tanımlanıyor; uluslararası silahlı ihtilaflarda orantısız güç kullanımıyla askeri hedeflerin ötesinde sivillere zarar verilmesini içeriyor. İnsanlığa karşı suç ise Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin temelini oluşturan Roma Statüsü kapsamında belirleniyor, sivil nüfusa karşı imha ve diğer suçları içeriyor. Savaş zamanları dışındaki fiiller de dahil edilebiliyor.

        Bartov, Gazze’de soykırımın eşiğine gelindiği görüşünde; “İsrail’in eylemleri soykırıma dönüşmeden durdurulmalı, bir dakika bile bekleyecek zaman kalmadı” diyor. Bu bağlamda Soykırım Sözleşmesi’nin maddelerini sıralıyor.

        Soykırım suçu ille öldürmeyi içermiyor; bir etnik veya ırksal grubun çocuklarını başka gruba nakletmek de soykırım suçu. Kimliğini bilmeyen o çocuklar kültürel soykırıma maruz kalıyor, grubun devamlılığı sağlanamıyor. Örneğin Avustralya ve Kanada’da yerli grupların çocukları ellerinden alınmış, bu eylem soykırım olarak kabul edilmişti.

        El Şifa Hastanesi’nde yoğun bakımdaki 28 prematüre bebekten, bu dünyadan göçüp giden beşi hariç, geri kalanların Refah sınır kapısından Mısır’a tahliye edildiği haberine sevinmeli miyiz mesela? Annesiz babasız nasıl bir hayat bekliyor onları, kimliklerini ne kadar bilecek ve kimlerin elinde nasıl bir geleceğe yetişecekler?

        ABD’de Stockton Üniversitesi’nde Holokost ve soykırım araştırmaları üzerine çalışan İsrailli akademisyen Raz Segal ise “Gazze, soykırımın ders kitabıdır” diyor. Çeşitli yayınlarda kaleme aldığı yazıların yanı sıra Guardian’dan Owen Jones’a konuşan Segal’e göre Hamas’ın 7 Ekim saldırısı Holokost’la ilişkilendirilecek bir eylem değil, buna karşılık İsrail’in uyguladığı şiddetin boyutu soykırım niyetini ortaya koyuyor. Gazze halkını sorumlu tutan Cumhurbaşkanı Herzog’dan bakanlara, üst düzey ordu yetkililerinden “Gazze’yi mezbahaya çevirin” diyen gazetecilere kamuoyunda kullanılan dil de bu niyeti destekliyor; “Gazze’nin kuzeyinde neredeyse hiçbir şey kalmadı, fosfor bombası kullanıldığına dair kanıtlar var. İsrail, bir ayı aşkın sürede 20 bin tondan fazla patlayıcı kullandı. Hedef yok etmek. Kaç kişinin öldürüldüğüne bakılmaksızın, niyete baktığımızda yaşananlar soykırımın ders kitabı” diyor Segal.

        Raz Segal ve Omer Bartov bir grup akademisyenle birlikte açık mektup yayınlayarak “Gazze ve İsrail’de yaşanan krize Holokost göndermesi yapan siyasetçi ve kamuoyu önderlerini” eleştirdi. Hamas saldırısını Holokost’la eş tutan Biden ve Hamas için “Yeni Naziler” diyen Netanyahu başta geliyor. Gerek 7 Ekim saldırısı gerekse Gazze’de süren bombardımanın dünyanın dört bir yanında Yahudi ve Filistinliler arasında acı ve korkuya neden olduğunu belirterek şöyle dediler: “Nerede olursa olsun her bireyin güvenlik içinde yaşama hakkı vardır, ırkçılık ve antisemitizmle ve İslamofobiyle aynı şekilde mücadele esastır.”

        ELEŞTİREN HER ÜNLÜYE İPTAL

        Owen Jones’un sosyal medyada yayınladığı Raz Segal röportajı büyük ses getirdi ve İngiltere’de yeniden bir Gary Lineker vakası patlak verdi; videoyu izlemeye değer diye X’te 8.7 milyon takipçisiyle paylaşan BBC sunucusu Lineker’e tepki yağıyor, Hamas saldırısını ve İngiltere’de yükselen antisemitizmi kınamamakla suçlanıyor. Malum, İsrail’i protesto ve Filistin’e destek gösterileri direkt antisemitizm damgası yiyor.

        Eski futbolcu ve Günün Maçı sunucusu Lineker, geçen mart ayında İngiltere’nin göç politikasını o dönem Twitter’da 1930’ların Almanyası’na benzeterek eleştirdiği için görevden alınmış, toplumsal baskı karşısında BBC’nin çark etmesiyle programa geri dönmüştü.

        Şimdi Gazze ölümleri 11 bini aştığı halde Batı hükümetlerinin “İsrail kendini savunuyor” ısrarını sürdürdükleri ortamda geri dönüşler daha zor görünüyor. İptallere yenileri ekleniyor. Özellikle Almanlar, Filistin’i savunan Greta Thunberg’i affetmiyor kıza antisemit yaftası yapıştırıyor, New York’ta Filistin’e destek mitingine katılan Susan Sarandon’ın yetenek ajansı UTA ile sözleşmesi iptal ediliyor. Meksikalı oyuncu Melissa Barrera da sosyal medyada Filistin’i savunduğu için Scream 7’nin kadrosundan çıkarılıyor.

        Hollywood’un sol aktivist cenahından Sarandon’ın suçu “Bugün Yahudi olduğu için korkanlar, bu ülkede Müslüman olmanın nasıl bir his olduğunu tadıyorlar” diyerek hem antisemitizmi hem de İslamofobiyi eleştirmesinin yanı sıra “Nehirden denize Filistin özgür olacak” sloganına eşlik etmesi. Malum, Şeria Nehri’nden Akdeniz’e uzanan bölgeyi içeren o slogan antisemitik bulunuyor. Sarandon, Filistin’e desteği nedeniyle uzun zamandır antisemit damgasıyla dolaşan Roger Waters’ın bir paylaşımına destek verdiği için misliyle tepki görüyor. Waters bütün engellemelere rağmen Uruguay konserine çıkıyor ve “Soykırımı durdurun” diye sesleniyor.

        Jürgen Habermas’ın yayınladığı dört imzalı “Dayanışma ilkeleri” açık mektubuna ters düşen bir çağrı Roger Waters’ınki. Habermas, Nicole Deitelhof, Rainer Forst ve Klaus Günther’e göre, Hamas saldırısına misillemede bulunan İsrail’e soykırım niyeti atfedilemez ve “Almanya sokaklarında Yahudilerin korkuyla dolaşması asla kabul edilemez.” Almanya’daki antisemitizme lanet olsun. Peki Yahudilerin korkusuzca yaşamasının karşılığı binlerce Filistinlinin ölmesi midir?

        Nitekim kalabalık bir gruptan karşı bildiri geliyor. Türk akademisyenlerin de yer aldığı grup, her bireyin insan onuruna yakışır yaşam hakkını şöyle hatırlatıyor:

        “Dayanışma ilkeleri bildirisi bizde derin endişe uyandırdı. Almanya’da yükselen antisemitizm ortamında Yahudilerin yaşam hakkının korunması konusunda hemfikiriz. Ancak yazarların gösterdiği dayanışmanın sınırlı olduğu ve insan onuruna dair kaygıların ölüm ve imhayla karşı karşıya olan Gazze’deki Filistin halkına uzanmadığı görülüyor. Almanya’da yükselen İslamofobiyle yüzleşen Müslümanları da içermiyor. Oysa dayanışma, insan onuruna dair ilkelerin her birey için geçerli olmasıdır. İsrail’e soykırım niyeti atfedilemez iddiasına karşın uzmanlar, soykırım suçunda hukuki zemininin oluşup oluşmadığını tartışıyor. İnsan hakları grupları Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde davalar açıyor. Prof. Omer Bartov’un dediği gibi; soykırım suçu işlendikten sonra kınamak yerine, soykırım gerçekleşmeden önce potansiyel tehlike konusunda uyarmanın kritik önemde olduğunu tarih bize gösterdi.”