Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Edebiyat George Monbiot :Etçilleri geri döndürelim bahçedeki çitleri yıkalım

        Monbiot insanın kendisi ve doğayla ilişkisinde radikal bir değişim öneriyor, yoksa gezegenin sonunun yakın olduğunu söylüyor. “Yaban Yaşam”da, yeniden yabanlaştırmanın başarıldığı coğrafyalardan örnekler de sunuyor. Ona sordum, anlattı...HT Cumartesi'den Kürşad Oğuz'un haberi...

        Yeniden yabanlaştırmadan (rewilding) kastınız ne?

        Birçok farklı tanımı kendinde toplayan genç bir kelime bu. Beni ilgilendiren, yok edilmiş yaban hayatın ve yaşam süreçlerinin geri getirilerek ekosistemlerin tümden onarılması. Ama insan hayatının yeniden-yabanlaştırılmasıyla da ilgileniyorum. Yaşadığımız hayatları terk etmemiz gerektiğini söylemiyorum; o rutin ve gözetimli hayatlarımızın yanına kendimizden esirgediğimiz özgürlüğü ve yabanlığı da koyalım.

        Uygarlıktan uzaklaşmayacağız yani...

        Uygarlıkla şehirli hayatını mı kastediyoruz? Öyleyse yeniden yabanlaştırma buna tehdit oluşturmuyor, sadece istediğimizde o hayatın dışına çıkıp, şu an elimizdeki yaban alanlarda kendimizin yabani yönlerini incelememize imkân veriyor. Yeniden yabanlaştırma diğer canlı varlıklara daha da sevecen yaklaşma anlayışını güder. Benim önerim ekosistemlerin onarılması, tarih öncesi Mezopotamya’nın siyasi iktisadına geri dönmek değil.

        ‘İNSAN FEVKALADE YOK EDİCİ BİR TÜR’

        Cep telefonlarını, tabletleri elimizden düşürmediğimiz bu çağda, insan eskisinden daha çok ‘yabanda’ değil mi zaten?

        Sanırım doğru. Bu sanal ekosistemlerin zengin ve tatmin sunan iç dünyaları var. Ancak benim için yeterince tatmin edici değiller. Vahşi doğada, neyle karşılaşacağımı bilmeden ilerlemenin verdiği hazzı vermiyorlar. Bazen aniden bir vahşi hayvanla karşılaşmak zihnimdeki bir kapıyı açıyor ve varlığından emin olmadığım deneyimleri, hisleri ortaya çıkarıyor. Hepimiz bir hayalet psişeye (Yunanca ‘ruh’) sahibiz: Sivri dişli ve pençelilerin, boynuzlu ve fildişlerinin dünyasında yönümüzü bulmamıza yardım eden duygusal araç kalıntıları. Ve bu hayalet psişe, zihnimizde bildiklerimizden daha zengin duygulanımlara sahip. Çok nadir de olsa bu kapıyı araladığım oldu, güçlü bir uyarıcı almak gibiydi. Yaşadığım deneyimlerden öyle farklı ve güçlüydü ki, tekrar tekrar yaşamak istedim.

        İnsanların doğayla uyumlu yaşadığı bir çağ hiç olmadı mı?

        Olmadı. Biz insanlar daha başından itibaren fevkalâde yok edici bir türdük. Modern insanların yeni bir toprağa ne zaman ayak bastıklarını öğrenmek isterseniz arkeolojik kalıntılara değil büyük hayvanların bir anda nasıl yok olduğuna bakın... Modern insan ne zaman ki Afrika’dan yayıldı -Asya, Avrupa, Madagaskar, Avustralya, Amerika, Okyanusya’ya tüm o büyük hayvanları yok etti. Bunun sonucu olarak tüm ekosistemlerin normal koşullarda bir megafaunanın hâkimiyetinde olduğunu unuttuk. Filler Avustralya dışında (orada başka dev hayvanlar vardı) tüm ekosistemlere hâkimdi. Büyük yırtıcılar ve diğer devasa otyiyenler her yerde bulunurdu. İçsel bir yok edicilik eğilimimiz var ve bununla yüzleşmemiz gerek.

        Oxford’da zooloji okuyan George Monbiot Guardian yazarı. Çevreci, bu alanda pekçok makale ve kitabı var. 2013’te yayımlanan “Yaban Yaşam”la aldığı ödüller bir yana,çevreciliğe katkılarıyla da BM Global 500 Ödülü’ne lâyık görüldü.

        ‘EKOSİSTEMİ ETÇİLLER KONTROL EDİYOR’

        Yırtıcı hayvanları geri mi döndürmek gerekiyor yani? Nasıl?

        Bize ekosistemlerin aşağıdan yukarı kontrol edildiği öğretilmişti: Belli bir toprak cinsi yukarı doğru belli bir bitki örtüsü yaratır, bu da belli otçulları destekler, onlar da belli bir etçile hizmet eder. Bugün bunun ters işlediğini öğrendik: Ekosistemi kontrol eden etçiller. Avlarını yakalayarak ve “korku alanları” oluşturarak otçulların bitkisel hayatla etkisini, bitki örtüsünü değiştiriyorlar. Örneğin geyiklerin gitmeye korktuğu yer ormanlaşır. Bazı durumlarda, bazı hayvanları sürüp bazı hayvanların gelmesine neden olarak toprağın kimyasını bile değiştirirler. Büyük yırtıcıları ekosistemden çıkardığınız anda yıkım gelir. Örneğin K. Amerika kıyılarından büyük köpekbalıkları temizlendi ve onların yediği vatozgiller muazzam arttı, onlar da kabuklular endüstrisini silip süpürdü.

        Avlanma ve avcılar konusunda düşünceleriniz?

        Avcılığın ender de olsa yaşayan sistemlerin korunmasına fayda edebileceğine inanıyorum.

        “Soyu tükendi” denen bazı canlıların korunmasında çok ileri gidilmedi mi? Mesela caretta caretta... Sayıları belki eskisinden çok daha fazla şimdi. Bu da doğal döngüyü bozma değil mi?

        Caretta carettalar ne şekilde çoğaldı? Kimi yahut neyi tehdit ediyorlar? Kumsalları zengin otel zincirlerine satmayı planlayan al-satçıları mı? Eğer ekolojik olarak zarar verdiklerini söylüyorsanız, bu ancak ve ancak sistemin dengesini bütünüyle kaybetmiş olmasıyla açıklanır, örneğin onların doğal yok edicilerinin ortadan kalkmış olmasıyla...

        ‘DOĞAYI BIRAKIN KENDİ YOLUNU BULUR’

        Amaç doğanın kendi yolunu bulmasına izin vermek mi?

        Yeniden yabanlaştırmada, müdahalenizi en başta yüklü olarak yapar, doğanın gelişeceği şartları yaratırsınız. Bu en ufak bir tohum kaynağı barındırmayacak kadar çoraklaşmış bir alana ağaç öbekleri dikmek olabilir örneğin. Bahçelerin çevresindeki çitleri sökmek, bazı alanlarda endüstriyel balıkçılığı durdurmak olabilir. Bir zamanlar oralarda yaşayan ama artık soyları tükenmiş canlıları yeniden o ekosisteme kazandırmak olabilir. Sonra geri çekilir, doğayı kendi yoluna bırakırsınız. Doğa bunu harika yapar. Bunu gerçekleştirdiğimiz birçok bölgede iş imkânları ve gelirin ciddi artabildiğini gördük, ki bu bölgelerde geleneksel endüstriler artık ihtiyaçları karşılayamaz hale gelmişti. İnsanlarda doğayla yeniden bağlantı kurmaya yönelik muazzam bir iştah var ve küçük topluluklar vahşi hayvanların barındığı yabani alanlarda harikulade deneyimler sunarak, ciddi oranda gelişip zenginleşebilir.

        ‘DÜNYANIN 60 YILLIK HASADI KALDI’

        İnsanın özgürlüklerini genişletecek bir çevrecilik mümkün mü?

        Geçim kaynağı yoksa yaşam da olmaz. Akıl almaz hızla ilerleyen bir ekolojik krizle yüz yüzeyiz. Hemen her yerde omurgalı hayvanların yok olmaya yüz tutması; aşırı hızla erozyona uğrayan topraklar... Öyle ki, AB Besin ve Tarım Organizasyonu’na göre dünyanın 60 yıllık hasadı kaldı... Birçok yerde iklim değişikliği insanları ve ekosistemleri tehdit ediyor; yeraltı sularının tükenmesi tarım alanlarını çöle çevirebilir; hava kirliliği en büyük ölüm sebebi olmaya aday. Bu sorunları görmezden gelmemiz gerçekten ciddi tehlike arz ediyor. Toplumun küçük bir kısmının çıkarları tüm insanların çıkarlarına galip geliyor. Bu demokrasilerimizin başarısızlığıdır, ki bu da lobicilerin diğer seçmenlere nazaran hükümet üzerinde daha etkili olmasına fırsat verildiğinde olur. Çevre sorunuyla baş etmedeki siyasi iradesizliğimizi büyük felâketlerle karşılaşacak kuşaklar asla affetmeyecek.

        Sizin yabanlaştırma teorinizin uygulandığı yerler nereler?

        Dünyanın birçok yerinde örnekleri var artık, Hindistan’da kaplan ekosistemi, Yeni Zelanda’da sualtı ekosistemleri ve Avrupa’daki nesli tükenmiş türlere ait topluluklar: Kurtlar, ayılar, çakallar, Kanada geyikleri ve kunduzlar. Britanya’da da şu sıralar benzer projelerle uğraşmaktayız.

        Monbiot, “Türkiye’yi görmefırsatım olmadı ama hakkındaokuduklarımdan harikulade bir ülkeolduğunu anlıyorum” diyor.

        MONBIOT'DAN DAHA MUTLU VE 'DOĞAL' YAŞAM İÇİN ÖNERİLER

        Sürekli büyüme, sürekli büyümeyen bir gezegende, ekolojik sınırları aşmadan olmaz. Yaşadığımız krizlerin sebebi bu.

        Onun yerine insan refah ve sağlığını maksimize etmeyi amaçlamalıyız.

        Tüketimcilik bize sadece tatminsizlik sunuyor. Bizi hedonizm uğruna boş yere koşturuyor.

        Doğayla uyumlu yaşamak demek aynı zamanda diyetimizi de değiştirmek demek.

        Yaşayan dünya için en büyük tehditlerden biri et tüketimindeki muazzam artış...

        Elimizdeki besi hayvanı sayısını düşürürsek, doğa ve şu an sahip olduğumuz yaşayan sistemler için daha fazla alan açabiliriz.

        Monbiot:“Birçoğumuzunekolojik cansıkıntısı çektiğinidüşünüyorum: Dahazengin, daha çiğbir hayatın özleminiçekiyoruz. Yenidenyabanlaştırmanınbu sıkıntıyaiyi geleceğinidüşünüyorum,heyecan verici,afallatıcıekosistemlerle ilişkiiçinde olmamızlayapacak bunu.

        BU HAFTA NE OKUSAK?

        Hastaneden kaçırılan bir bebek, iki yıl sonra bulunan bir çocuk, ailenin “Bu bizimki” deyişi ve DNA testinin yalanlayışı... Çarpıcı bir gerçek hayat hikâyesi. Bilincin depolanıp yeni bir bedene aktarılabildiği 26. yüzyılda geçen, yakında dizisi de yayınlanacak çok önemli bir bilimkurgu romanı... Bu hafta okumak için iki çok iyi seçenek.

        REKLAM

        Kan BağıPaul JosephFronczakAlex TresniowskiHep Kitap

        DeğiştirilmişKarbonRichard K. Morganİthak

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa