Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Edebiyat Büyüleyici rengin tonları

        İstanbul’da yaşayanlar hatırlayacaktır. Geçen haziranda Boğaz, alabildiğine turkuaz bir renge büründü. Bu, Karadeniz’den gelen bereket habercisi kalsiyum karbonat plakaları yönünden zengin mikroorganizmalara, planktonların artmasına bağlanmıştı... O sıralarda Filli Boya için “turkuaz” kitabı yazan mimar ve sanat tarihi profesörü Gül İrepoğlu’na, ta Orta Asya’dan beri Türklerin baş tacı ettiği turkuazın teşekkürüydü belki de... Selçuklu ve Osmanlı çinilerinde bin bir tonuna şahit olduğumuz firuze, Osmanlı’dan giden çini, kumaş ve mücevherlerle Avrupa’yı büyüledi ve Avrupalı bu renge “turkuaz” dedi. Shakespeare oyunlarında kullandı. Koruyucu olduğuna ezelden beri inanıldı. Aristo bile öğrencisi Büyük İskender’e tembihledi: “Her zaman muskanda turkuaz taşı, seni koruyacaktır.” California’dan Peru’ya, Meksika’dan Tibet’e dünyanın dört bir yanında çıksa da Türklere mal olan “turkuaz”ı Prof. Gül İrepoğlu ile konuştuk... HT Pazar'dan Aysun Öz'ün haberi...

        REKLAM

        Turkuazın kaç tonunu çalıştınız?

        Bu proje bana getirildiği zaman çok mutlu oldum. İki ayaklıydı. Öncelikle bir turkuaz kitabı ve Filli Boya için özel bir turkuaz renk kartelası hazırlayacaktım. “Kendi zevkinize ve bilginize göre turkuaz tonları hazırlayın” dediler. Coştum tabii... Her biri bir sanat eserine gönderme yapan 120 farklı ton hazırladım. Bir minyatürün içinde süslenmiş küçücük bir duvar parçası, bir padişah kaftanının zemini, yahut bir tabloda denizin köpüğü... Ya da Anadolu Selçuklu ve Osmanlı çinileri; onlardaki bin bir turkuaz aslında... 120 tonu görünce “Sakin olun Gül Hanım” dediler ve böylece biz tarihsel renk tonlarını 41’e indirdik ve ona 7 tane de günümüz turkuazları dediğimiz bir bölüm ekledik. Toplamda 48 turkuaz tonu oluştu.

        400 sayfalık, hatta 3 kiloluk bu ‘Turkuaz Gökyüzünün ve Yeryüzünün Mirası’ kitabı için kaç gün, kaç saat çalıştınız?

        REKLAM

        Elbette yılların bir birikimi vardı, yoksa bu kitap ve renk kartelası 1 yılda çıkmazdı. Günde ortalama 10 saatlik bir çalışmanın sonucu oldu. Kaynakçada 150 kadar kitap, 50 kadar da makale var. Bunların büyük çoğunluğu evimdeki kütüphanemde mevcuttu. Bir kısmı da bende olmasını istediğim şeylerdi, yurtdışından sipariş ettim. Ben bir konu hakkında çalışırken, kütüphanemin belli raflarını boşaltırım ve boşalan raflara o sırada çalıştığım konuyla ilgili ne varsa dizerim. Şimdi düşünüyorum da 6 raf turkuaza ayrılmış. Bir de çalışırken muhakkak o konuya uygun müzik de çalarım, yüksek sesle.

        Neler çaldınız?

        Çoğunlukla Maria Callas... Bir de Münir Nurettin Selçuk. Çok severim. Bazen de Diana Crow. Chopin’i de eklemem gerekiyor, o çocukluğumdan gelen bir şey. Birbirinden çok çok farklı şeyler gibi görünüyor.

        Turkuaz da böyle bir renk değil mi?

        Ne kadar güzel söylediniz. Turkuaz biricik bir renk ama birçok bileşeni var. Bunun gibi başka bir renk söylemek zor. Onun için, farklı tarzda müzikler eşlik etti. Ayrıca Emre Arıcı’nın bir CD’si vardır “Padişah Valsleri ve Marşları” adında. Harikulade. Mesela Abdülmecid’in bestelediği vals, iyi gitmez mi buna? Herhalde komşularım da dinledi bunları benimle. (Gülüyor.)

        'MİLLET ADIYLA ANILAN RENK YOK'

        Neden onca renk içinde turkuaz?

        Dünyada başka bir renk yahut taş yoktur ki bir ülkenin, bir milletin adı ile anılsın. Öyle özel bir şey ki, bunu iyi değerlendirmemiz lazım. Ama yeterince değerlendirmemişiz. Bu kitap da bunun için yapıldı. Tüm dünya bu kelimeyi kullanıyor ama bunun kaynağını kaç kişi bilerek kullanıyor? Taştan gelen bir renk ve bu sevgi esas olarak Orta Asya’ya kadar gidiyor.

        REKLAM

        Kutsal bir taş değil mi?

        Bu renk ve uzantıları Türkler için her zaman kutsaldır. Gökyüzünden geliyor bir kere. “Gök Tanrı” kavramından... Turkuaz taşı da şifa veren bir şey. Örneğin 3’üncü yüzyılda Hunlar da turkuaz taşlı mücevher bir taç var. 9-13. yüzyılda yaşamış Karahanlı Türkleri de turkuaz taşı kullanıyor. Ama kaynağı İran’ın Nişabur kenti. Dünyada birçok yerde var ama en kalitelisi orada çıkıyor. Amerika’da da var, Kızılderililer çok kullanmış.

        Amerika’da bile çıkıyor firuze taşı ama renk ismini Türklerden alıyor.

        Bizde hep kullanılmış. Orta Asya’dan, İran üzerinden gelen Türkler zaten bu zevki birlikte getirmişler. Ama özellikle bu rengin hâkim olduğu yerlere yerleşmişler, Konya ve çevresi gibi. Topraktan gelen bir güç de var. Onun için “Gökyüzünün ve yeryüzünün mirası” dedik. Çiniler yapılırken toprağın içindeki bakırlı alaşım bu rengi yapmaya müsait. Bütün koşullar bir araya geliyor, tabii ki bu rengi seven ve yücelten bir zevk de var. Büyük anıtların duvarlarında harikulade şeyler var ki bunları kitap için özel olarak fotoğraf sanatçılarımız Ali Konyalı ve Tarkan Kutlu çekti. Konya, Bursa ve İznik’e gittiler. Osmanlı’da da çinilerde, kumaşlarda renk ve mücevherlerde de taş olarak kullanılmış. O zamanki adı firuze. Osmanlı’nın Avrupa ile çok sıkı ticaret bağları var. Osmanlı’dan giden, çok ince bir zevk sergileyen tüm bu eşyalarda ve özellikle takılar ve çinilerde hep bu renk var. Böylece kendi kendine Avrupa’da ortaya çıkan bir kelime oluyor “turkuaz”. Türk işi, Türk taşı ya da Türk rengi yerine geçen bir kelime...

        REKLAM

        Cevhernameler de var.

        Bu taşa çok anlam yüklenmiş. Cevhername meselesi çok enteresan. “Osmanlı Saray Mücevheri” kitabını hazırlarken de araştırmıştım. Turkuaz bu anlamda cevhernamelerde “En iyi taştır” olarak geçiyor. Düşünebiliyor musunuz, bir yanda yakut duruyor, bir yanda elmas, inci. Hepsinin içinden “Turkuaz en iyi taştır. Sabah kalkıp turkuaza bakan insan neşeli, keyifli olur” deniyor. Ayrıca turkuazın koruyucu bir güç olduğu da düşünülüyor. Orta Asya’dan Balkanlar’a kadar hep bir nazarlık olarak kullanılıyor.

        Geniş bir edebiyat araştırması yapmışsınız.

        Bu kitap için turkuazı edebiyat yönünden de çok araştırdım. Evet, ilk defa nerelerde kullanılmış, nasıl kullanılmış diye baktım. 16. yüzyılda Shakespeare’in Venedik Taciri oyununda bir değerli yüzükten bahsederken turkuaz kelimesini kullandığını gördüm. Bütün önemli Avrupalı edebiyatçılar turkuazı doğrudan doğruya kullanmışlar ve sözcük benimsenmiş. O zamanlar biz “Firuze” diyorduk. Sonra yabancı dil etkileşimi arttıkça turkuaz sözcüğü hayatımıza girmiş. Cumhuriyet döneminde tamamen kabul edilmiş. Taş olarak da eşi benzeri yok, kesilmeyen bir taş. Yakut, elmas gibi değil kesimi ama değer verilen bir taş.

        REKLAM

        ‘Kanuni boşuna tahtına turkuaz taşı koydurtmamış’

        Aristo bile turkuazın koruyucu bir taş olduğuna inanıyor.

        Tabii tabii. Turkuaz, takanı yenilmez kılar. Şimdi bu da çok eski bir inanış. Sadece bize ait değil. Çok kültürden süzülüp gelen bir inanış. Öyle ki Aristo, Büyük İskender’in hocasıdır. Ve ona verdiği öğütlerde “Her zaman muskanda turkuaz taşı seni koruyacaktır” diyor. “Yenilmez olacaksın.” Daha ötesi yok. Böyle inanışlar kitaptavar, daha pek çok şey var.

        Tecrübelerle edinilmiş inanışlar...

        Muhakkak bunda bir şey var. Kanuni durup dururken abanoz ve sedef tahtının ortasına, tam sırtına, taş olarak bir tek turkuaz koydurtmamış, bu tesadüf olamaz. Birçok tahtta kullanılmış. Hükümdarlık kavramı ile bağdaşan bir taş bu. Padişahların tören silahlarının üzerinde yine turkuazlar var. Bu da anlamlı elbette.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa