Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gastro Keşfet Casa Maria Luigia

        Massimo Bottura ile ,2013 yılında Modena seyahatım sırasında, o zamanlar gurme Seyehat yazıları yazdığım dergiye yazı hazırlamaya aniden karar verdiğim gün tanıştım. Modena’ya 2008 yılından beri nerede ise her sene giderim.Orası çok özel dostlarımın olduğu, en ücra lokantalarına kadar bildiğim, benim için özel bir yer. 2013 sonbaharının bir pazar günüydü ve Osteria Francescana kapalıydı. Bilin bakalım o gün ben Modena’da iken Massimo Bottura nerede idi? İstanbul’da. O gün gülümseyerek mailleştik, bir araya gelmek üzere sözleştik ve ilk kez İstanbul’da tanıştık. Eşi Lara ile ilk tanıştığımızda, bu sevimli hikaye onunda bi hayli hoşuna gitti. Sonrasında bende uluslararası platformlarda sıkça bulunan Avrupalı bir şef ile evlenince, dünyanın çeşitli ülkelerinde katıldığımız etkinliklerde yollarımız bol bol kesişir oldu.

        REKLAM

        2019 yılı Haziran ayında The World’s 50 Best ödül töreni için hep birlikte Singapur’da olduğumuz sırada, Lara, Casa Maria Luigia’da bahsedip davet ettiğinde haberim olmuştu bu otelden. Ekim ayında misafirleri oldum. Cerea ailesi ile Bergamo Da Vittorio’da son öğle yemeğimi yedikten sonra, araba ile Modena’ya doğu yola çıktım.Öğleden sonra Modena’ya vardım.Tarihi sütunlu demir kapısından girip ağaçlı uzun bir giriş yolunu geçince, 18. Yüzyıl mimarili, krem rengi cepheli, yeşil panjurlu tarihi binaya vardım. Kapının hemen üzerindeki balkonda gözüme çarpan, İtalyan sanatçı Giorgio di Palma'ya ait iki büyük dondurma kasesi beni gülümsetti. Ama şaşırtmadı.

        Beni tüm zerafeti ile Lara karşıladı. Uzun yol gelmiştim ve çok yorgundum ama eşyalarımı odaya bırakıp, Lara ile birlikte otelin tüm detaylarını keşfetmek istiyordum. Massimo Bottura bize akşamüstü katılacak ve yemek boyunca bizimle olacaktı.

        Her birinin kendine özgü stilli olan 12 odalı otelde, odalarda konforlu bir yatak, Gucci duvar kağıtlı modern bir banyo, taze kokuları ile sizi ferahlatan krem ve sabunlar, tuzlu atıştırmalıklar, bir kase yaş almış parmesan peyniri ve yerel içeçeklerden oluşan mini barı mevcut.

        Ai Wei’nin Dropping a Han Dynasty Urn (Lego) adlı eseri

        Gastronomi aşığı ve sanat tadı olan bir çift ve dünya sıralamasında yıllarca bir numarada olmuş bir restaurantın ekibinin dahil olduğu bir otel. Üstelik İtalyanın yeme içme merkezlerinden biri olarak tanımlayabileceğimiz Emilia Romagna bölgesinde. Bu bölge haritada nerede ise Italya’nın tam ortasında olduğundan, tatil için geldiğinizde farklı bölgelerle kolayca birleştirebileceğiniz bir rota. Modena’ya yazın geliyor isem, benim genelde Forte dei Marmi ile birleştirdiğim bir rota.

        REKLAM
        Kahvaltinin keyifli tatlarindan: Gnocco Fritto

        Lara Gilmore ile turumuza lobiden başlıyoruz. Evden uzakta evde hissiyatı vermek istediklerini belirttikleri otel, Italyan ve uluslararası sanatçıların eserleri, fotoğraflar, heykeller ile tarihin ve modern sanatın hoş bir ahenk ile birleştiği bir yaşam alanı. Eserlerin çoğu çiftin, beraberlikleri boyunca gerçekleştirdikleri seyahatleri sırasında topladıkları parçalar. Lobi duvarında, ne görüyorsanız oyum diyen İngiliz sanatçı Tracey Emin’in Philips ile yaptığı, klişelere başkaldırı olarak nitelediği Red, White & Fucking Blue yazan eseri parıldıyor. Aykırı ve farklı ama keşfetmek için can attığınız bir yerde olduğunuzu girerken hissediyorsunuz.

        Lobiden, en heyecan verici alan olan mutfağa doğru ilerlerken (aşağıda videolarda izleyebilirsiniz), Burayı Massimo ile birlikte, Emilia Romagna’ya gelecek misafirlerini ağarlamak ve onlara deneyim yaşatmak için aldıklarını belirtiyor. Hem sanat, müzik ve yemek keşfedeceğiniz hemde Büyükannenizin italyan evinde hissetmenizi sağlayan bir yer olsun istedik. Bu enerji ile evden uzakta ama ev deneyimi yaşatmaya çalıştık.

        Casa Maria Luigia’nın ruhu dedikleri, Massimo Bottura’nın on binden fazla plağını dinleyebileceğiniz oda.

        Massimo ve ben, dünyanın farklı yerlerine yaptığımız seyahatlerimizde her zaman sevimli, kendimizi ailemizleymişiz gibi hissedeceğimiz, yeni insanlarla tanışabileceğimiz, yemek yiyip rahatlayabileceğimiz yerlerde kalmaya çalışıyoruz. Bütün bu deneyimleri topladık ve Casa Maria Luigia’yı yarattık diyor Lara Gilmore.

        Bahceden bir goruntu

        Mutfağa geçiyoruz. Lara devam ediyor; misafirlerimizin günün her saatinde bir şeyler yiyip içecekleri bir mutfak ve burası kendilerini evlerinde hissetmeleri için tasarlandı. Burada çeşitli atıştırmalıklarımız, grisini, ricotta, tatlılar var. Çeşitli salatalar sunuyoruz, kereviz, nar (Türkiyeye selam ve saygılar, orada harika narlarınız var) mercimekli bir salata, Brüksel lahanamız var. Şarabımız her zaman mevcut. Burada diledikleri herseyden tadabilirken, diğer misafirler ile tanışıp, sohbet edebilirler. (Lara Gilmore) Casa Maria Luigia’nın kalbi mutfak fakat ruhu burası. Bu oda müziği ve tutkuyu temsil ediyor. Massimo’nun on binden fazla plağı var burada. Bir çoğu jazz plağı. Jazzı çok seviyor ama bazı favori eski Rock'n'Roll plaklar ve klasik müzik plaklarıda var. Bu onun favori koltuğu (videoda izleyebilirsiniz). Italyan tasarımcı Alessandro Mendini tarafından tasarlandı. Fikir şu ki; misafirlerin buraya gelip, kendi zevklerine göre bir plak seçip, bu koltuğa oturup, gözlerini kapatıp, dünyanın herhangi bir yerinde olduklarını hayal ederken, özgür hissetmeleri.Kültür, müzik, sanat ve bu hissiyat ile başkasının evinde ama evde ve keyifli hissetmeleri.

        REKLAM
        Otelin Lobi kısmı

        Modena’ya özgü, Muscat gibi tatlı üzümlerden yapılan köpüklü şarap Lambrusco eşliğinde Lara ile sanat ve New York konuştuk. Jorge Pardo, Frank Gehry gibi sanatçılar favori mimarlarımız çıktı. Ona uzun uzun tohum bankamızdan ve sürdürülebilir projemiz Atelier Rudolf’tan bahsettim. Nasıl tohum toplayıp, sakladığımızı konuştuk.

        Sohbete öyle dalmışız ki, Massimo gelmiş ve yemeğe başlanması içinde bizi bekliyormuş. Haber gelince apar topar Restaurant alanına geçtik.

        1995 ‘de Modena’da açılan ve yıllardır 3 Michelin yıldızı olan, World’s 50 best listesinde defalarca 1. sırada yer alan Osteria Francescana’yı mutfakta Massimo Bottura eşliğinde deneyimleyeceğimiz yemek başlıyordu. Lokantanın klasiklerinden; kıtır lazanya, beş farklı yaşta, farklı doku ve ısıda permasan, Modena usulü sorbet ve ahhh limonlu tartı düşürdüm adını koyduğu tatlısı ve tabiki artık bir sanat eserine dönüşmüş, Modena’nında simgesi Tortellini ! 9 farklı yemekli menü ve Nebbiolo gibi sevdiğim üzümlerden bazıları ile eşleştirilen son derece uyumlu bir şarap menüsü vardı.

        Yemek sirasinda ,Massimo ve Lara acik mutfakta ekip ile birlikte

        Bu yemekten çok etkilendim. Az beğendiğim ya da beğenmediğim hiç bir tabak olmadı. Bu durum çok az yerde başıma gelmistir. Yemeğin sonunda, bu lokantanın nasılda yıllardır bir numarada olduğuna ikna olmuş olarak çıkmanız garanti.

        Salyangoz ( Snails under the snow )

        Yemek sonrası Massimo Bottura ile sohbetimiz sırasında, her zamanki duygusallığı, doğallığı ve samimiyeti ile, kalbinin en derinlerinden "Artık geri verme zamanı geldi, insanlarla burada tüm deneyimlerimi paylaşmak istiyorum" dediğinde, onu neden bu kadar sevip önemsediğimi bir kez daha hatırlamıştım. Samimiyet.

        Lokantanin nerede ise simgesi Tortellini

        Casa Maria Luigia’da geçirdiğim her saniyeden son derece keyif aldım fakat kahvaltı sırasında mutluluğum bambaşka idi. Bizim pişimize benzeyen ve aperitif olarak da italyada sık sık karşımıza çıkan, Gnocco Fritto, iyi bir ricotta peyniri, ceviz, bal ve ricottalı focaccia, taze böğürtlenler, çok iyi bir cappuccino. Güne keyifle başlamak için gereken her şey burda ve üstelik çok lezzetli.

        Lara Gilmore ve Massimo Bottura’ya sevgilerimle.

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa