Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Meslektaşlarına eleştiri: 'Belki de çekmeye cesaret edemediler'

        'Ayla', geçtiğimiz sezon gösterime girdi. Bu sezon da Müslüm Gürses'in hayatını anlatan, 'Müslüm', Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı'na girmemesinde önemli rol oynayan, yüzyılın ön önemli casusu olarak kabul edilen İlyas Bazna'yı anlatan 'Çiçero' ve Avustralya'da Avustralya'ya savaş açan iki Türk askerinin macerasını hikâye edinen 'Türksih'i Dondurma' izleyiciyle buluşacak.

        Sonra da 1923'te Fenerbahçe'nin İngiltere'yi yendiği tarihi maçın, Gülsüm Kabadayı'nın kaza sonrası hafızasını yitirip felç kalan Rus çocuğa 10 yıl boyunca bakmasının ve Âşık Veysel'in filmlerini çekecek.

        Bütün bu filmlerin ortak özelliği hepsinin gerçek olaylar olması.

        REKLAM

        Belli ki bütün bu filmlerin yapımcısı Mustafa Uslu, Kore Savaşı sırasında astsubay Süleyman Dilbirliği'nin yetim ve öksüz kalan, Ayla adını verdiği Koreli kız çocuğu Kim Eunja'ya manevilik babalık yapması üzerine çekilen 'Ayla' ile hem şevklenmiş hem de cesaretlenmiş. Öyle ya 'Ayla', Türkiye'de 5 milyon 588 bin 903 kişi tarafından izlenip 66 milyon 49 bin TL hasılat elde etmesinin yanı sıra Türkiye'nin Oscar adayı olmuştu.

        Yaşanmış olayları film haline getirme merakı üzerine Mehmet Çalışkan'ın Mustafa Uslu ile yaptığı röportajda konu yapımcıların sinema salonlarındaki yiyecek - içecek sektöründen pay istemesine ve film gösterimlerinden önceki reklam yayınlarına kadar geldi. Bir çok reklam filminin de yapımcısı olan Uslu, yiyecek - içecek sektöründen pay istenmesine ve film önünde reklam yayınlanmasına şiddetle karşı çıkıyor.

        Yaşanmış olayları film haline getirme merakınızın kaynağı nedir?

        Çünkü gerçekler, çünkü yaşanan olaylar. Gerçekten çok güzel, muhteşem hikâyelerimiz var. Türk sinemasına bir şeyler bırakmak istiyoruz. Hikâyenin geçtiği dönemi canlandırmak, dekoru, kostümü ayarlamak kolay iş değildir. Ne yazık ki bazı sinemacı arkadaşlarım kolay para kazanma yoluna gittiler ve sinemayla alakası olmayan, televizyon eğlenceliklerini sanki sinema filmiymiş gibi beyaz perdede gösterdi. Aslında o işler, sinema için yapılmamıştı. Hepsi televizyon için yapıldı ve sinemada da şanslarını denediler. Geldiğimiz noktada Türk sineması çok kan kaybetti. Burada sinema sahiplerinin de, yapımcılarının da hataları var. 80 milyonluk ülkedeki izleyici sayısı utanç kaynağıdır.

        Öyle söylüyorsunuz ama izleyici sayısı her yıl artıyor...

        Güney Kore'nin nüfusu 48 milyon ama yılda 286 milyon sinema bileti satılıyor. Bizdeyse nüfusun yarısı kadar bile bilet satılmıyor. Sinema deyip geçmemek lazım. Sinema, yedinci sanattır. Onu kaybettiğinde, tiyatroyu da müziği de kaybedersin. Sinemanın altyapısı, tiyatro ve müzikten oluşur. Sinema sahipleri ve yapımcıların büyük hataları oldu. Filmlerin başına, 45 dakikaya varan reklamlar koydular. Bunu doğru bulmuyorum. Dünyanın hiç bir yerinde böyle bir uygulama yoktur. Bunun parayla pulla da alakası yok. Ben filmlerimin başına reklam koydurmadığım gibi, kendi sinema salonlarımda, başka filmlerin de başına reklam koymuyorum. Çünkü orası özel bir mecradır. Oraya gelen kişi sadece filmi izlemek için geliyor ve bunun parasını ödüyor. 45 dakika reklam izletirsen, o insanlar da bir daha sinemaya gitmek istemez. 7'nci sanatı görmezden geldik. Sonra diyoruz ki, 'Bu çocuk, bu köpeğin bacağını neden kesti?' Acaba o çocuk bir tane çocuk filmine gitseydi, bir çocuk oyunu izleseydi ya da oyun hamuruyla 4 bacaklı bir hayvan yapsaydı, o köpeğin bacaklarını kesebilir miydi? Bence o olayın birinci derece mağduru, o çocuktur. Sanatla ilgilenen çocukla ilgilenmeyen çocuk arasında geceyle gündüz kadar bariz fark olur. Birisi katil, hırsız, uğursuz olur, öbürü insanlığa yararlı biri. Mesela Müslüm Gürses'in hayatı da öyledir. Müslüm Gürses, babası hapse girdikten sonra bir dönüm noktasına geliyor. Ya para kazanmak için kötü şeyler yapacak ya da ustasının verdiği bağlamaya sırtını dayayacak ve onunla şarkı türkü söyleyip ailesini geçindirecekti. Türk sineması, geçtiğimiz yıllarda kötü muamele gördü.

        Nasıl kötü muamele gördü?

        Sinema salonları, insanların gitmeyi çok da heves ettiği yerler değildir. Klostrofobik, penceresi olmayan, havasız yerlerdir. İnsanları oraya çekebilmek için iyi sebepler yaratmak lazım. Geçen sezon 'Ayla', çok iyi bir sebepti. İnsanlar 7'den 70'e gitti. Çok yakın bir arkadaşım, 35 yıldır reklam ajansı sahibi olan bir hanımefendi, konuşmadığı annesiyle, 'Ayla' filmine gittikten sonra barıştı. Film boyunca ellerini bırakmayıp, hüngür hüngür ağlamışlar ve barışmışlar. Bunun gibi dünyadan bir sürü örnek oldu. Bunu sağlayan bir sinema filmiydi. 'Ayla'nın ne kadar izleneceğini biliyor muyduk? Kimse bilemez. 'Ayla', bugün 'Ben yapımcıyım' diyen herkesin önünden bir tur geçti. Senaryo hepsinin önüne geldi. Kimse kusura bakmasın, onlar bu filmi çekmek yerine, kısa yoldan para kazanmaya çalıştı. Belki de çekmeye cesaret edemediler.

        Neden cesaret edemesinler ki?

        Yapımcılar, hikâyeyi okuduğunda, dönem filmi olması nedeniyle masraflı bir iş olacağını gördü. Ben bu filme 21 Milyon TL yatırım yaptım. Bunları yapmaktansa daha basit şeylerden para kazanmaya çalıştılar ve buna devam ediyorlar. Ben de bu durumu yadırgıyorum ve bunu sinemamıza yapılmış bir ihanet olarak görüyorum. Bunu hem yapımcı, hem de 18 tane salonu olan bir sinema işletmecisi olarak söylüyorum. İnsanları oraya çekebilmek için iyi sebepler yaratmak lazım. Geçen sezon 'Ayla', çok iyi bir sebepti. İnsanlar 7'den 70'e gitti. Çok yakın bir arkadaşım, 35 yıldır reklam ajansı sahibi olan bir hanımefendi, konuşmadığı annesiyle, 'Ayla' filmine gittikten sonra barıştı. Film boyunca ellerini bırakmayıp, hüngür hüngür ağlamışlar ve barışmışlar. Bunun gibi dünyadan bir sürü örnek oldu. Bunu sağlayan bir sinema filmiydi. 'Ayla'nın ne kadar izleneceğini biliyor muyduk? Kimse bilemez. 'Ayla', bugün 'Ben yapımcıyım' diyen herkesin önünden bir tur geçti. Senaryo hepsinin önüne geldi. Kimse kusura bakmasın, onlar bu filmi çekmek yerine, kısa yoldan para kazanmaya çalıştı. Belki de çekmeye cesaret edemediler. Yapımcılar, hikâyeyi okuduğunda, dönem filmi olması nedeniyle masraflı bir iş olacağını gördü. Ben bu filme 21 Milyon TL yatırım yaptım. Bunları yapmaktansa daha basit şeylerden para kazanmaya çalıştılar ve buna devam ediyorlar. Ben de bu durumu yadırgıyorum ve bunu sinemamıza yapılmış bir ihanet olarak görüyorum. Bunu hem yapımcı, hem de 18 tane salonu olan bir sinema işletmecisi olarak söylüyorum.

        Bazı yapımcıların sinema salonlarındaki yiyecek içecek satışından pay istediği yönünde iddialar bulunuyor. Bu yeni gelişmeyi nasıl yorumlarsınız?

        Onlara katılmıyorum. Bu sorunun cevabını hem yapımcı, hem sinema salonu sahibi hem de Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nde 8 yıl boyunca bilirkişilik yapan biri olarak veriyorum. Salonların büfelerinde yapılan ticaretin sinema filmiyle hiç alakası yoktur. Çünkü orada yapılan ticaret salon sahibinin kendi kabiliyetiyle oluşturduğu bir iştir. Ben o arkadaşlara kesinlikle katılmıyorum.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa