Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Müzik Çalgı Yapım Atölyesi’nde İstanbul kemençesi yapan ustalar

        Yağmurlu ve gürültülü İstanbul’u Türk sanat müziği eşli- ğinde geride bırakıp öğle vakti Tekirdağ’a varıyoruz. Heyecanlıyız. Yol boyu dinlediğimiz, sazların nasıl yapıldığına şahitlik edeceğiz. Atölyenin kapısına yaklaşırken önce çekiç seslerini duyuyoruz, arkasından da sazları... En çok da kemençeninkini... “Kemençe Bizans döneminde iki telli olarak çalınıyor, daha çok Rumlar icra ediyor. Sultan Abdülmecid döneminde 3 telli olarak çalınan kemençe, Rumların Yunanistan’a dönmesiyle ‘İstanbul kemençesi’ olarak anılmaya başlanı- yor” diyor İTÜ Çalgı Yapım Atölyesi mezunu, eğitmen İbrahim Akın. HT Cumartesi'nden Ekin Türkantos'un haberi...

        REKLAM

        İstanbul kemençesini yaşatmak ve Tekirdağ’ın adının onunla anılmasını isteyen ustalar, emekli olunca Tekirdağ Süleymanpaşa Belediyesi Konservatuvarı Müzik Teknolojileri Bölümü Çalgı Yapım Atölyesi’nin öğrencisi olmuş. Atölye 8. yılında, ikinci mezunlarını vermiş. Yaşları 34 ile 60 arasında değişen farklı meslek gruplarından 30 ustanın çoğu emekli. Boş oturmaktansa faydalı bir şeyler yapmak, yeni şeyler öğrenip deneyimlemek istiyorlar. Herkese de kapıları açık. Ancak tıpkı İTÜ’nün çalgı yapım bölümüne olduğu gibi buraya da sınavla giriliyor. Bu bölüme öğrenci olacakların önce kulak bilgisine, ardından ahşap şekillendirme, kesme, teknik çizim konusunda el yatkınlığı olup olmadığına bakılıyor. Solfej ve teorik müzik dersleri de alıyorlar.

        Öğrenciler, dönem başında bir müzik aleti yapmadan önce kendi aletlerini, bıçağını, törpüsünü ve rendesini hazırlıyor. Bu, elinin alışmasını sağlıyor. Birinci sınıfta tüm ustalar önce kemençe yapıyor.

        Atölyenin eğitmenlerinden İbrahim Akın, özel seçilmiş ve en az 5 yıl bekletilip kurumuş ağaçların atölyede işlendiğini söylüyor. Çünkü ağaçlar kesildikten sonra kendi öz suyunu atarken çatlayıp şekil değiştirebiliyor.

        Paduk ağacı, ceviz, dut ve pelesenk ile şekillenen enstrümanlar, adım adım son halini alırken, burada edindikleri dostluk da yanlarına kâr kalıyor. Akın “Herkes enstrüman yapabilir. Ama bu, el ve beyin koordinasyonuyla ilgili bir şey. Kesici aletlere doğru hükmetmek için, insanın iç terbiyesi, düzenli bir çalışma ve biraz da yetenek yeterli” diyor. Bir enstrüman tasarlarken ‘Yavaş hızlıdır’ bakış açısını benimsemek gerektiğini hatırlatıyor Akın. Çünkü acele ettiğinizde onu kırabilirsiniz ve bu tekrar başa dönmenize neden olur. Ayrıca “Enstrüman yapmak sabırlı olmayı da insana öğretir” diyor. Akın, bir kütükten 10 enstrüman yapsanız bile hepsinin farklı olacağını çünkü ustanın o anki psikolojisinin, yaparkenki heyecanının, ağacın o kısmının daha çok yağmur almasının bile bunda etkisi bulunduğunu söylüyor. Biten enstrümandan ilk sesi almak ise ustaların en büyük keyfi.

        REKLAM

        ‘BİR FAZIL SAY OLAMAYIZ AMA ÇALABİLİRİZ

        Atölyenin öğrencilerinden 62 yaşındaki Ahmet Kesikli, 5 yıl önce emekli olduktan sonra boşluğa düşmüş ve buraya gelmiş. Endüstri mühendisi olduğu için elinin aletlere yatkın olduğunu söylüyor. Mezun olmuş ancak kendini hâlâ öğrenci olarak tanımlıyor. Önce piyano çalmayı öğrenmiş... Atölyede bağlama, ud ve kaval yapmış. Şimdi de gitarla ilgileniyor. “Atölyeye katılmak size ne sağladı?” diye sorduğumda ise “Gençleştiğimi hissediyorum. Keşke daha önce başlasaydım. Piyano çalışıldığı takdirde öğrenilebilecek bir enstrüman. Elbette bir Fazıl Say olamayız ama çalabiliriz” diyor. Tabiatı ağaçlarla tanıdığını söyleyen Kesikli, artan küçücük bir parçanın bile müzik aleti olamadığı için üzüldüğüne inanıyor. Bu nedenle atölyede bir kıymık bile atılmıyor, yeri geldiğinde bir müzik aletine monte ediliyor. Onların yaptığı aslında ağaçları dile getirmek. Ağacın serüvenine dokunarak, hissederek ve sonunda ses çıkartarak ortak olmak.

        REKLAM

        Bir diğer öğrenci Necmi Özgül ise 50 yaşında. Emekliliği yaklaşınca memleketi Tekirdağ’a gelmiş. Burada birçok enstrüman yapmış ama onda klasik kemençenin yeri apayrı... “Bu konuda şehrimiz bir iddia sahibi. Yaptığımız kemençeler değerli virtiözler tarafından çok beğenildi. Bir müzik aleti vücuda geldiğinde biz bunu bir çocuğun doğumu gibi karşılarız. Müthiş sevinç olur atölyede. Bazen pasta keseriz. Ağaç oyulup dışına form verilir” diyen Özgül, ses kapağı kapatıldıktan sonra enstrümanın ilk sesini duymanın değerini tarif edemiyor.

        Ustaları, konservatuvarda okuyan çocuklarına enstrüman yaparken, kemençe tıngırtıları arasında bırakıp gürültülü İstanbul’a dönüyoruz.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa