Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Edebiyat N. İpek Gökdel: Kadın üzerine otorite kurarak adam olunmaz

        Önce Galatasaray Lisesi, ardından da Boğaziçi Üniversitesi'nden mezun oldu İpek Gökdel. Eğitimine İngiltere'de devam ederken bir yandan da bir reklam ajansında çalışıp para kazanıyordu o zamanlar... Türkiye'ye döndükten sonra da büyük bir reklam ajansında çalışmaya başladı. Ancak hayali, reklamcı olmanın çok ötesindeydi... Kendi deyimiyle aslında 'hikayesi olan kampanyaları' seviyordu. Böylelikle reklamcılıktan uzaklaşarak dizi hikayeleri yazmaya başladı. Ardından yazdığı kitaplar Netflix'in ilk Türk dizisi Hakan: Muhafız'a ilham oldu.

        Hem çok güçlü, hem zarif, hem de sempatik bir kadın... Sektör zor ama bu zamana kadar tek başına ayakta kalmaya başarmış. Bu nedenle 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde bir araya gelmesek olmazdı. Habertürk'ten Bilge Nur Akan'ın röportajı...

        Karakalem ve Bir Delikanlının Tuhaf Hikayesi adlı romanınız Netflix’in çektiği ilk Türk yapımı diziye ilham oldu. Sonra Karakalem 2: Kayıpbey Efsanesi’ni yazdınız. Birkaç ay evvel Tövbe adlı romanınız raflarda yerini aldı. Şimdi de Karakalem 3: Muhafızname, yani serinin son romanı okuyucularla buluştu. Hayalinizde hep yazar olmak mı vardı? Çünkü daha önceden televizyon ve reklam sektöründeydiniz…

        Üniversite yıllarında reklamcı olmak istediğimi zannediyordum. İletişimci olmak, marka ve kurumların iletişimini yönetmek istediğimi düşünüyordum. Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olur olmaz Londra’ya gidip reklamcılık okudum. Türkiye’ye dönüp, piyasanın en büyük ajansında çalışmaya başladığında şunu fark ettim. Ben hikayesi olan kampanyaları seviyordum! Velhasıl yıllar geçti, reklamcılığın ötesine geçmek, hikayeci olmak, sinema yapmak arzusu içimi sardı. O yıllarda yeni ivme alan dizi prodüksiyonu ilgimi çekmeye başlamıştı. Reklamcılık kariyerime elveda deyip bir TV prodüksiyon şirketi kurdum ve dizi hikayeleri yazıp çekmeye başladım. Sonunda anladım ki hikaye anlatmak için şirket kurmaya, kariyer peşinde koşmaya, risk almaya ihtiyacım yokmuş. Psikanalistlerin egonun gerilemesi diye adlandırdıkları bir hal var. O ruh haline eriştiğim ilk fırsatta roman yazmaya başladım.

        REKLAM

        Şu an yazar kimliğinizle ön plandasınız ancak geçmişte reklamcıydınız. Hatta Londra'da Saatchi & Saatchi firmasında çalıştınız. Yabancı bir ülkede yaşamak nasıldı? Bir kadın olarak zorluk yaşadınız mı?

        Hem öğrenciydim hem de ajansta çalışıp az da olsa para kazanıyordum. Bence ahlaki bir terbiyeden ve iyi bir eğitimden geçen herkes dünyanın her yerinde ayakta kalabilir. Mekanın, sektörün ya da yabancı bir ülkede olmanın hayattaki duruşunuzu etkilemesine izin vermemelisiniz. Yapabileceğinizin en iyisini yapmaya gayret ettiğinizde ve kuvvetli bir alt yapı oluşturduğunuzda coğrafyanın önemi kalmıyor. Zor ya da kolay diye bir şey yok... Gayret var. Bu noktada erkek-kadın ayrımı da kalkıyor diyebilirim.

        Türkiye'de bir yapım şirketinizi kurdunuz... Ancak daha sonra şirketi kapatmak zorunda kaldınız. Biraz bu süreçten bahseder misiniz? Yolunuzu kesenler ya da size engel olanlar oldu mu?

        Bazı sektörler vahşidir. Rekabet acımasızdır çünkü kâr marjı yüksektir. Ben yapım şirketi kurduğum yıllarda dizi sektörü büyümekteydi, yurt dışında Türk dizileri almış başını gidiyordu. Türk ekonomisi yukarı doğru ivme almıştı. İşte o noktada ya çok güçlü bir sermayeniz olacak, ya da çok güçlü ilişkiler ağınız... Açıkçası ben kendi yapım şirketimi kurduktan kısa bir süre sonra boşanma sürecine girdim. Evliliğim nihayetlendi. Boşanma sürecinde tüm sermaye gücümü kaybettim. Eğlence sektörü zorludur, ekonomik olarak güçlü değilseniz sizi yutar. Hele tek başınıza bir kadınsanız sizi barındırmazlar. Dolayısıyla prodüksiyon şirketimi kapatmak zorunda kaldım ama mücadeleme devam ettim.

        REKLAM

        Yazarlığa başlamadan önce de dizi hikayeleri yazıyordunuz. Sektör siz çalıştığınız dönemde nasıldı? Zorbalığa maruz kaldınız mı?

        Harem Prodüksiyon adlı şirketi kapatınca, yapabildiğim en iyi şeye, yani hikayecilik yapmaya devam edeyim diye düşündüm. Bu noktada başka yapımcılara dizi hikayelerimi satmaya, ulusal kanallara projeler hazırlamaya başladım. Ancak sektörde şunu gördüm. Eğer bir dizi tutmazsa ne reji ne oyuncular, ne yapımcı... Sadece hikayeciler ve senaryo ekipleri suçlanıyordu! O zaman bir karar aldım ve senaryo ekiplerimi dağıttım. Uzun süre bir daha dizi projelerine yanaşmadım.

        Gelelim kitaplarınıza… Kitaplarınızda kadın ve erkek figürünü nasıl işliyorsunuz? Kadının toplum içerisinde yaşadığı sorunları nasıl ele alıyorsunuz?

        Ben hem erkek karakter hem kadın karakter yazmayı seviyorum. Tövbe romanımda üç İstanbullu kadının hikayesini yazdım. Şehirli kadınlarının yaralarına dokunmaya gayret ettim. Çünkü hayat artık bizi şehirde yakalayıp, deviriyor. Üstelik bu mahşeri kalabalık kentlerde başımıza gelenler eğitimli, eğitimsiz, zengin, fakir ayırmıyor. Her sosyal çevreden insan tecavüze uğruyor, dayak yiyor, işkencegörüp, katil oluyor. Türkiye’nin en kadersel hastalığını; ensesti, tecavüzü yazmaya çalıştım. Toplumsal bir gerçekçiliğe dokundum kendimce. Bu coğrafyanın en saklı hastalıklarının şehirli halini anlatmaya gayret ettim.

        .png
        .png

        Tövbe felsefe öğrencisi Azra’nın hikayesini anlatıyor… Kitapta Azra boğaz köprüsünün üzerinde tam intihar etmek üzereyken İstanbul'da bombalar patlıyor. Kitabınızı sizden duyabilir miyiz bir de?

        Tövbe, içinde polisiye unsurlar barındıran, alt metnine psikolojik tahliller yerleştirdiğim gerçekçi bir roman. Kitap üç genç ve şehirli kadının hikayesi aslında. Üçü de ayetlere karşı geliyorlar. Malum tek Tanrılı dinlerde intihar da cana kıymak da günah. Ayetler 'ölmeyiniz, öldürmeyiniz' diyor. Mesela Nisa Suresinde kesin emir var. Oysa böyle çılgın bir dünyada intihar etmemek, cinayet işlememekmümkün müdür, sorgulamak istedim. Çünkü aslında her tecavüz vakasıyla biz de ölüyoruz.

        Hakan Muhafız dizisi nasıl gidiyor peki? 3. sezonu 6 Mart’ta çıktı değil mi?

        Netflix’in Muhafız dizisi tüm dünyadamilyonlarca kişi tarafından izlendi ve kendini ispat etti. 3. sezon yayını ile benim Karakalem roman serisinin üçüncü kitabı “Muhafızname” aynı zamanda beğeniye sunuldu. Harika bir zamanlama oldu.

        Yeni projeler var mı?

        Kuluçkaya yattım, diyelim. Yeni bir roman üzerine çalışmaya başladım ve yalnızlığım beni sarıp sarmalamaya başladı gene.

        Başarılı bir kadın olduğunuz gibi iyi bir annesiniz de. Kızınız Fransa'da okuyordu en son. Ona verdiğiniz öğütler, tavsiyeler neler? Onu geleceğe nasıl hazırladınız?

        Ben kızıma yıllarca hep aynı şeyi söyledim; “Mutlu olacağın mesleği, mutlu olacağın insanları seç” dedim, o kadar. Zaten artık ben onun rehberi değilim, o benim rehberim. Çünkü genç dimağ daima daha öndedir. Bir noktaya geldik ve artık Zeynep benim ışığım, fenerim oldu.

        Türkiye'de kadın olmak ne demek? Kadın olmanın zorluklarını sizin bakış açınızdan dinleyebilir miyiz?

        Türkiye ikilemler ülkesi. Bir yanıyla çok güçlü ve büyük başarılara imza atan kadınların memleketidir, diğer taraftan töre cinayetine, mahalle baskısına, erkek terörüne maruz kadınlarla doludur. Öylesine derin bir dilemma ki- Fransa’dan 10 yıl evvel- 1934’de seçme ve seçilme hakkımız elimize verilmiş olmasına rağmen meclisteki kadın oranı hala %17dir. Bir yandan “Eksik Etek, Kaşık Düşmanı" gibi tamlamalarının havada uçuştuğu diğer yandan dünyanın en başarılı iş kadınlarının, sanatçıların yaşadığı bir toplum burası. Türkiye’de kadın bir cinsiyet kategorisidir. Ataerkil bir toplumda namütenahi süregelen bir mücadele demek, hayatın birçok alanında engellenmek, fırsat eşitliklerinden yararlanamamak demek. Kökleri eğitimsizliğe dayanan yüzlerce yıllık bir sorun, anlayacağınız.

        Rol model aldığınız, izinden gittiğiniz bir kadın var mı? Varsa kim olduğunu, neden örnek aldığınızı anlatır mısınız?

        Rol model almak ya da izinden gitmek değil de... Tek bir roman ile dünya çapında başarı kazanmış bir kadın yazara yani Harper Lee’ye aşırı bir hayranlığım var diyebilirim. Bülbülü Öldürmek romanı benim çok sevdiğim bir eser. Yayınlandıktan bir yıl sonra Pulitzer Edebiyat Ödülü almış mütevazı ve olağanüstü bir kadın yazar. Bir de gotik edebiyatının temsilcilerinden Mary Shelly'den çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Gördüğü rüyasını kaleme alan ve bilim kurgunun öncüsü Frankenstein’ın yazarı. Bu iki kadının biyografileri beni çok cezbediyor.

        Kadınlar Günü'nde hemcinslerinize, özellikle de zorbalığa uğrayan, bir şeyler yapmak isteyen fakat harekete geçemeyen kadınlara ne söylemek istersiniz?

        Mücadeleye devam, gayret edenin yolu eninde sonunda açılıyor. Pes etmek, geri çekilmek yok!

        Kadınlar Günü'nde erkeklere ne çağrıda bulunmak istersiniz?

        Diğer cinsiyet üzerine hakimiyet ve otorite kurarak adam olunmaz. Necip Fazıl Kısakürek’ten bir alıntı yapalım belki anlarlar; Adam olmak cinsiyet meselesi değil, şahsiyet meselesidir.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa